150

İran İsrail Savaşı bitmiş görünüyor. Nasıl oluyorsa herkes memnun ve kazançlı. Özellikle de silah tüccarları. Bu savaşın kaybedeni yok. Hayatını kaybedenler hariç.

Nereden baksanız bombalar atıldı, savaş 12 gün sürdü, silah baronları ellerini ovuşturuyor. Haklılar da çünkü gerçek anlamda kazananlar onlar. Ayrıca bazı silahları da ilk kez denemiş oldular. Savaşın asıl kaybedeni ise her zamanki gibi Türkiye. Döviz, altın, petrol arttı ama Trump’ın baskısı ile düşürüldü. Neyse ki bizde de petrol ürünleri indirildi.

Savaşın kötü yüzünü asıl İsrail gördü. Bu zamana kadar saldırılarda fazla etkilenmemişti. Bu sefer farklı oldu. Demir kubbenin sanıldığı gibi aşılamaz olmadığı anlaşıldı. Önemli hasarlar aldı. Ama çocuklar gibi ‘acımadı ki acımadı ki’ dedi. Çünkü öyle demesi gerekiyordu. Halk yurt dışına çıkış yasağına rağmen, Güney Kıbrıs’a kaçtı. Savaş daha fazla uzasa ne olurdu bilinmez.

İran’ın ise kâğıttan kaplan olmadığı ortaya çıktı. Hava savunması yetersiz kalsa da. ABD’nin denenmemiş B-2 tipi uçağı ile İran’daki Fordo, Natanz ve Isfahan nükleer tesisleri vuruldu ancak sonuç fiyasko gibi görünüyor. Nükleer malzeme yerin 80-90 metre altında, uçak bomba atarak ancak 60 metrelik kaya kütlesine ulaşıp delebiliyor. Üstelik malzemelerin Rusya’ya taşındığı söyleniyor. Sonuç olarak nükleer bomba bahanesiyle anlaşma görüşmeleri öncesinde baskın saldırı yapan İsrail, hedefine ulaşmış gibi görünmüyor. Oyun içinde oyun. Bu da bir harp oyunu olsa gerek. Ancak İsrail’in istihbaratına söyleyecek söz yok.

Gelelim ülkemize. Öğrenciler karınları aç olarak okula gidip yeterince beslenemeden karnelerini aldılar. Artık onun da adı, ilkokulda kalma olmadığı için sanırım “gelişme raporu” olmuş. Geçtiğimiz hafta sonunda da YKS sınavı vardı. Bir baba çocuğunu sınava götürmüş ama “sınavı kazanırsa çocuğumu nasıl okutacağım, keşke kazanmasa” diyordu. Babanın haline içim acıdı. Yaşadığı ne yaman bir çelişki. Çocuğum kazansın, okusun diye yarışma sınavına sokuyorsun, bir yandan da kazanmasa diye dua ediyorsun.

Özgür Özel’in ise babasını yeni kaybetmiş arkadaşının kızına, babalık edip onu sınava götürmesi, orada sınav sonuna kadar beklemesi, günümüzde adı bir semtte kalan tam bir vefa örneği.

Öte yandan özel okul öğretmenleri haklarını almak için yürüyor. Sözleşmeli öğretmenler de onlardan çok farklı değil gerçi. Her iki tip öğretmenin durumu başka bir acı. Taban maaş yasaya girsin, belirli süreli iş sözleşmesi kaldırılsın, eğitim ve güzel sanatlar iş kolu kurulsun, özlük haklarında kamu ile eşitlik sağlansın diyorlar. Yaz tatilini kapsamayan sözleşme istemiyorlar. Çünkü tatilde onların maaşı olan ücreti alamıyorlar. Nasıl yaşasın bu insanlar?

Sokrates “Dünyada her şeye değer biçilebilir, ama öğretmenin eserine değer biçilemez” diyor. Bizim öğretmenlerimizin değeri ise yerlerde. Biz böyle mi kalkınıp gelişeceğiz?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
150