150

       “Hızlı Tren" seferleri başlayalı oldukça uzun süre geçmesine rağmen bendeniz henüz yeni yeni alıştım bu şekilde seyahatlere ve dahi rahatlığına.. Ankara Eskişehir. Eskişehir –Ankara..... Ankara – Konya ; Konya – Ankara..

Hızlı tren yolcu bekleme salonlarında ise; bilindiği üzere anonslarla yönlendirilir yolcular, bilet kontrollerinin başlandığından tutunuz da trenin kalkma vaktine sadece 5 dakika kaldığına kadar..

Söz konusu “ anons”lar öncesinde de ;
“ ding-dong “, “ ding-dong" sesi..
İşte bu ses rahatsız etmiş bazı yolcuları; Nasıl mı.. ? şöyle ki ;


"Bu ses kiliselerdeki çan sesine benziyor.." diye şikayetçi olunmuş.. Oysa ki;   kesinlikle benzemediğini söyleyebilirim.. Çünkü yıllarca  "çan sesi"ni, “ezan sesi”ni aynı anda duymuş bir kişi olarak,  o mübarek ezanımızın  okunduğu sıralara denk getirilen,  “zongoç” tarafından da  olanca gücüyle çan’ın halatına yüklenilerek sanki bizim sesimize  de kulak verin, bizim sesimiz de güçlüdür dercesine..  “dong, dong, dong” diye çalındığını hatırlıyorum, ömrümün  sonuna  kadar  da  unutmamak  kaydıyla..

TCDD  yetkililerine  diyeceğim odur ki ;
Gelen şikayetler üzerine “ding – dong"  sesini kaldırdınız..
Sadece anonsların metnini okumakla yetiniyorsunuz.. Buraya kadar da anlaşılır gibi..
Ancak hakikaten şikayet üzerine kaldırılmışsa anons  öncesi verilen ses “kilise çanı” sesi kesinlikle değildir..bilesiniz..
 
Şimdi siz değerli okurlarıma bir başka yaşanmışlığı aktarayım ;
Gazeteciliğinin yanı sıra aynı zamanda iyi bir televizyon program  yapımcısı olduğunu iddia eden bendeniz ; ekibi ile birlikte,   “çiftçiler yarışıyor harman yeri" yarışma programını yaklaşık yedi sezondur  çeşitli televizyon kanallarından izleyicisi ile buluşturdu..

Türkiye’nin sanayi toplumu olmasını isteyenlere kesinlikle inat olsun diye değil de.. "tarım  olmadan sanayi olmaz... Sanayi toplumu da “tarım” olmadan olamaz.."  iddiası  ile  türk tarımını ve türk  çiftçisini ayakta tutmayı ve kalkındırmayı amaç edinme  ilkesi  ile yola çıkarak ;   tarım  nasıl daha  da güçlü hale getirilebilir, politika  ve  siyasetten tamamen uzak tutularak... 
Yaptığımız  yarışma  programları içerisinde yarışmacı çiftçi ailelerine hemen her türlü tarım aletlerinin yanı sıra ;  büyük ödül olarak da “türk traktör new holland” marka traktör hediye etmenin   mutluluğunu ve bahtiyarlığını taşırken ;  aynı huzuru ve mutluluğu tüm ekibimizde de görmekteydik..

Yine bir yarışma programını canlı olarak çekiyor  ve yayınlıyoruz, TRT Anadolu ekranlarından..programımız oldukça uzun soluklu.. sabah saat 10.00 da başlayıp 13.00 de sona ermekte..180  dakikalık canlı yayın yapmak hiç de kolay bir iş değildir gerçektende..Üstelik de canlı yayında hata yapma durumunuz her an mümkündür..ve yapmış olduğunuz hatanın da telafisi hiç mümkün değildir..

Program ekibimiz hayli güçlü..
Ayrıca eşim de Ankara’dan program süresince yayını aralıksız izleyerek olası bir hatanın oluşmasında anında telefonla beni ikaz etmekte.. Yine Adana  Kozan’dan yapılan bir canlı yayın program  sunucumuz Mehmet Yaşar Çepiç; yarışmacılara Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan aldığımız soruları yöneltiyor ve ardından da ”duydunuz çanın sesini yarışma başladı"  diyor.. Eşim telefonla beni hemen ikaz ediyor..;
"sunucunuza söyle çan sesi, bir  başka soruda ve soruların devamında artık çan sesi demesin zil sesi desin..”

Ben de  ”peki” diyor ve hemen yönetmen arkadaşım Mehmet Erdoğan’ı  ikaz ediyorum..
”Çepiç ‘e söyle  'çan sesi' demesin, zil sesi desin" 
Yönetmen ikazından sonra da Çepiç  durumu anında kavrıyor  ve  bir daha “çan sesi” demiyor..; "duydunuz  zilin  sesini"  şeklinde konuyu bağlıyor..

Şimdi burada kişilerin mesleğe verdikleri değer, önem ve  profosyonellikleri  ön plana çıkıyor.. Hani tecrübe derler ya, işte tam da böylesi zamanlarda gerekli oluyor gerçektende..Yönetmenimiz Mehmet Erdoğan TRT kurumundan  TBMM’ye geçmiş TBMM  televizyonunun kurmak üzere Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk  talimatıyla.. Meclis Televizyonunu kurucusu deneyimli  bir yönetmen..
Sunucumuz Mehmet Yaşar Çepiç..; Adanalı tv. dizisinde “Komiser", ”Sakarya Fırat”  dizisinde “Muro” karakterini oynayan  Emekli Devlet Tiyatroları sanatçısı....
…..

Sözün özü..   diyeceğim  odur  ki;
"Gelin birlik olalım.., din, ırk  ve mezhep ayırımcılığı ile insanları  bir birlerinden ayırmayalım.."
…..
 
Edebiyat dalında 1986 yılında “Nobel Barış ödülü” alan  Elie WİESEL’in söylediği; “Adaletsizliği önleyecek gücümüzün olmadığı zamanlar olabilir ama; adaletsizliğe itiraz etmeyi beceremeyeceğimiz bir zaman asla olmamalıdır!..” sözünden yola çıkarak ;

Yaşadığımız coğrafyada;  zaman zaman çanların günde beşden az olmamak kaydı ile çalmasını gerektiren haksızlıklar olduğu şüphesiz.. Birilerinin canı yandığı  zaman yapılan adaletsizliklerle  karşılaştığı muhakkak,  muhakkak Ancak son yıllarda çanların sesini hiç dinleyeniniz var mı ?
Sizleri bilmem ama ben  1986 – 1991  yıllarında yaşadığım Türkiye’nin en büyük ilçesi İskenderun’da   sık sık gözlerimi sımsıkı kapatarak; “dong, dong"  -  “dong dong"  diye yankılanan   çan seslerini dinlediğimde,  çanların uzun uzun çaldıklarını duyuyordum...

Yine de çanların adaletin ölüm  habercisi  değil de,  sadece uyarı amacıyla çalındığını düşünüyorum.. Sizce  "adaletin sağlanmasına olan ümidimizi"  kaçıncı çandan sonra kaybederiz ?  
Bir başka  önemli soru da şu :  "Bizler bu çanları çaldıran olaylara karşı ne kadar itiraz ediyor ve sesimizi yükseltebiliyoruz ?.."
 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
150