Kötülüğün her türlüsünün kökünde adaletsizlik vardır. Hele ki adaleti getirme iddiasıyla yola çıkanların, dünün adaletsizliklerini yerden yere vurup bugün o dönemi bile aratır hâle gelmesi… İşte asıl çöküş o zaman başlar. Liyakatin yerini “bizden olan”ın aldığı, makamların ehil insanlara değil menfaatperestlere dağıtıldığı bir düzende adalet önce sessizce, sonra gürültüyle ölür.
Din adına hareket ettiğini söyleyenlerin adalet konusunda en temel seküler standartlara bile yaklaşamaması, bu ülkenin en acı gerçeğidir. Çünkü din, adalet yok olunca önce maske olur; sonra hançer. Toplum dinden soğur, gençler uzaklaşır, herkes aynı soruyu sorar: “Bu deizm, bu ateizm nereden çıktı?” Cevabı aslında herkesin gözünün önündedir: Adalet öldü çünkü.
Toplumlar çoğu zaman kendi felaketlerini kendi elleriyle hazırlar. Haksızlık karşısında susmak, çoğu zaman haksızlığın kendisinden daha büyük bir vebaldir. Bugünün en büyük günahkârı, zalimden çok, zalime yol veren sessiz kalabalıktır. “Bize dokunmuyor, varsın başkasına dokunsun” mantığı, çürümenin en bereketli toprağıdır. Zulmü alkışlayan kadar, zulmü izleyen de suç ortağıdır.
Halkı yoksulluğa mahkûm edenlerin, kul hakkını hiçe sayanların, dini siyasete alet edip insanları aldatanların yanında duranlar –ister alkışlayarak ister susarak– aynı suça imza atar. Çünkü adaleti katledenin bıçağını bilen de seyircidir.
Kur’an’ın uyarısı bu noktada kılıç gibi iner:
“Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adil olun; bu, takvaya daha yakındır.” (Mâide, 8)
Bu ayet sadece düşmana adalet demiyor; “Kendi tarafını kayırarak adaleti öldürme” diyor. İlkenin yerine aidiyeti koyan herkes bu uyarının muhatabıdır.
Peki bugün büyük bir çaresizlikle “Ben ne yapabilirim ki?” diyen milyonlar ne yapmalı?
Aslında çok şey.
Bir haksızlığa şahitlik eden tek bir cümle, bir paylaşım, bir imza… Bazen dev bir çarkı durduran ilk dokunuş olur. Mazlumun yanında durmak için kalabalıklara ihtiyaç yoktur; bazen tek bir insan bile yeter. Ve unutmayalım: Kul hakkı yiyene verilen oy, o hakkın yenmesine verilmiş bir izin belgesidir. Sandık, bir toplumun adalet hafızasıdır.
Sessizlik zalimi büyütür; mazlumu yalnız bırakır; toplumu çürütür.
Adaletin olmadığı bir memlekette hiçbir değer ayakta duramaz.
Bugün önümüzde iki yol var: Ya susarak bu çürümüş düzenin bir parçası olacağız ya da küçük de olsa bir adım atıp bu sessizliği kıracağız. Çünkü adalet ya hepimizin olacak ya da hiçbirimizin.
Bir toplum adaleti öldürürse, aslında kendi ruhunu gömmüş olur.
Ve bilinsin ki:
Adalet dirilmedikçe bu toplum dirilmez.
Tüm dost ve kardeşlere adil bir toplumda yaşama duası ile. Sağlıklı kalın selametle yaşayın.




