Bursa Üniversitesin'de iktisat bölümünde doktoroya başlayabilmem için 9 tane lisans düzeyinde FARK ders yüklendim. Bunlardan biri de Prof. Dr. Necati Mumcu'dan 'mikro iktisat' dersi idi. Makro iktisat ters geliyordu ama bu güzeldi. Konularından biri de 'azalan verim kanunu' idi.

Yaşamadığınız bir bilginin ne anlam ifade ettiğini idrak etmek mümkün değil. İş hayatına atılmadan önce bilinmesinde yarar var.

1985'te bir arkadaş ile ayrılıp bilgisayar kursu açtık. Sonra arkadaş şartlar gereği geri dönünce ben yalnız yola devam ettim.

Kurs açma izni için gerekli belgeleri düzenlerken kiraladığımız yerin tapuda tescilini almak için başvurdum. Gidip geliyorum bir türlü hemşerim yazıyı vermedi. Bizde Elektrik Mühendisleri Odası Bursa şubesi ile anlaştık. Onlar kayıt ve sertifika işlerini hallediyorlar buna karşılık kurs ücretinin %25'ini alıyorlardı. Sonunda tapunun bulunduğu işhanında ki çaycı bana acıyarak "Abi ver 10 bin lira yazıyı getireyim" dedi. Bende verdim aldı. Geldi. Tapuda ki memur avantayı almadan yazıyı veremiyordu. Müdür cebine attı diye başı derde girebilirdi. Çaycı sayesinde yazıyı ve kurs iznini aldık. Komet Bilgisayar Merkezi adı ile faaliyete başladık.

Oda ile birlikte düzenlediğimiz kurslar akşamları 2 grup halinde idi. Ben Basic programlama dilini öğretmeye çalışıyordum. Bir gün Refik Çarıkçı diye biri geldi. Lise mezunu . 19 yaşında yok. "Abi ben lise ve ortaokulları gezip demo yaparak öğrenci kaydederim. Sende kurs verirsin" dedi. "Olur, deneyelim" dedim. Refik gezmeye başladı.

Bir hafta sonunda 300 öğrenci kaydetmişti. Başka okulları gezince 600'ün üzerinde öğrenci toplamıştı. Kurs ücreti (o zamanın parası) 2 ay 20 bin lira diye hatırlıyorum. Hafta içi okulları olduğu için kurslar hafta sonu yaplacaktı. Bizim 2 sınıfımız var. Bu öğrenciler 20 kişilik sınıflara böldüğümüzde hesabı siz yapın. Bulunduğumuz katta 7 sınıf daha kiraladık. Bunlara kolçaklı sandalyeler ve beyaz tahtalar yaptırdık. 17 öğretmen işe aldık. Bunların yetişmesi için kurs vermeye başladım. Refik bir de Bandırma'da kayıtlar yaptı. Orada daire tutup kurs açtı. 3 öğretmen oraya götürdü. Bir de onlara lojman kiraladı. Öğrenciiler paraları bankaya yatırıp dekontu kursa getiriyorlar. Kurstaki görevli de makbuzların karşılığında fatura kesiyor. Mecburen 30 adet AMSTRAD biilgisayar aldık. Tanesi 280 bin Lira. Refik bunları kursun bulunduğu binanın önüne dizip gazeticilere resim çektirip 'Türkiye uzay programı'nı başlatmış havalarında anlattı. Öğretmenlerin sigorta girişlererini yaptırdık. Ben hafata içi akşamları oda ile kurslara devam ediyordum. Hafta sonuda öğrenciler ile kurs yapıyorduk. Kantinimizdeki çaycı dilsiz ve işitme engelli idi. Onun da keyfi yerinde idi. Masraflar bana ait, hasılat onundu. Bizden çay parası almıyordu. Öğrenciiler paraları bankaya yatırıp dekontu kursa getiriyorlar. Kurstaki görevli de makbuzların karşılığında fatura kesiyor.

AMSTRAD 128 KİLOBYTE EV BİLGİSAYARI (HOME COMPUTER) 

Öğrenciler öğlen tatilinde para yatırıyorlardı. Birgün Bursa Aatatürk caddesinde birisi önümü kesti. Bankaya çay içmeye götürdü. Bizim haberimiz olmadan müdür hesap açmış tahsilata başlamış. Haber vermese gitti. Sebahattin'in defterlerini tutan Artvinli bir muhasebeci ile anlaştık. Defterelerimizi tutuyor. %8 KDV kanunu da bizimle başladı. Hiç boş durmuyoruz çalışıyoruz. Topladığımız para öğretmen maaşları, onların sigorta ve muhtasarları ile KDV yatırmaya yetmiyor. Benim boş zamanım yok. Sabah gelip öğreticelere, akşam 18'de de oda kursiyelerine anlatıyorum. Eve ancak 23'te gidiyorum. Yorgunluktan yemek yemeden yatıp sabahleyin 10 da kursa geliyorum. Ben işleri değil, işler beni yönetiyordu. Böyle 4 ay sürdü.

Yeni öğrenci bulamıyorduk. 2 sınıf zor açmıştık. Boş vaktim vardı. Muhasebecinin yanına gittim. 4 milyon vergi çıkacağını söyledi. Bilançoyu istedim. Defterin arasında aldığımız bilgisayarların faturası yere düştü. "Bunu işlemedin mi?" diye sorduğumda "hayır" dedi. 9 milyon tutarındaki faturayı ve kdv'sini işlememiş. Faturaları Refik götürüyordu. Onu gözü tutmamış. Naylon fatura zannetmiş. "Bu kadar büyük fatura ile senin başın derde girer diye işlemedim" demez mi? "Sen manyakmısın? Faturayı bana niye sormadın. Şimdi ne olacak?" dediğimde, "Usulen işleyemeyiz" dedi. Ben bilgisayarların bir kısmını fatura keserek satıyordum. Bunları sattığımda 9 milyon daha kar edecektim. Adam keyfine bizi batırmıştı. Hakaret ettim. Adam sırıtıyor. Sonraki iş hayatımda muhasebicilere karşı hep tedbirli oldum. O tarihlerde Bursa da bir tane sanayici yoktu ki muhasebecisi ortak değil. Öyle bir durum oluştu ki elimize geçen parayı vergi dairesine yatırıyorduk. 2 yıl sonra kursu satıp, aldığım 2,5 milyon lira peşinatı vergi dairesine yatırarak borçtan ancak kurtulabildim.

Bazı muhasebecilerin buldukları naylon faturayı işleyip sonra ihbar ettiklerini İstanbul'da iş yapan hemşehrilerimden öğrendim. Onun için işe yeni başlayanlar defterlerine kendi iş yerinde maaşlı muhasebecisine tutturmasını ve her akşam kasa ve çek senet bordrolarını denetlemesini öneririm. Bu sadece Türkiye için değil dünyanın her yerinde aynı. Birinci hatam bu.

İkincisi, yukarıda çizdiğim grafikte olduğu gibi bizim ideal kapasitemiiz 4 - 6 sınıf olmalıydı. Yani 100 kişiyi geçmemeliydi. Kurs ücreti de daha yüksekten başlayıp ileriki dönemlerde hedef kitlenin gelirine göre belirlenmeliydi. Mikro iktisatta okuduğumuzu yaşantımızda uygulayamamıştık.

Üçüncüsü, bu başarısızlık monopol olduğumuz piyasayı da yok etti. Makro iktisatta öğretileni de kullanamamıştık. Erzurum'da eski zenginlerden Zabit Amil oğlunun bir malı birine kar etmeden sattığını görmüş. Müşteri çıktıktan sonra "oğlum sen ne yaptın? Zararına satış Olur mu?" diye sormuş. Oğlu "baba bizim aile dostumuz. Ona bu dostluğumuzu gösterdim. kar etmeden verdim." Diye cevap verince Hacı sesini yükseltmiş; "Oğlum bizi tanımayan buraya gelir mi? Gelmez. Bizim düşmanımız bizden alır mı? almaz. Peki dosttan da kazanmayacak isek biz nereden kazanacağız?.." 

Ticarette reklamın ve tanıtımın temel amacı dost kazanmak. Biz ise monopol piyasamızda oluşacak dostları yani yeni müşterimiz kursiyerleri de kaybetmiş olduk.

Refik işletme bölümünden mezun oldu. Çin'den ithalat yaparak orada iyi bir piyasa edindi. Dost edinmeyi biliyordu. Çin üniversitelerinde dış ticaret konferansları veriyordu. Çinli iş adamları Onun seminerlerine  katılmak için çok çeşitli girişimlerde bulunuyorlardı. 15 yıldır ben kenara çekildiğim için şimdi ne yapıyor bilmiyorum. Eminim ki dünyanın herhangi bir yerinde sanayi tesisi kurmuş, dostları (müşterileri) ile birlikte mutlu bir yaşam sürüyordur.

Diğer taraftan Refik'in ve ortaklarımın beklentilerini de yeteri kadar karşılamak mümkün olmamıştı. Refik öğrenci yurdu açtı. Masa, sandalye, soba, sınıf tahtalarını götürdü. Hiç olmazsa onları depolama kirası vermekten kurtardı. Ortaklarım da düşünmüşlerdir ki 'adam paraları toplayıp bize koklatmıyor..' Çünkü o tarihlerde bir tofaş 900.000 lira civarında idi. Ben ise vergileri ve sigortaları nasıl ödeyeceğimi düşünmekten 62 kiloya düşmüştüm..

etabey@hotmail.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.