Bu yazımızda da yine felsefe diyelim. Felsefe bir tür bilme etkinliğidir, kendine özgü bir biçimde bir şeyin ne olduğunu sorar. Kavramların anlamını sorar felsefe. Kavramlar ise var olanı çerçeveleyen zihinsel yapılar. Düşüncededir kavramlar, bu bakımından bulanık ve özneldir. Kavramların dile geçmesi için tanımlarının yapılması gerekir. Tanımların yapılmasıyla birlikte öğrenmenin, öğretmenin ve bilmenin yolu açılmış olur. Örneğin; “bilgi”, “erdem”, “hak”, “adalet”, “özgürlük”, “mutluluk”… bunların hepsi birer kavramdır. Adaletin ne olduğu bilinmeden, yani tanımı yapılmadan adil olunamaz ve adalet tesis edilemez. Demek ki, felsefe boş laf kalabalığı değil. Kavramların ne olduğunu soruyor, içeriklerine yönelir ve her birini tek tek kendi diliyle açıklıyor.

Şimdi antik dönemin Akıl Çağı’na gidelim, ilk uğrayacağımız yer orası. Sokrates, Platon’un hocası. Sokrates’e göre bütün kötülükler bilgisizlikten gelir. Ona göre erdem bilgidir. Bilgili insan ise mutlu insandır. Ahlaklı bir yaşam için bilgili olmak gerekir. Sokrates, çarşı pazar dolaşıp gençlere soru sorardı. Ne ilginç, cevapları kendisi söylemezdi. Gençlerin adım adım akıl yürüterek cevapları bulmalarını sağlardı. Onlara soru sormayı, cevap vermeyi verdirmeyi öğretiyordu. Böyle yapmakla iktidar sahiplerinin tekerine çomak sokuyordu aslında. İnsan akıl sahibi bir varlık olduğuna göre, düşünmesi ve sorgulaması gerekiyordu. Sorgulamadan geçen bir yaşam boşa geçmiş bir zamandan başka bir şey değildi. Onlar için Sokrates tehlikeli bir adamdı. Gençlerin ahlakını bozduğu gerekçesiyle yargılandı ve 70 yaşında ölüme mahkûm edildi.
Platon’un “bir şeyin ne olduğu bilinmeden onun hakkında kesin, genel geçer şeyler söylenemez” sözü çok anlamlı. Kişiler genelde bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya meyilliler. Olup biten her şeye böyle bakan kimi insanların, bir durumu doğru anlamaları ve doğru değerlendirme yapmaları beklenemez elbette. Doğru değerlendirme için bilgi gerekli. Bilgi temelli bir bakıştan yoksun olmak, ezbere değerlendirmelere ve eylemlere yol açıyor. Böyle durumlar insanların temel haklarına zarar verebiliyor.
Aristoteles büyük hoca, M.Ö. 384 yılında Makedonya’da soylu bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Babası, Nikomakhos Makedonya kralının doktoruydu. Annesi Phaestis de oldukça varlıklı bir ailenin kızıdır. Çocukken anne ve babasını kaybetti. Bu büyük adam 17 yaşında Atina’da Platon’un Akademisi’ne girdi, 20 yıl Platon’un okulunda kaldı. Boynuz kulağı geçer derler ya, o da Platoncu felsefeyi aştı. Hocası öldükten sonra, Assos’a yerleşti ve orada evlendi. Bu evlilikten biri kız, diğeri erkek iki çocuğu olmuştur. Şanssızlık işte evliliğinin erken yıllarında da eşini kaybetti. Oğluna babasının adını verdi. Hem babasına, hem de oğluna sevgisi büyük olmalı ki eserlerinden birini “Nikomakhos’a Etik” adıyla yazdı. Daha sonra, Atina’ya döndü ve “Lyceum” adlı okulu kurdu. Bizdeki “lise” sözcüğünün kökeni, Aristoteles’in Atina’da kurduğu okulun adı olan “Lyceum” dan gelir.
Aristoteles’in büyük İskender’in de hocası olduğu söylenir. Ayrıca o bir bilim insanı ve filozoftu. İlk mantık kitabı “Organon’u” yazdı, böylelikle bilimsel düşünmenin metodolojisini oluşturdu. Arkadaşları ve öğrencileriyle birlikte bilimsel ve felsefi çalışmalarını Lyceum’da yürüttü. Bilimleri sınıflandırdı. Biyoloji, fizik, mantık, zooloji, psikoloji, astronomi, etik, siyaset, metafizik,… gibi birçok alanda eserler verdi. M.Ö. 322 yılında da 62 yaşında mide hastalığından dolayı yaşama veda etti. Modern bilimlere kadar, Avrupa ve İslam coğrafyasındaki bilimsel çalışmaların kaynağında onun görüşlerinin önemli bir yeri vardır. Bu bakımdan, Aristoteles’e birçok alanda dünya alemin hocası dersek abartmış olmayız.
Platon “Menon” adlı eserinde “erdem nedir?” sorusuna cevap aradı. Platon’un öğrencisi Aristoteles, “Nikomakhos’a Etik” başlıklı kitabında, hocasının kaldığı yerden devam etti ve erdemin ne olduğuna açıklık getirdi. Erdemleri “entelektüel erdemler” ve “karakter erdemleri” olarak sınıflandırdı. Entelektüel erdemlere, kişinin eğitimle edindiği özelliklerdir dedi ve bunlara “felsefi bilgelik”, “sanat” ve “bilimsel bilgi”…gibi örnekler verdi. Karakter erdemlerini de övünülen huylar olarak tanımladı. Övülen huylara ise, iki aşırı ucun yani çok az ile çok fazlanın ortasındaki özellikler dedi. Kişinin yapa yapa kazandığı nitelikleri de karakter erdemleri olarak adlandırdı ve bunları da; “adalet”, “cesaret”, “ölçülülük”….biçiminde sıraladı.
Aristoteles “paylaştırıcı adalet” ve “düzeltici adalet” olmak üzere iki tür adaletten söz eder. Paylaştırıcı adalet liyakata göre paylaşımı esas alır, bu bakımından bugün “sosyal adalet” denilen adalet kuramının temelini oluşturmaktadır. Düzeltici adalette, kişinin kim olduğuna bakılmaz. Herkes yasalar önünde eşittir. Kim olursa olsun, ister fakir ister zengin, sıradan bir yurttaş ya da soylu sınıfından birileri işlediği suçlardan dolayı aynı muameleye tabidir ve aynı cezayı alır.
Bu büyük düşünürlerden öğreneceğimiz çok şey var. Sokrates’den ahlaklı bir yaşam sürmek için sorgulamanın ve bilgi sahibi olmanın önemini, Platon’dan değerlerin ne olduğunu, bir şeyi doğru anlamanın ve doğru değerlendirmenin gerekliliğini öğreniyoruz. Ya Aristoles’den, dedik ya o dünya alemin hocası, bize Akıl Çağı’ndan günümüze birçok alanda ışık tutuyor. Öncelikle erdemin, adaletin ne olduğu, mutlu bir yaşamın nasıl olabileceğini söylüyor ve yol gösteriyor. Bu büyük bilgelere bir kulak versek, sonra da olup biten hakkında biraz düşünsek olmaz mı?






Kaleminize, yüreğinize sağlık hocam.