Dünya, 4,5 milyar yıl önce bir ateş topuydu. 900 milyon yıl öncesine kadar da herhangi bir köşesinde buzulların varlığına dair bir bulgu yoktur. Ne var ki yaklaşık olarak 750 milyon yıl önce, her nasıl olduysa, dünya kartopu haline geldi ve süreç 600 milyon yıl öncesine kadar, 150 milyon yıl kadar sürdü. Buzulların ekvator çizgisi yakınlarına kadar indiğine dair yorumlara yol açan bulgular vardır[i].

Daha sonra iklim ılımanlaştı. Fakat 65 milyon yıl önce meydana gelen bir göktaşı çarpması sonucunda yine çok soğuk bir iklime geçildi. Elli milyon yıl öncesiyle ilgili bulgular ise sıcak bir iklime işaret ediyor. Araştırmalar, o dönemde hava sıcaklığının bugünkü yıllık dünya ortalamasının 6 C üzerinde olduğunu ortaya koyuyor. Daha sonra, 30-40 milyon yıl önce, yine soğuk bir iklime girildi. Bunlar insanın henüz yeryüzünde izine rastlanmadığı çağlarla ilgili iklim bilgileridir.

Bilinen en eski hayat izi, Grönland’ın güneyinde bulunmuş olan 3,8 ila 2,5 milyar yıl arasındaki bir döneme ait bakteri fosilleridir. İlk bitki izleri Güney Afrika’ da bulunmuştur ve 2,5 milyar yıl öncesine aittir. İlk çok hücreli hayvan izleri 600 milyon yıl önceye, ilk omurgalı izleri ise 500 milyon yıl öncesine dayanır.

250 milyon yıl önce bütün kıtalar şekilde kabaca görüldüğü gibi bir aradaydı. O zamandan bu zamana hareket halinde olan yerkabuğu günümüzdeki biçimini aldı. Bugünkü biçim de geçici bir durumu ifade ediyor. Kıtaların nasıl yer değiştirmekte olduğunu depremlerle anlayabiliyoruz.

Dünya, 250 milyon yıl öncesine kadar, bütün kıtalar birbirinin içine geçmiş vaziyetteydi ve karalar Pangea (Tümkıta) adı verilen tek parça halindeydi. O zamandan bu zamana kadar, magma üzerinde yüzen sallar gibi parçalar birbirlerinden uzaklaştı ve kimi kuzey yönünde kimi doğu yönünde harekete zorlandılar. Kıtasal kayma olayı, son 50 milyon yılda çoğu kara parçasını ekvatorun kuzeyine doğru itmiştir[ii]. Bir yarımkürenin çoğunlukla kara diğer yarımkürenin ise çoğunlukla suyla kaplı olmasının nedeni söz konusu kaymadır. Bu bakımdan yüz milyonlarla ifade edilen jeolojik zamanlardan söz edilirken, dünya haritasını bugünkü biçimiyle düşünmek doğru olmaz. Kıtaların konumlarını, birkaç milyon yıl ölçeğinde yaklaşık olarak bugünkü biçimiyle düşünebiliriz. Bunun yanında, kıtaların denizle olan sınırlarının bugünkü gibi olmadığını da hatırlatmış olalım. Söz konusu kıyılar, deniz seviyesine bağlı olarak zamanla değişmektedir.

Dört buçuk milyar yaşındaki dünyamızda insanın varlığı ise çok yenidir. Hominidlerin (insanımsılar) ortaya çıkışına dair tarihlendirmeye yarayan buluntular, Doğu Afrika’da Viktoriya gölünün kuzey doğusundaki Turkana gölü ve Omo ırmağı yatağında bulunan 3 milyon yaşındaki fosillerdir. Bölgede, aynı zamanda, 2-2,5 milyon yıl önce becerikli ellerin taş aletler yaptığına dair kanıtlar bulunmuştur. Söz konusu kanıtlar, kabuklu yemişlerin kırılmasına, toprağın kazılmasına, etin parçalanmasına, hayvan derilerinin yüzülmesine, kemiklerin kırılmasına ve iliğin çıkartılmasına yarayan aletlerdir[iii].

İklimden de söz edecek olursak, insanoğlunun çeşitli şiddetteki buzul çağı dönemlerinden başarıyla çıkabildiğini söyleyebiliriz. Birçok kez ortaya çıkan, iklimin buzul çağlarından ılıman çağlara doğru gidip gidip dönmesi olgusu, ancak astronomi bilgisi yardımıyla açıklanabilen bir durumdur. Son buzul çağı 18-20 bin yıl kadar önce sona erdi. O zamanlarda deniz suyu büyük oranda donmuştu. Bazı bulgu ve hesaplamalara göre, denizlerin seviyesi bugünkünden yaklaşık olarak 100 metre daha aşağıdaydı. Bugün kıta sahanlığı olarak adlandırılan yerlerin büyük kısmı kuru toprak olarak açıktaydı. O zamanlar İngiltere bir ada değildi mesela, Avrupa’nın bir parçasıydı; çünkü arada Manş denizi oluşmamıştı. Aborjinlerin Avustralya’ya göçü ve Pasifik adalarında insan yerleşimleri de muhtemelen bu dönemde oldu. Buzul çağında Avustralya ile Yeni Gine tek parça halinde bir kıtaydı[iv]. Yeni Gine ve Avustralya 10-12 bin yıl önce ayrıldı[v]. Buzulların erimesine bağlı olarak denizler bugünkü seviyesine yükseldiğinde insanlar bulundukları uzak adalarda, bir anlamda hapis kaldılar. Binlerce yıldan beri kendilerinden başka düşmanları olmadan yaşadılar. Günümüzde yapılan antropolojik incelemeler, Pasifik adalarının yerlilerinin haftalarca süren deniz yolculukları yaparak başka adalara gidip gelebildiklerini, ancak anakarayla bu anlamda bir bağlantılarının olmadığını gösteriyor.

Amerika’daki insan yerleşimlerinin ilk nedeni de aynıdır. Asyalılar Bering boğazı üzerinden Amerika’ya muhtemelen yüzerek değil, bir karayolundan yürüyerek geldiler ve zamanla en güney noktasına kadar ilerlediler ve koloniler kurdular. Yine antropologlar, balta girmemiş ormanlarda yaşayan kabilelerin kültürlerini inceleyerek Avrasya bağlantılarını araştırıyor.

Kavimlerin yurtlarının zaman içerisinde birçok kez değişmesinin, tarihçilerin deyişiyle Büyük Göçlerin önde gelen nedeni de iklim şartlarında ortaya çıkan, orta veya uzun dönemli sert değişmelerdir. İklim değişmelerinin çeşitli nedenleri vardır. Yıllık veya 10-15 yıllık sert değişiklikler görülebildiği gibi, 20 bin, 40 bin yıllık aralıklar halinde geniş zaman dilimlerinde tekrarlanan çok daha sert değişiklikler de söz konusudur. Jeolojik bulgular durumu ortaya koymakta, astronomi bilimi ise söz konusu bulguları kendi cephesinden onaylamaktadır.

Antropologlarla iklimbilimciler işbirliği yaparak iklim değişmeleriyle uygarlığın yükselişi arasında sıkı bir ilişki olduğunu ortaya çıkarmışlardır. Antropolojik bulgularla iklim değişikliklerinin tarihçesi çakıştırıldığında iklimin uygarlığın yapılanmasındaki birinci dereceden rolü görülebilmektedir. Önce alet yapan insanın ve sonra da buna bağlı olarak uygarlığın gelişmesi, her buzul çağı engeli aşıldıktan sonra ortaya çıkan ağır ağır işleyen bir ilerleyişin hikâyesidir. Uygarlık iklimin ılımanlaşmasına bağlı olarak yavaş yavaş serpilmiş, bir zaman sonra da – özellikle son buzul çağının hemen ardından– gelişme hızı gerideki yüz binlerce yıla oranla büyük ivme kazanmıştır.

(Devam Edecek)

--------------------------------------------------------------------------------------------------------

[i] Reşat Uzmen, Küresel Isınma ve İklim Değişikliği, Bilge Kültür Sanat, 2007, sayfa 28

[ii] Ian Morris, Dünyaya Neden Batı Hükmediyor?, Alfa Yayınları, 2012, sayfa 85

[iii] Richard Leakey, Roger Lewin, Göl İnsanları, TÜBİTAK Yayınları, 1997, sayfa 69

[iv] Jared Diamond, Tüfek, Mikrop ve Çelik, TÜBİTAK Yayınları, sayfa 399

[v] Jared Diamond, Tüfek, Mikrop ve Çelik, TÜBİTAK Yayınları, sayfa 403

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.