Fatiha Suresi’ni okurken, kulun hamdı için, “Ancak Sana kulluk eder ancak Sen’den yardım dileriz” diyoruz. Peki, insan, bu kulluğu yani Allah’ı hamd etmeyi neden gayba atar. Allah’a kulluk yapmak olan Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet edip o şehadet üzerine yaşamayı neden öldükten sonraya erteler? Çünkü öteleyenlerin gerçekte kalben hamdı yoktur.
İşte buna işaretle, “Asra yemin olsun” diyor Allah. “Ben sana bir ömür verdim” diyor Allah ve “O ömrü Bana hamd edesin, Bana hamd halinde o ömrü yaşayasın gayesiyle verdim ve senden bunu istedim” diyor. O nedenle asra yemin olsun. Ama ne diyor? “İnsanlar hüsrandadır.” Neden hüsranda insanlık? İnsanlık ömrünü neyle geçiriyor ki ya hüsran olacak ya da yaratılış gayesi üzerine Allah’ın kulu iman sahibi olacak. İşte bu farkı görmek ve anlamak lazım. İnsan bunu göremez ve anlayamazsa Allah’ın, “Hüsrandadır” dediklerinden olur. Elbet bir gün o ömür bitecek, yani Allah, “Sen o ömür dâhilinde Bana kulluk yapmayı başaramamışsın. Bana hamd etmeyi başaramamışsın, hadi bunu başarana kadar bekliyeyim” demiyor. Bakmıyor, sana sormuyor. Seni yaratırken, şehadet âlemi, zahirlik olan bu dünyaya babadan olma anadan doğma getirirken sordu mu? Cinsiyetin ne olsun, boyun posun, kaşın gözün, tipin suretin ne olsun diye de sormadı. Hangi anadan, hangi babadan, hangi milletten, hangi coğrafyadan diye sordu mu? Ömrün tamamlandığında mı soracak? Dünyaya var ederken sormuyor, yok ederken de sormuyor, O Kendisini zikrediyor, muhabbet ediyor. “Ey zikir! Seni zikredeyim mi?” diye sormaz O, zikreder. Zakir’dir. 1-0 diye akar gider “O”
İşte, insanın ömrü dünyada zahiri zamana tabi olarak sürekli ileriye doğru akar gider, buna yaşam diyoruz. İnsan, yaşamın içerisindedir, belirlenen ömür müddetince de o yaşamın içerisinde bulunur ve ömür dolduğunda da yaşamın içinde bulunmaktan çıkar, buna yok olmak diyoruz. Yaşamın içinde mi bulunuyorsun yoksa yaşamın içinde imanı kemale ermiş Allah’ın kulu olarak mı yaşıyorsun?
İşte hüsranda olup olmamak farkı buradan geliyor. Allah’ın, “İman edenler ve Hakk’ı tavsiye edenler yani hakikati bildiren, tebliğ edene uyun dedikten” sonra ve “Sabredenler” demesinin hikmeti, bizim kendi doğrularımızla, kendi alışkanlıklarımızla, kendi şartlanmışlıklarımızla, kendi yaşam tarzımızla yani kısaca kendimize görelerle yaşıyor olmamızdır. Âdem As’ın toprağı dünyadan alındı Hakk katına getirildi ama dünyadayken o toprağa karışan dünyalıklar vardı. Ne yapıldı toprağa? Önce dünyada bulaşanlardan arındırıldı toprak, gelir gelmez tekneye yatırılıp karılmadı, şekil verilmedi. Arınma işleminden geçti. İnsan da hüsranda olmaktan kurtulabilmek için kendisini hüsranda kılanlardan, zulmaniyetten, şirkten, küfürden, emmaresinden arınma işlemine girecek, o nedenle sabrı tavsiye ediyor.




