150

Namaz, İslam’da önemli bir ibadet olmakla birlikte, geleneksel anlayışta öyle bir abartılı bir yere oturtulmuş ki, adeta dinin tek ve en önemli unsuru gibi görülmüştür. Oysa namaz, bir amaç değil, insanı Allah’a yönelten, teslimiyeti pekiştiren ve hayatı disipline eden bir araçtır. Gelenekçiler, İslam’ın temel direği olan tevhidi ve Allah’ın sünnetullahını, coğu zaman adalet, liyekat ve merhameti göz ardı ederek, çok bir karşılığı olmayan uydurma rivayetlerle oluşturulan sayısal salavat, faziletli dua, hatim indirme, mevlit üretilen kutsal geceler gibi teferruattan bile sayılmayacak şeyler abartılmış ve dinin esaslarını gölgede bırakmıştır. Bu durum, tarihsel süreçte hurafeler ve bidatlarla birleşerek, dinin özünden uzaklaşılmasına neden olmuştur.

Günümüzde, bilgi paylaşımının artması ve kaynaklara kolay erişim,  bu abartılara tepkiyi artırmış, ancak bu tepki bazen namaz,  gibi nusuklara tamamen inkârına kadar varmıştır. Bazı kesimler, meal üzerinden kendi yorumlarını müçtehit edasıyla hükme dönüştürmüş, namaz, oruç, hac gibi ritüelleri yok sayarak uygulayanları eleştirmiştir. İslam toplumu, ifrat (aşırılık) ve tefrit (yok sayma) arasında dengeyi bulmakta zorlanmıştır. Oysa doğru yol, vahyin emirlerini tarihsel bağlamıyla anlayarak, aşırılıklardan uzak bir şekilde hayata geçirmektir.

Namazın vakit ve rekât sayısı, tarih boyunca tartışma konusu olmuştur. Günümüz Müslümanlarının çoğu, fıkıh ve ilmihal bilgilerini Kur’an’ın doğrudan beyanı sanmaktadır. Ancak fıkıh, Kur’an’dan ilham alsa da büyük ölçüde dönemin geleneği ve yorumlarına dayanır. Bu nedenle, namaz ve abdest gibi konuları Kur’an çerçevesinde sade bir şekilde anlamak önemlidir. Özellikle (Hz. Peygamber'den sonra eklenen) fazla rekât sayısı, bazı kişilerde yılgınlığa ve namazı tamamen terk etmeye yol açabilmektedir.

Namazın vakit sayısı konusunda Kur’an ve Hz. Peygamber’in uygulamaları temel alınmalıdır. Farklı görüşler olsa da, Hz. Peygamber’in yaşantısında namazın beş vakit olduğu açıkça görülür. Rekât sayısı ise daha da tartışmalıdır. Hz. Peygamber’in Mekke döneminde tüm namazları iki rekât kıldığı ortak kabuldür. Cuma ve bayram namazlarının da cemaatle iki rekât olarak kılındığı bilinmektedir. Bu namazlar geniş katılımla gerçekleştiği için artırımcılar rekât sayısında müdahale edememişler! 

Namazın, Kur’an’da iki rekât olduğuna dair en net delil, Nisa suresi 102. ayettir. Bu ayet, sefer namazının yarıya indirilerek kılınmasını anlatır. Hz. Peygamber’in cemaatin bir kısmıyla bir rekât, diğer kısmıyla ikinci rekâtı kılması ve namazı iki rekâta tamamlaması, normal namazın iki rekât olduğunu gösterir. Bazı rivayetlerde Hz. Peygamber’in vefatına kadar namazları iki rekât kıldığı belirtilir.

Nafile namaz, farz namazların dışında isteğe bağlı olarak kılınan ibadetlerdir. Hz. Peygamber, farz ibadetlerin benzerini nafile olarak kılmış, ancak bu nafileler ümmet için zorunlu değildir. Nafile namaz kılanlar için ödül Allah’tandır, kılmayanlar ise sorumlu tutulmaz. Namaza düşkün olanların ibadetlerine müdahale edilmemeli, isteyen dilediği kadar nafile namaz kılabilmelidir.

Abdest, geleneksel kaynaklarda yüzlerce sayfada detaylandırılmış, herkesin eklemeler yaptığı bir konu haline gelmiştir. Ancak Kur’an, abdestin sadeliğini Mâide suresi 6. ayette açıkça ortaya koyar:

“Ey inananlar! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar kollarınızı yıkayın, başlarınızı meshedin ve topuklara kadar ayaklarınızı da meshedin veya yıkayın.”

Bu ayet, abdestin temel unsurlarını yalın bir şekilde ifade eder. Allah, kulları için kolaylık diler. Özellikle kış mevsiminde veya zor şartlarda çorap ya da ayakkabı üzerinden meshetmek mümkündür. Bu, abdestin pratikliğini ve herkes için uygulanabilirliğini gösterir. Görüleceği gibi insan müdahalesinin olmadığında İslam'da zor olan yoktur. Bizim kıldığımız namazların Allah'a bir faydası yoktur. Ama öylesi muhteşem bir Allah'ı hatırlamak bizim için çok büyük bir nimettir. 

Netice olarak,
Namaz, İslam’ın önemli bir ibadeti olmakla birlikte, dinin tek unsuru değildir. Kur’an’ın sadeliği ve Hz. Peygamber’in uygulamaları esas alınarak, namazın beş vakit ve iki rekât olarak kılınması gerektiği anlaşılmaktadır. Abdest de Kur’an’da yalın bir şekilde tanımlanmış, kolaylık ilkesiyle düzenlenmiştir. İslam toplumu, hurafelerden ve aşırılıklardan arınarak, vahyin rehberliğinde orta yolu bulmalıdır.

Tüm dost ve okurlarıma selam ve dua ile..
 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Tatar solmaz 4 ay önce

bu güzel makaleden istifade etmek için verdiğiniz emekten dolayı teşekkür ederim. Allah razı olsun

Avatar
Tatar solmaz 4 ay önce

Allahın rahmeti bereketi lütfu inayeti üzerine olsun inşallah. Selamlar saygılar

Avatar
Tatar solmaz 4 ay önce

Selam tek hidayet rehberi olan kurân'a iman edenlerin üzerine olsun inşallah saygılar hürmetler

Avatar
Hüseyin Koç 4 ay önce

Kur’an’da salât kavramı tek bir anlama indirgenemez; bağlamına göre farklı anlamlar kazanır. Eğer es-salât kelimesi ekame fiili ile birlikte kullanılıyorsa (örneğin: ekîmû’s-salâte), ya da dua, tesbih ve zikir gibi kelimelerle beraber zaman bildiren cümlelerde geçiyorsa (örneğin Nisa 103), bu durumda genellikle halk arasında “namaz” diye bilinen ibadetten söz edildiği anlaşılır.

Bunun dışında salât kelimesi bağlama göre farklı anlamlarda kullanılır. Fiil kalıplarıyla birlikte gelen salât ifadeleri çoğu zaman namaz anlamına gelmez. Ahzâb 56. ayetteki “Allah ve melekleri peygambere salât ederler” ifadesi buna örnektir. Burada:

Allah’ın salâtı: rahmet, bağış ve destek anlamındadır.

Meleklerin salâtı: dua ve bağışlanma dileme anlamındadır.

Müminlerin salâtı: peygambere selam ve destek sunmadır.


Peygamberin salâtı ise toplumun fakirleri ve ihtiyaç sahipleri için yaptığı dua ve destek anlamına gelir. “Onların mallarından sadaka al ki, onunla onları arındırıp temizleyesin. Onlara salât et. Çünkü senin salâtın onlar için bir sükûnettir...” (Tevbe 103) ayeti buna örnektir.

Ayrıca belli vakitlerde Allah’ı anma ve yüceltme anlamında da kullanılır. “Onlar, ne ticaret ne alışverişin kendilerini Allah’ı zikretmekten, salâtı ikame etmekten ve zekâtı vermekten alıkoymadığı adamlardır...” (Nur 37) ifadesi bu kullanıma işaret eder.

Dolayısıyla Kur’an’da salât kavramının hangi anlamı taşıdığı, ayetin bağlamından ve kullanılan fiilden anlaşılır. Her yerde otomatik olarak “namaz” şeklinde çevrilemez; önce bağlam dikkatle incelenmelidir. Allahu a‘lem.

Avatar
Ekrem Eroğlu 4 ay önce

Değerli Hüseyin hocam, her kesimin anlayabileceği bir şekilde güzel bir açıklamada bulunmuşunuz. Ama insanlarımız ta küçüklükten neyi nasıl öğrenmişse halen o yanlışı düzeltemiyorlar. Malûm ya paslı çiviler sökülemiyor işte...

Avatar
Hüseyin Koç 4 ay önce

Bana soruyorlar,
Tahıyatı okuyacakmıyız, okumayacaksak yerine ne okuyalım!?

Kur’an’da namazın nasıl kılınacağı, hangi surelerin ya da duaların okunacağına dair katı bir liste yoktur. Kur’an sadece “salâtı dosdoğru kılın” der. (Bakara 43, 238; Ankebut 45). Bu yüzden namazın özü Allah’a yönelmek, O’nu anmak ve hayatı arındırmaktır.

Tahiyyat duası dediğimiz metin, Kur’an’da yer almaz. Sonradan hadisler ve mezhepler aracılığıyla namaza eklenmiştir. Yani bunu okumak “farz” veya “şart” değildir. Kur’an’a göre namazda okunması gereken temel şey, Rabbini anmandır. Örneğin Fatiha veya herhangi bir Kur’an ayeti okunabilir.

Eğer tahiyyatı bilmeden, çocukluktan gelen alışkanlıkla okuduysan bu bir “günah” değildir. Çünkü Allah insanı niyetine göre değerlendirir. (Bakara 286: “Allah, hiç kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez.”

Onun yerine

Fatiha Suresi (Her rekâtta okunabilir)

“Bizi dosdoğru yola ilet. Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil.” (Fatiha 6-7)

“Rabbimiz, bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme, bize katından bir rahmet bağışla. Kuşkusuz bağışlayan sensin.” (Âl-i İmrân 8)

“Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam tut, kâfir topluluğa karşı bize yardım et.” (Bakara 250)

“Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver, bizi ateşin azabından koru.” (Bakara 201)

“Ben yüzümü gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim. Ben Allah’a ortak koşanlardan değilim.” (En‘âm 79)

“Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En‘âm 162)

“Rabbimiz, eğer unutursak yahut yanılırsak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, gücümüzün yetmeyeceği şeyleri bize taşıtma. Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bizim Mevlamızsın. Kâfir topluluğa karşı bize yardım et.” (Bakara 286)

Son oturuşta okunabilecek kısa ayetler

“Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.” (Kur’an’da birçok yerde geçer: mesela Nahl 32, En‘âm 54)

“O Allah ki, O’ndan başka ilah yoktur. En güzel isimler O’nundur.” (Tâhâ 8)
Yani kardeşim, sen tahiyyat yerine bunlardan birini veya birkaçını okuyabilirsin. Böylece namazın tamamen Kur’an’dan beslenmiş olur.

Allahu alem. Selamlar kardeşim

150