150

Günümüzde din adına yaşanan karmaşanın temel sebebi, vahyin yerine mezhep kalıplarının, tarikat geleneklerinin ve güvenilirliği tartışmalı rivayetlerin geçirilmesidir. Oysa Allah’ın kitabı, dinin asli kaynağıdır; diğer tüm yorum ve uygulamalar bu kaynağın ışığında değerlendirildiğinde bir anlam taşır. Kur’an merkezli bir yaklaşım, hem geçmişin dogmatizmine hem de günümüzün şekilci dindarlığına karşı net bir alternatif sunar.

Her Müslüman, Kur’an’ı bizzat anlamaya çalışmakla yükümlüdür. Bu, herkesin müfessir olmasını değil, kendi aklı ve vicdanıyla vahyi okumaya samimi bir çaba göstermesini gerektirir. Bu görev, birkaç din adamının tekelinde değildir. İlk nesillerin örnekliği, onların çağını taklit etmekte değil; vahyi anlama konusundaki samimi çaba ve yöntemlerindedir. Bu sebeple dinî otoritenin mezhep imamlarının veya şeyhlerin görüşlerine indirgenmesi doğru değildir. İnsanların içtihatları dinin kendisi hâline getirilemez; aksi, dini insan sözleriyle karıştırmak olur.

Rivayet kültürü de bu noktada ciddi bir problem alanı oluşturur. Tarih boyunca aktarılan sözlerin hiçbiri Kur’an’ın üzerine çıkarılamaz. “Sahih” etiketi taşısa bile her rivayet Kur’an’ın süzgecinden geçirilmelidir. Kadın, kader, şefaat ve ahiret haramlar gibi konularda Kur’an’a açıkça aykırı söylentilerin hâlâ din adına savunulması, vahyin anlaşılmasını gölgelemektedir. Akıl ve vicdanla çelişen, insanı değersizleştiren, İslam’ın tevhid ilkesine aykırı düşen hiçbir rivayet kabul edilemez.

Vahyi anlamada akıl vazgeçilmezdir. Akıldan uzak bir din anlayışı, insanı hurafeye ve teslimiyetçi bir zihne sürükler. Oysa Kur’an, insanın düşünmesini, sorgulamasını ve adalet peşinde koşmasını emreder. Bilimle çatışan bir din algısı da Kur’an’a aykırıdır; çünkü kitap, insanı evreni ve yaratılışı incelemeye davet eder. Kur’an’ın kesin naslarıyla bilimin kesin bulguları arasında bir çatışma olursa öncelik Kur’an’ındır; fakat bizim yorumlarımızla bilim çatışırsa, yorumu gözden geçirmek zorundayız.

Yönetim anlayışında ise Kur’an’ın temel ilkesi şuradır: ortak akıl ve istişare. Tek bir kişinin kutsallaştırıldığı otorite modelleri Kur’an’a dayanmaz. Toplumsal düzen adalet üzerine kurulmalı, yöneticilik bir imtiyaz değil sorumluluk olarak görülmelidir. Milliyetçiliğin mutlak reddi de mutlak kabulü de Kur’an’ın dengesine uymaz; ölçü, zulme kapı aralmayan bir birlikteliktir.

Bugün birçok dindar kesimin benimsediği tarikat pratikleri rabıta, şeyhe bağlanma, türbe etrafında kutsal ritüeller oluşturma tevhid inancıyla bağdaşmaz. Bununla birlikte ahlakî arınma, takva ve manevi disiplin gibi kavramlar tasavvufla dine ithal edilenler değil dinin özündedir; mesele bunları şekilciliğe ve aracı otoritelere dönüştürmemektir.

Kadın hakları konusunda da Kur’an’ın ölçüsü açıktır: adalet. Kadınların eğitim ve sosyal hayata katılım hakkı tartışılmazdır. Çok eşlilik, adalet şartına bağlanmıştır; bu şart çoğu zaman sağlanamadığı için istisnai bir uygulama olarak değerlendirilmelidir.

Sonuç olarak amaç, dini yeniden öz kaynağına döndürmektir. Mezhepçiliğin, tarikatçılığın ve uydurma rivayetlerin gölgesinde kalan bir din anlayışı insanı hakikatten uzaklaştırır. Kur’an’ın berrak rehberliği ise hem aklı hem vicdanı hem de toplumsal ihtiyacı gözeten bir yol sunar.
Bu yol, şekilcilikten uzak; adalet, tevhid ve hikmet merkezli bir İslam anlayışıdır.

Tüm dost ve kardeşlere selam olsun. Selametle kalın.
 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
150