-Şu reklamlar ne kadar uzun sürüyor!

Hastanenin kantininde çayını yudumlayıp kanallar arasında gezinen genç hemşire, bir müzik kanalında karar kıldı. Kantinde çalışan yaşlı kadına dönüp baktı.

-Sen bir şey seyrediyor muydun? Gelip kanalları değiştirdim ama...

Yaşlı kadın içini çekti.

-Bende televizyon seyredecek vakit nerede kızım. Hele reklamlara hiç bakmam.

-Aaa neden?

-Sevmem kızım. Hiç alamayacağım şeyleri, ciğerci kedisi gibi, uzaktan seyretmeyi hiç sevmem...

-Ben çocukken çok severdim reklamları. Rengârenk görüntüler, güzel müzikler. Gerçi orada ne görsem isterdim ya...

-Alırlar mıydı?

-Nasıl almasınlar. Onlar alana kadar hiç susmazdım ki!

Yaşlı kadın, dudağında buruk bir gülümseme, çay tepsisine dizdiği bardakları doldurdu. Katları dolaşmaya çıktı. Eskilere gitmişti. Yüreği darlandı. Çayları dağıtıp da döndüğünde genç hemşire hâlâ kantindeydi.

-Az evvel içini çektin ya, üzdüm seni galiba. Çok mu zorluk çektin?

Yaşlı kadın, öyle hâlini herkese anlatan, herkese dert yanıp ağlayan insanlardan değildi.

-Heee, çektik ya kızım. Hepsi geride şimdi. İki kızım var. İkisi de kocaman. İkisi de evli. Ben de, emekliliğimi doldurmak için girdim bu kantine. Kızlarım çalışmamı istemiyorlar aslında. "Biz sana bakarız" diyorlar ama alışmışız işte.

Genç hemşire üstelemedi. Zaten nöbete gitmesi gerekiyordu. "Kolay gelsin" deyip ayrıldı kantinden. Hemşire gidince yaşlı kadın televizyonun karşısına oturdu. Yine reklamlar başlamıştı. Eski günler geldi aklına.

İki çocuğuyla dul kaldığında gencecik bir kadındı. Eşi, bir iş kazasında aniden ölünce bir başına kalmıştı. İş yerinin verdiği tazminatı da, kocasının ailesi almıştı. Günlerce gidip geldi eşinin ailesine. İki çocuğuyla onlara sığınmak istedi. "Parayı da istemiyorum ama bize sahip çıkın" diye yalvardı çocukları için. Kayınvalidesi, "çocukları bırak git, onları büyütürüz ama sana ömür boyu bakacak değiliz" deyip kestirip attı. Kadın, çocuklarını elinden alabilecekleri korkusuna kapılınca bir daha eşinin ailesiye görüşmedi.

Çaresizce kendi ailesine sığındı kadın. Nüfus kalabalık. Evlenip evden gitmiş bir boğaz da tekrar eklenince evde homurdanmalar başladı. Hemen işe girdi kadın da. Çocukları annesine bıraktı. Başlarında bir çatı olsun da, o gece gündüz çalışmaya da razıydı. Fakat ne zaman işten eve dönse, çocuklarını sokakta, üstü başı perişan ve aç bulmaktan da bıkmıştı. Annesine hesap soracak oldu bir gün, "siz sanki sokakta büyümediniz?" savunmasını duyunca yapacak itirazı kalmadı. Bütün hayatı çalışmakla geçmiş anasının, kendi çocuklarına ayıracak vakti olmamışken torunlarla ilgilenme şansı var mıydı? En çok içini acıtan da, çocuklarının elinde gördüğü, o 'salçalı ekmekler'di. Eşinin, eli kolu dolu eve döndüğü günleri hatırlardı o zaman. "Yeter ki, kızlarım yesin, yesinler de büyüsünler..." der dururdu. Babalarını kaybettikten sonra, çocuklar her şeyin tadını unutmuştu.

Bir akşam, hep birlikte televizyon seyrederken kızlar bir çikolata reklamı görüp heyecanlandılar. "Babam bundan alırdı bize!" diye çığlık attı büyük kız. Babasını görmüş kadar heyecanlanmıştı. Kadının gözleri doldu. Ertesi gün, işten eve dönerken kızlarına o çikolatadan getirdi. Çocuklar, büyük bir sevinç ve coşkuyla saldırdılar çikolataya. O kadar gürültü yaptılar ki, evin diğer çocukları da meraktan yanlarına geldi. Çikolataları görünce ağlamaya başladılar. Kızlar, ellerindekini vermek istemediler. Kapının önünde bir hengâme yaşandı. Dede dayanamaıp dışarı çıktı.

-Ne oluyor burada?

-Dede, bu kızlar çikolata yiyorlar ama bize vermiyorlar!

Dede, sinirle kızlara yöneldi. İkisinin de kulağını çekti.

-Bu evde hepiniz kardeşsiniz. Öyle ayrı gayrı mı olur? Bölüşsenize elinizdekini.

Kadın, koşup kızlarına sarıldı. Canları yanan kızlar, ağlamaya başladılar. Çikolataları da yere fırlattılar. Aslında tek istedikleri, eski günlerinden kalma bir özlemi gidermekti. Belki de babalarından bir iz bulmak...

Kadın, kızlarının elinden tutup eve girdi. Odasına geçti. Eşyalarını topladı. Annesi ne kadar "yapma etme kızım" diye yalvarsa da, babası "babaya küslük mü olur?" dese de, ağabeyi "kadın başına gece gece nereye gideceksin, kır dizini otur, başımızı derde sokma!" diye uyarsa da, dinlemedi kadın. Bir bavulluk eşyasını aldı, kızlarının elinden tuttu ve yeni hayatına ilk adımını attı. O geceyi, iş yerinden bir arkadaşında geçirdikten sonra, ertesi gün küçücük bir ev buldu, kızlarıyla sığındı. Kızlarını büyüttü, okuttu, evlendirdi ve hep çalıştı. Fakat o günden sonra ne zaman reklamlar çıksa televizyonda, kanal değiştirdi ve 'salçalı ekmeği' hiç sevemedi...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.