30 Ekim Cuma günü İzmir ve çevresinde meydana gelen deprem toplumda büyük üzüntü yaratmıştır. Tüm yurttaşlarımıza geçmiş olsun. Hayatını yitirenler ışıklar içinde uyusun, geride kalanlarına ise bu acıya karşı direnme gücü dilemekten başka elimizden bir şey gelmiyor. Yaralıların en kısa sürede sağlıklarına kavuşması en büyük isteğimiz.

Deprem, en genel tanımıyla, yer kabuğu parçalarının göreceli hareketleri sonucu ortaya çıkan yer sarsıntısıdır. Ülkemizde yaşanan depremlerin yıkıcı etkisi karşısında toplumun korumasız bırakılması, bilimdışı yaklaşımların bir sonucudur. Ovaların imara açılmasına ve denizin doldurularak yapılaşmaya açılmasına onay verenlerin; yapılan binaların kontrolünü bilimsel olarak incelemeyenlerin ve imar affı çıkartanların bu depremlerde sorumluluğu çok büyüktür. Bilimsellikten sınıfta kalınca, doğal afetlerin böyle etkileri kaçınılmaz oluyor, ancak bu sonuçlara doğal afet yerine yapay afet demek daha doğru bir tanımlamadır.

Son depremin merkez üssü Sisam Adası ile Seferihisar arasıdır. Seferihisar'da yıkılan hiç bina olmadığı gibi, enkaz altında kalan insanlar da yoktur. Seferihisar’a yakın olan Urla, Güzelbahçe, Menderes, Narlıdere, Balçova, Konak gibi ilçelerde de ciddi bir hasar yoktur. Ancak yaklaşık 80 km uzaktaki Bayraklı ve Bornova ilçelerinde binalar yıkılmış, ciddi hasar meydana gelmiştir.

Bayraklı ve Bornova ilçelerinde gerekli incelemeler yapılmadan imara açılan yerleşim yerlerinde depremin büyük hasar verdiği görülmüştür. Bu bölgenin içinde Halkapınar Gölü vardı. Bornova ovasını geçen Meles çayının taşıdığı alüvyonlarla bu göl zamanla doldu ve 1960’lı yıllarda kurumaya yüz tuttu. Ayrıca Bornova’nın su gereksinimi amacıyla gölden su alınması, Akdeniz Oyunları için spor alanları yapılması, şehirlerarası otogar yapımı ile sebze ve meyve hali inşaatı gölün tamamen kurumasına yol açmıştır. Bunun yanında 1975 yılında Kültür Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından Halkapınar’daki göl alanının, 3. derece SİT alanı (ender bulunan tarihi ve doğal güzelliklere sahip yerler) olarak koruma altına alındığı bilinmektedir. Halkapınar Gölü’nün piknik alanı olan çevresi daha sonra verimli bir tarım alanı oldu. Günümüzde bu alan üstüne yapılan binalar yıkılmıştır. İzmir Adliye Sarayı başta olmak üzere ayakta kalan birçok bina büyük hasar görmüştür. Bornova ve Bayraklı’nın yamaçlarındaki evlerde hiç hasar yoktur çünkü o binalar ana kaya üzerine oturtulmuştur; hasar ovadaki binalardadır.

Bu olaydan çıkaracağımız sonuç şu olmalıdır: Tarım alanları üzerinde yapılaşmaya gidilmesi kesinlikle yasaklanmalı ve tarım toprakları amacına uygun olarak kullanılmalıdır. Tarım alanları ve dolgu malzeme üzerinde zemin mekaniği hesapları yapılmadan bina yapılırsa, kullanılması gerekenden daha az malzeme kullanılırsa ve gerekli denetim yapılmazsa bu yapıların yıkılması kaçınılmazdır. İşte bu ülkemizin az gelişmişliğinin göstergesidir.

Depremle yaşamaya alışmalıyız. Bunun için önce bilim toplumu olmak gerekir. Tarım alanlarında ve sahil kıyılarında mimari ve çevresel altyapılar incelenmeden inşaat yaparak, inşaat malzemesinden kısıtlama yaparak (çalarak), bina içindeki taşıyıcı kolonları keserek bilim toplumu olmak hayaldir. Bilim toplumu olamamak ise her türlü acıya davetiye çıkartmaktır. Bilim toplumu olabilseydik, doğal afetler olmadan önce önleyici önlemlerin ne olacağı, nasıl hareket edileceği ile ilgili planlanmaları ve uygulamaları hayata geçirmiş olurduk.

Deprem sonucu yıkılan binaların suçunu sadece yüklenicilere (müteahhitlere) yüklemek yanlıştır. İmar barışı ya da imar affı adıyla çıkartılan yasalar, yıkıma ve ölümlere davetiyedir. Burada en büyük suç siyasetindir, siyasetçilerindir. Siyasi iktidar sürekli rantı düşünmektedir, 1999 depreminden sonra toplanan deprem vergileri bölünmüş yollara harcanmıştır. Toplanma alanlarına alışveriş merkezi yapılmıştır. Bilgisizlik, bilim dışılık, siyasi ve parasal hırs deprem önlemlerinin önüne geçmiştir; depremlerle böyle mücadele edilmez.

Böyle büyük bir acılı olayda bile sosyal medyada depremle ilgili insanlık dışı yorum yapanlar ve deprem üzerinden özellikle yıkılan binalarda şov yapanlar, ülkemizi enkaza çevirmişlerdir. Bunda iktidarın da muhalefetin de büyük payı vardır. Ancak umutları diri tutarak bilimsellikle, cesaretle ve kararlılıkla her şeyin üstünden gelineceği bilinmelidir.

9 Kasım 2020.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.