Her ülkede çeşitli bölgeler bir arada bulunduğu için yer olarak ifade edilen küçük alanlar ile bölge olarak isimlendirilen büyük alanların konumu, ülke içindeki coğrafi ve jeopolitik toprakların durumuna göre belirlenebilmektedir. Daha küçük yerler yerellik ilkesi çerçevesinde ele alınırken, işgal ettiği alan olarak daha geniş yerlerin bölge olarak tanımlandığı durumlar, birbirlerinden farklılık göstermektedirler. Bunların içinde çok kalabalık ve geniş alan sahibi yerler için gelecekte eyalet ya da bölge devleti gibi siyasal yapılanmalar düşünülebilirken, daha küçük ve nüfusu fazla olmayan küçük yerleşim yerleri için de ya şehir devleti ya da semt yönetimi veya bu kırsal alan düzenlemeleri için de köykent, tarım kent biçiminde toprağa bağlı yerel yönetim yapılanmaları öne çıkabilmektedir. Avrupa kıtasındaki orta çağ dönemi ve bunun uzantısı olarak derebeyliklerin uzantısı olarak öne çıkan köykent ya da tarım kent adıyla kırsal alandan kentsel alana doğru yerleşim ve yönetim birimlerinin birbirini izleyerek yaygınlık kazanması, yerellik olgusunun yeni idari birimleri farklı boyutlarda ele almasına giden yollara doğru gelişmeler göstermesini sağlamıştır. Bir Asya devleti olarak Rusya yerel alanlarda Şuralar oluşturarak ideolojik bir imparatorluk olarak Avrasya kıtasının boş bölgelerine doğru yayılırken, gene bir başka Asya devleti olan İsrail iki dünya savaşı sonrasında merkezi topraklarda, Kibutz ve Moşav gibi köykent ya da tarım kent yapılanmalarına yerel düzen yapılanması çizgisinde uzanarak, merkezi coğrafya da ele geçirerek işgal ettiği topraklarda köykent ve tarım kent benzeri yerel yönetim yapılanmalarını öne çıkarıyordu. Merkeze bağlı topraklarda geniş alan örgütlerine gidildiği aşamada merkezi yönetim ile birlikte ülkenin çeşitli bölgelerinde yer alan değişik ya da farklı yerel yönetim modelleri de uygulanmaya çalışılmıştır. Rusya ile birlikte İsrail’in de geniş alan kapsamlı örgütlenmelere yönelmesiyle birlikte, her iki imparatorluk girişiminin eski Osmanlı topraklarına yönelerek bu alandaki kent ve kırsal alan yapılanmalarına öncelik vermişlerdir. Has, Zeamet ve Tımar ismiyle üçe bölünen Osmanlı tarım düzeni çerçevesinde kırsal alanlarda kentsel alanlara paralel bir düzeyde ele alınarak kamu yönetiminde kentsel ve kırsal yerleşim düzenleri dengeli bir biçimde yayılıyordu. Bugünkü köy ve semt düzenlemelerine gelene kadar, Osmanlı devletinde kapitalizm öncesi bir kamu düzeni kurulmaya çalışılmıştır. Fabrikaların olmadığı bir kırsal düzen içinde Osmanlı devleti de toprağa bağlı üretim düzeni kurmuş ve daha sonra da bu tarım merkezlerindeki beyliklerin beslediği askeri birlikler ile hem savaşlara karşı ülkeyi savunmuş hem de kırsal üretim ile ekonomik gereksinmeler karşılanmıştır.

Her devletin ayakta kalmak ve varlığını savunarak sonsuza kadar devam edebilmek açısından toprağa bağlı üretim düzeni Osmanlı devletinin yirminci yüzyıla kadar savaşarak ayakta kalmasını sağlamıştır. Geniş alanlarda dağınık bir biçimde yaşayan halk kitlelerini besleyerek ve onları zaman içinde cephelerde askerlik görevleri veren Osmanlı yönetimi, büyük imparatorluğu ayakta tutabilmek için yurt düzeyinde toprak ve tarım düzeni ile varlığını sağlam temellere oturtmuştur. Uygulamada köy, semt, ilçe, il ya da  kent veya  büyük şehir gibi yerel yaşam düzenlerini araziye uygun yerel yönetimlere çevirerek, devletler sahip oldukları kamu gücünü yaşam düzenlerine dönüştürerek, genel ve merkezi kamu düzeni içinde yerelliğin gerekli kıldığı kamu düzenlemeleri ya da hizmetlerinin yerine getirilmesi doğrultusunda idari düzenlemeler yapabilmektedirler ama ülke ve kent belediye meclislerinin aldığı kararlar çerçevesinde, yaptıkları kamusal alanlar ile ilgili kararlar alarak yasa ya da yasama yerine geçebilecek hukuk yaratma yetkilerine tam olarak sahip kılınmamışlardı. Bir üniter devletin çatısı altında kurulmuş olan yerel yönetimler her zaman için merkezi kamu düzeninin yönetimi altındadırlar, bu nedenle de hiçbir zaman yasama ve yürütme yetkileri bulunmadığı için yerel yönetimler hiçbir biçimde üniter devletin tek yapılı statüsünü ortadan kaldıramaz. Milletin temsilcilerinin meclise girerek yasama çalışmalarına katılarak etkili olmaları, vatandaşların yetkileri dahilindedir. Yerel yönetimler yasa çıkartamaz ama kamu hizmetlerinin yerel uygulamaları ile kararlar alabilir ya da yönetim esasları belirleyebilirler. Yerel yönetimler yasalara uyarak kendi alanlarında hareket edebilirler ama hem yasalara hem de merkezi alanda yer alan devlet birimlerinin aldıkları kararlara da uymak gibi bir zorunluluğa sahiptirler.

Ulus devletlerin anayasalarında var olan üniter devlet yapılanması hem büyük alanlarda bölgecilik hem de daha küçük alanlarda gereksinme olarak gündeme gelen kamu hizmetlerinin karşılanmasını sağlayacak bir biçimde, yerellik ya da yerelcilik uygulamalarını öne çıkarabilmektedir. Yerel yönetim birimleri üniter merkezi devleti parçalayan ya da ona alternatif olacak biçimde bir yönetim gücüne sahip değillerdir. Üniter devleti tamamlayan ve kamu hizmetlerinin yoğunlaşması ve artan gereksinmelerin karşılanması halk kitlelerine ulaşırken, bunların daha üst düzeyde yerine getirilmesi için oluşturulan yönetim birimleri üst düzeydeki makamlara bağlı bir biçimde çalışırlar. Bu gibi birimlerin kurulmasına karar verme yetkisine sahip olan üst düzey birimler, yerel yönetimler üzerinde vesayet makamı olarak denetim görevlerini yerine getirerek, merkezi üniter devletin ana organ olarak varlığının ve tekliğinin korunmasını sağlarlar. Bu duruma benzer bir biçimde ülke unsuru gibi millet unsurunun da oluşturulması sırasında halk kitleleri arasında din, dil, ırk ve de etnik ayırımlar hiçbir zaman yapılmaz. Üniter ulus devletler de devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes, eşit bir statü altında hem devletin korumasından yararlanır hem de hak ve özgürlükler alanında diğer insanlarla birlikte kamu hizmetlerinden eşit seviyede yararlanabilir. Ulusal ve üniter devletlerde hiçbir zaman hiçbir grup için özel uygulamalar yapılamaz. Merkezi devletin tekelinde bulunan ulusal egemenlik hakkı her grup için eşit biçimde kullanılır. Üniter devlet sadece yerel ayrımcılıklara dayanan yerel federalizmi değil korporasyonlara dayanan federal yapıyı da reddeder. Yerel olmayan federalizme verilen ayırıcı bir isim isim olarak korporatif federalizmi de üniter devlet reddetmektedir. Tarikatlar, cemaatler ya da etnik gruplar açısından da korporatif federalizm anayasal eşitlik statüsüne uygun olarak her türlü ayrıcalıklı bir uygulamaya karşı çıkmaktadır. Üniter devlette egemenlik gücünü elinde tutan merkezi devlet her türlü ayrıcalığa karşı çıkarak, anayasal eşitlik ilkesini korumaktadır. Tek devlette tek egemenlik hakkı kullanılırken, vatandaşlar arasında ayırım yapılamaz.

Üniter devletler genel olarak merkezi bölgede alt yapılarını sağlamlaştırdıktan sonra, ulusal sınırlar içinde kalan bütün ülke toprakları üzerinde devletin ve milletin güvenliğini korumak üzere çeşitli güvenlik önlemlerini alabilirler. Üniter devletlerde bütün devlet unsurları üniter yapı ile uyumlu bir biçimde uygulanarak devletin içinde birlik ve bütünlük korunabilir. Üniter olmayan bileşik yapılı devletler bazan parçalı yapıda unsurlar ile karşı karşıya geldikleri zaman, devlet içinde çelişkilerin çatışma yarattığı ve bunların zamanla ülke çapında bir devlet krizine giden yolu açtığı görülmektedir. Ulus devletlerdeki üniter sistemlerin devlet içinde uyum ve dengeler sağlayarak var olan siyasal organizasyonun sürekliliğini sağladıkları görülmektedir. Üniter devletler birden fazla anayasa ve hukuk düzenlerinin geçerli olmadığı bir sistem olduğu için, siyasal istikrar ve güvenli bir gelecek için gene üniter devlet sistemlerine geri dönülmesi gerektiği, birçok çağdaş devlette ve onların yönetimi altındaki toplumlarda yaşanan olaylar ile ortaya çıkmıştır. Türkiye Cumhuriyeti bir ulus devlet olarak kurulduğu için, ulusal kurtuluş savaşının başlangıcından bugüne kadar sürekli olarak bir üniter devlet yapılanması içinde olmuş ve bu coğrafyanın imparatorluk ahalisini gerçekçi bir biçimde ele alarak sonraki dönemlerde merkezi coğrafya da alt kimlik çatışmalarını önlemiştir. Yerellikten başlayarak özerklik görünümünde bugüne kadar bugüne kadar devam edip gelen merkezi devlet yapılanmasına karşı çıkış politikası, zaman zaman olaylar karşısında tırmanarak eskisinden çok daha sert bir tutuma dönüştüğü zaman, bu bölgedeki savaş lobileri büyük devletlerin desteğini alarak her türlü sıcak çatışma ile birlikte savaş senaryolarını tırmandırdıkları anlaşılmaktadır. Avrupa yerel yönetimler şartı yetki idaresi görünümünde yetki paylaşımını gündeme getirdiği için, üniter devletlerin merkeziyetçi konumunu ortadan kaldırmaktadır. Bu doğrultuda hizmette yerellik ve halka yakınlık gibi adımlar atılmaya çalışılmıştır. Böylece ulus devletlerin üniter yapıları ortadan kaldırılırken, yeni dönemde ulus devletler yerine eyalet devletleri modeli geçerli kılınmaya çalışılmaktadır. Bu yüzyılda devlet sayısı 200 den 2000 e doğru artırılırken, yerellik ilkesi üzerinden üniter devletlerin parçalanmaları gündeme getirilmektedir. Bunun sonucunda hem ulus devletler hem de uluslar ortadan kalkacak ve parçalı bir yapılanma içinde alt kimlikler aracılığıyla dünyada iki bin eyalet devleti gündeme gelecektir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.