23 Nisan 1920, Türk milletinin iradesini temsil eden Birinci Büyük Millet Meclisi'nin açıldığı ve Türk halkının egemenliğini ilân ettiği tarih.

TBMM’nin açılışından bir yıl sonra, '23 Nisan' gününün bayram olarak kutlanmasına karar verildi. Bu tarihten 5 yıl sonra 23 Nisan 1929'da Atatürk bu bayramı çocuklara armağan etti ve 23 Nisan ilk defa 1929 yılında Çocuk Bayramı olarak da kutlandı. 1979'da, yine ilk olarak altı ülkenin katılmasıyla uluslararası boyuta taşıdığımız bu millî bayramımıza, her yıl kırkın üzerinde ülkeden gelen ve Türk çocuklarının misafiri olan yabancı ülke çocukları da katılmaya başladı.

MİLLİ EGEMENLİĞİN TECELLİSİ TBMM

23 Nisan’ın asıl anlamı, 1920 yılında, milli egemenliğin temsil yeri olan Türküye Büyük Millet Meclisi’nin açılması.

Biz büyükleri ilgilendiren ise bu yönü.

Ben gazeteci olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarını 1976 yılından itibaren izlemeye başladım. O zaman basın kartı alma sürem henüz dolmamıştı. Yani, basın kartım olmadan hem başbakanlık hem de Parlamento Muhabirliği yapıyordum.

Mecliste de, Parlamento Muhabirleri Derneği (PMD) yöneticileri, Basın Bürosu görevlilerini sıkıştırarak basın kartı olmayanların kulislerden çıkartılmasını sağlıyorlardı. Basın Bürosu görevlilerinden Demir abi peşimize düştüğünde sütunların arkasına saklanarak görünmemeye çalışıyorduk.

Basın kartı alıp Parlamento Muhabiri olduktan sonra, PMD Yönetim Kurulu’nda görev aldığım yıllarda bu kez, özellikle kameramanların basın kartı almasını sağlamak için 2 yıllık bir süre tanıyarak işverenlerini buna mecbur ettik. Böylece birçok meslektaşımız sigortalı ve basın kartı sahibi oldu.

1980 öncesi kıdemli Parlamento Muhabirleri olarak Rafet Genç (PMD), Orhan Duru, Nahit Duru, İsmet Solak, Ayberk Temel, Bülent Eşkinat, Can Pulak, Bülent Denli, Fisun Özbilgen, Engin Karadeniz, Atilla Girgin, Barış Kaşıkçı, Nuri Çolakoğlu, Atilla Özsever, Selman Erdoğdu, Emel Aktuğ, Ali Haydar Nergis, Ercan San, Betül Uncular, Ahmet Çetin Yeni, Halil Çaylak, Metin Aksoy, Ali Polat ve Nevin Gürkaynak’ı hatırlıyorum.

(Siması aklımda olup ismini hatırlayamadıklarımdan özür diliyorum. Ayrıca, o dönemlerde faal gazeteci olup basın kuruluşlarında yönetici olan veya Meclis dışında çeşitli alanlarda görev yapan meslektaşlarımın isimlerini yazmaya gerek görmedim) 

MC HÜKÜMETLERİ, CHP İKTİDARI VE DARBE

Dönem 1 ve 2. Milliyetçi Cephe (MC) Hükümetleri dönemiydi. 1. MC Süleyman Demirel (AP), Necmettin Erbakan (MSP), Alparslan Türkeş (MHP) ve Turhan Feyzioğlu (CGP)’den oluşuyordu, 2. MC’de Turhan Feyzioğlu ve partisi yer almadı.

Ardından CHP Hükümeti (Başbakan Bülent Ecevit + AP’den transfer edilen 14 milletvekili) 2 yıl görev yaptı.

Onu takiben Adalet Partisi (AP) Azınlık Hükümeti iş başına geldi, sonra da, 12 Eylül 1980 askeri darbesi demokrasiye son verdi.

O GÜNLERDEN İKİ ANI

Siyasi Partilerin Meclis Grup toplantıları Salı günleri basına kapalı yapılır, liderlerin grup konuşmaları Basın Müşavirleri tarafından özetlenip teksir edilir (çoğaltılır) ve basın mensuplarına dağıtılırdı.

Salı günleri Parlamento Muhabirlerinin haricinde, birçok gazeteci, yazar ve basın kuruluşlarının yöneticileri de Meclise gelirdi.

İşte o Salı günlerinden birinde Meclis Lokantasında rahmetli Uğur Mumcu ve bazı gazeteciler yemek yiyorduk. Demirel’in Koruma Müdürü Erdal Gökyüzü içeri girdi, oturacak masa arıyordu ki, Uğur Mumcu kendisini masamıza davet etti.

Yemek sürerken Uğur Mumcu, karşılıklı espriler yaptığı Erdal Gökyüzü’ne, “Sırtında parkanla, uzun boyun, yiğit duruşunla öğrencilerin en önünde yürürdün. O zaman ben asistandım. Nereden bilebilirdim ki ajan provokatör olduğunu. Tipin hiç göstermiyordu, sen deşifre olunca hayretler içinde kaldım” dedi.

Erdal Gökyüzü sadece gülümsedi ve çeşitli sohbetlerle yemek devam etti.

(1970’li yıllarda öğrenci hareketlerinin yoğun olduğu sırada Erdal Gökyüzü Ankara Hukuk Fakültesi’nde ‘sözde’ öğrenci lideriydi. Ajan Prokovatör olduğu deşifre edilince emniyetteki görevine dönmüştü.)

***

Basın Bürosu koridorunda oturmuş kahve içiyorduk. O günlerin MHP Genel Sekreter Yardımcısı ve Basın Danışmanı olan Yaşar Okuyan geldi. Esprileriyle ünlü olan Engin Karadeniz, ‘Yahu Yaşar, yarın kimlerin öldürüleceğini şimdiden söyle de atlatma haber yapayım’ deyince Okuyan da, biz de kahkahayı patlattık.

CUMHURİYET SENATOSU SİSTEMİ YÜRÜMEDİ

1961 Anayasası uyarınca TBMM çift Meclis sistemiyle yönetiliyordu: Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu.

Cumhuriyet Senatosu  'OKUMUŞ İNSANLAR MECLİSİ' olarak adlandırılıyordu. Senato; yüksek öğretim mezunu, çoğu akademisyen üyeler, Cumhurbaşkanı Kontenjanından atanan üyeler ve 27 Mayıs darbesini yapan Milli Birlik Komitesi Üyeleri ile eski Cumhurbaşkanları gibi (daimi) üyelerden oluşuyordu.

Millet Meclisi’nde kabul edilip gönderilen yasa önerileri veya bunların bazı bölümleri senatoda kabul edilmeyince TBMM Karma Komisyonu’nda ele alınıyor, çıkan metin tekrar Millet Meclisinden geçirilip senatonun önüne geliyor, onaylanırsa yasalaşıyordu.

Böylece Anayasa Mahkemesi’ne gönderilen iş sayısı da çok az oluyordu.

Ancak, Siyasi Partiler ve Seçim Yasaları’ndaki (demokrasiye uymayan) düzenlemeler nedeniyle, Milletvekillerinde olduğu gibi senatör adaylarının belirlenmesinde de liderler etkili olduğu için Cumhuriyet Senatosu’ndaki particilik Millet Meclisi’ndekinden farksızdı.

KOCA SENATÖRLER İLE BAKANIN KAVGASI

Düşünebiliyor musunuz! Cumhuriyet Senatosu (şu andaki AKP Grup Salonu) kürsüsünde konuşan o dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’e saldıran, yakasından tutup aşağıya çekmeye çalışan (aslında zarif bir insan olan) AP Grup Başkanvekili…

Ardından, oturduğu yerden sinkaflı laf atan (eski vali) Ömer Naci Bozkurt’u (hesaplaşmak için) kulise davet eden İçişleri Bakanı Güneş’in, tabancasının kabzasıyla hasmının kafasına vurup kanını akıtması.

Ve günümüzün emektar Foto Muhabiri Mustafa İstemi gibi, senato salonundaki tartışmanın dışarıda büyüyeceğini hesaba katarak, (yasağa rağmen) kulise dalıp olayı görüntüleyen tek gazeteci olan Bülent Denli’nin başarısı.

GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM BÖYLE OLMAMALI

Yani özetleyecek olursam; Seçim ve Siyasi Patiler Yasalarında hala var olan çarpıklıklar nedeniyle, senatör de olsanız, saygın bir bilim insanı da olsanız, hangi partide olursanız olun fark etmez, liderin ağzına bakmaktan başka çareniz yok. Çünkü sizi halk değil o seçiyor.

Bu nedenle, önüne gelen işleri bilimin, birikimin ve hukukun süzgecinden geçirerek karar alması amacıyla 1961 Anayasası ile kurulan Cumhuriyet Senatosu, başarılı olamadığı için 1982 Anayasası’yla kaldırıldı.

Son sözüm şu ki; Türkiye’dekinden başka örneği olmayan tek adam rejimi sağlıklı değil. (Hem tek adamın hem de halkın sağlığına zarar)

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem olacaksa, geçmişin hastalıklarından, çarpıklıklarından, lider sultasından arındırılmış, hem Siyasi Partilerin içinde hem de yurt sathında tam demokrasiyi sağlayacak bir sistem olmalı.

Milli Egemenlik Bayramınız kutlu olsun..

---

İYİ HAFTALAR

remzidilan_48@hotmail.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.