Partilerin geçmişi iki yüzyıllıktır. Bugün Dünya’da ve ülkemizde biyolojik cinsiyet gibi birbirine benzeyen ama farklıları da taşıyan iki ana parti gurubu vardır. Aynen erkek ve kadın gibi. Gelişmiş ülke partileri savundukları politikalar gereği de birbirine benzer hale gelirler. Doğasının gereği olarak buna karşı duruş sergileyen az gelişmiş ülke partileri de kendi aralarında benzeşirler.
Gelişmiş ülke partileri emperyalizmi uygulayarak, az gelişmiş ülke partileri de buna karşı direnerek var olabilirler. Gelişmiş ve az gelişmiş partilerin mevzi alanları sistemin düzen çarklarını döndürür. İki yüzyıllık partilerin bu anlayışları ne yazık ki hiç değişmemiştir. Dünyanın jeolojik zamanlarında ilk insanın ortaya çıkışını 4. Zaman dediğimiz kuaterner döneminde görüyoruz. İnsanlığın gelişimi, ateşin bulunuşundan itibaren olmuştur. İnsanlık tarihinde en önemli değişim ateşin bulunuşudur. Ateşin keşfedilmesi insanlara resmen çağ atlattı. Çünkü ateş demek, yemekleri pişirmek demekti. Bu da daha besleyici yemek anlamına geliyordu. Bu sayede beynimizin gelişmesine katkı sağladı. Ayrıca ateş, insanları bir arada tutarak hem ilişkileri güçlendirdi, hem de insanları soğuktan ve yırtıcı hayvanlardan korudu ve sosyalleştirdi. İnsanlık tarihindeki bir diğer büyük gelişme ise tarımdır. Tarihteki süreçlerde insan geliştikçe, çağ atlama dönemleri gerçekleşti. Her yeni gelen çağ, bir öncekinin daha ilerisindeydi. Antik Grek Çağ’ında kent devletlerindeki “demokrasi “ anlayışı Roma İmparatorluğu’nun uyguladığı yayılmacı politikalarla, günümüz Batı Dünyasına genetik miras gibi geçen ve hala geçerli olan şiddete dayanan sömürgeci uluslararası politikalarla ne kadar da benzerlik içindedir.
“Atina Demokrasisi” denilen antik çağdaki Grek Demokrasisini bugün Batı sahiplenmiş ve ekonomik siyasal düzenlerini bu anlayışa oturtmuşlar, buna “Avrupa Uygarlığı” demişlerdir. Başka uygarlıkları çoğu zaman yok sayan ve gücün başat rol oynadığı ilişkiler, Antik Çağ’dan günümüze kadar alışkanlık haline getirilen ve üstenci bakış (soyluluk) ile bugünkü Avrupalılık kavramını oluşturmuşlardır. Batının gelişmesi; sömürü, baskı ve demokrasinin temel ilkeleri olan özgürlük ve eşitlik, siyasal temsil, siyasal katılım ve hakları korumayan bir anlayışla olmuştur. Tabi ki bilime ve akıla verdiği değer de gelişmenin lokomotifi olmuştur. Batının sanatı, bilimi, rönesansı, reformu, sanayi devrimi, felsefeciler, düşünürler, müzisyenler ve ressamlar Batı toplumunu çok geliştirdi. Batı geliştikçe Doğu toplumu geriledi. Doğu geliştikçe Batı toplumu geriledi. İşte antik çağın derebeyliklerinden gelen alt yapısı ile bin yıl süren Ortaçağ dönemi, Batı’nın geri kalmışlık, yoksulluk ve cehaletin dönemiydi. Doğu’nun Ortaçağ’ında Türk, Çin, Hint ya da Arap toplumlarında ileri düzeyde uygarlıklar ve sosyal ilişkiler de gelişiyordu.
“Atina Demokrasisi” ne demektir? Nasıldır? Günümüzün Batı Uygarlığının örnek aldığı Grek Demokrasisi Batıyı gerçekten geliştirmiş miydi?
Bugün batı kültürü ve doğu kültürü arasındaki farklılıkların nedeni Grek antik çağının etkilerinden ileri gelmektedir. Bunu şuradan anlıyorum. İlk çağ uygarlığı azınlığa dayalı bir devlet biçimi ortaya çıkardı. Batı Roma İmparatorluğu emperyalizmi uygulayan tarihteki ilk devlettir. Dünyadaki birçok devletleri egemenliği altına almış tarihteki en güçlü imparatorluk olmuştur. (Ren, Tuna, boyları, Anadolu, Kırım, Suriye, Filistin, Mısır, Kuzey Afrika, İspanya Fransa hatta İngiltere’yi bile ele geçirmiş./ Metin Aydoğan- Batı Doğu Uygarlıkları)
Romanın uyguladığı köleci emperyalizm arasında; güç kullanımı ekonomik ve siyasal bağımlılık ve bu bağımlılığı sağlayan silahlı şiddet konularında uygulamalar vardır. Aradan iki bin yıl geçmesine rağmen üretim ilişkileri, yönetim sistemleri, teknolojik olanaklar değişmiş olsa bile başka toplumların varlıklarına el koymaya dayanan sömürgen anlayış özünde değişmemiştir.
Roma köleciliğinin temelinde sınırsız insan sömürüsü ve yaygın şiddet vardır. Helen kent devletlerinin kölelere karşı düzenli olarak her yıl savaş ilan etmesiyle, Nazi Almanya’sının ya da ABD ‘nin (Gazze ) saldırgan politikaları arasında anlayış farkı var mıdır?
Hâlbuki demokrasinin temel ilkeleri; milli egemenlik, seçme ve seçilme hakkı, katılım, özgürlük, eşitlik, çoğulculuk, çoğunluk, hoşgörü, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığıdır. Bir devletin uygarlığı kadına verilen değerle ölçülür. Batı Roma İmparatorluğu’nda kadının, Helen (Yunan) kentlerindeki kadınlarından pek farkı yoktu. Her ikisinde de harem odaları vardı. Helen kentlerindeki kadın harem odalarında kilitli idi. Batı Romalı kadın Atinalı (Yunan) kadar örtünmezdi.
Doğu Roma’da (Bizans İmparatorluğu) kadının giyimi kapalı idi. Bu giyim tarzı Bizans İmparatorluğunun örtünmeyi ve kadınları mal gibi gören değersizleştiren, ona sadece çocuk doğuran bir memeli gibi bakan anlayışı da Araplar Bizanslılardan öğrenmişlerdi.
İslam dinini kabul etmeden önce Türk kadının toplumda ve siyasi yönde konumu çok büyüktü. Osmanlı, kadını değersizleştiren anlayışını Bizans’tan ve Araplardan öğrenmişlerdir.
Hatta kadın o kadar değersiz ve yok hükmünde sayılmıştır ki, erkekler üstün erkek anlayışını bir övgü ve itibar sayarak kadına değer vermediğini göstermek amacıyla eşcinselliği de artırmışlardır. Şimdiye kadar kadını ötekileştiren haklarını ve dini yanlış yönde bilgi ve yönlendirmeler yapan din sömürücüleri İslam dinine büyük zararlar vermiştir. Din tacirleri antik çağdan beri genlerine işleyen sömürgeci, şiddet uygulayan derebeyci ahlak anlayışından kurtulamamışlardır. Tarihsel süreçte Osmanlı’daki harem, oğlancılık ve şiddet olaylarının kaynağı da bu Antik Atina çağı (Helen) imparatorluğundan öğrenilmiş kötü davranışlardır. (M.Aydoğan- Batı Doğu Uygarlıkları)
Büyük Atatürk, bu yüzden de çok büyüktür. Kadınlara verdiği değer ve medeni haklar ile kendi parasıyla İslam dinini herkes okusun, öğrensin diye Elmalı’lı Hamdi Yazır’a Kur’an-ı Kerim’i tercüme ettirmesi onun Türk Milletine en büyük hediyesi ve mirasıdır. İnsan haklarına, hukukuna eşitliğe ve emeğe verdiği değerden dolayı “Köylü Milletin Efendisidir.” Sözü, bu zeminde çok değerlidir ve boşuna söylenmiş bir söz değildir. Atatürk’ü sevmekten değer vermekten, ilkelerinden vazgeçmeyelim.
15.04.2025