Milli Eğitim Bakanlığı "toplumsal beklenti" vurgusu yapsa da bu konuda ölçülmüş bir kamuoyu verisi paylaşılmış değil. Sendikalar ve muhalefet ise sürecin dışında tutuluyor.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in zorunlu eğitim süresinin kısaltılabileceğine dair açıklamalarının ardından "Türkiye'de böyle bir ihtiyaç ya da talep var mı" sorusu gündemde.
Bakan Tekin, 5 Eylül'de Anadolu Ajansı'na "12 yıllık zorunlu eğitimin süresinin azaltılmasının doğru olacağına yönelik bir kamuoyu oluşturuldu, bu revizyonu yapmayı planlıyoruz" açıklamasını yaptı. 5 Ekim'de ise Kanal 7 televizyonuna "Raporumuzu oluşturduk, ilk kabinede Sayın Cumhurbaşkanı'nın onayına sunacağız" dedi. 15 Ekim'de yapılan kabine toplantısının ardından zorunlu eğitim başlığına dair bir karar veya rapor detayı paylaşılmadı. Kapalı kapılar ardından yürütülen süreçte Eğitim-İş, Eğitim-Sen gibi sendikalar da bilgilendirilmedi.
Hükümete yakınlığıyla bilinen basın kuruluşlarınca paylaşılan kulislerde ise özellikle lise kademesine dönük "3+1" ve "2+2" türü modeller konuşuluyor; bu başlıklar Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından resmi taslak olarak yayımlanmış değil.
Kamuoyu araştırması var mı?
Bakanlığın "kamuoyu oluştu" vurgusuna karşın, şimdiye kadar geniş ölçekli, metodolojisi açıklanmış bir kamuoyu araştırması paylaşılmadı. Medyadaki haberler "raporun sunulacağı" ve "modellerin tartışıldığı" bilgisini aktarıyor; ancak ölçülmüş, yayımlanmış bir talep verisi bulunmuyor.
Bu da Bakan Tekin'in beyanlarının hangi ölçüme dayandığı ve ölçümün hangi veriyle yapıldığına dair soru işaretleri doğuruyor. Kararın ampirik kanıt yerine siyasal tercih ve idari takdir ile şekillendiği yönündeki eleştirileri güçlendiriyor.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, 12 yıllık zorunlu eğitimin süresinin azaltılmasının doğru olacağına dair kamuoyunda bir talep olduğunu söylüyor... Fotoğraf: Osmancan Gurdogan/AA/picture alliance
"Kim talep ediyor" sorusuna karşılık kamuoyuna yansıyan tek somut destek ise iktidara yakın iş dünyası örgütü MÜSİAD'dan geldi. MÜSİAD Genel Başkanı Burhan Özdemir, Haziran ayında yaptığı açıklamada, genç işsizliğiyle mücadelede zorunlu eğitim süresinin kısaltılmasını önererek, istihdam artışı için eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması gerektiğini savunmuştu. Özdemir, "Gençlerimiz iş gücüne daha erken katılmalı. Eğitim zorunluluğu esnetilmeli, gençlerimiz pratik becerilerle piyasaya daha hızlı adapte olmalılar" demişti.
Hangi adımların devamı?
"Talep" iddiasının ölçümsüz kalması, MEB'in son dönemde tepki çeken diğer adımlarıyla birlikte okunduğunda daha da tartışmalı bir tablo ortaya çıkarıyor. Vakıf/dernek protokolleri üzerinden okullara giren faaliyetler laik-bilimsel eğitim ilkesi açısından kamuoyu tarafından eleştiriliyor. Eleştiriler, kamu eğitiminde tarikat/cemaat ya da siyasi yapılanmalarla protokollerin şeffaflık ve tarafsızlık ilkesini zedelediğini savunuyor.
Benzer biçimde, 2024'te duyurulan "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" yeni müfredatına dair tartışmalar da sürüyor. Eğitim inisiyatifleri ve uzmanlar, müfredatın ihtiyaç analizinin nasıl yapıldığının ve değerler/"maneviyat" ağırlığının bilimsel içerikle dengesinin yeterince ikna edici biçimde ortaya konmadığını belirtiyor. Bakanlık ise hazırlık sürecinin çok yıllı bir çalışmaya dayandığını savunuyor. Bu karşıt açıklamalar, kanıta dayalı politika üretimi ihtiyacını daha görünür kılıyor.

Türkiye'de zorunlu eğitim 12 yıl. Ancak Eğitim-İş Sendikası, çocukların eğitimde kalma süresinin ortalama 8-9 yıl olduğuna dikkati çekiyor.... Fotoğraf: Omer Urer/AA/picture alliance
Öte yandan meslek liseleri ve öğrencilerin haftada bir gün okulda teorik, dört gün işletmede pratik eğitim aldığı Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) uygulamaları üzerinden yürüyen tartışmalar, "kısaltma" planının genç emeğin erken yaşta piyasaya itilmesi sonucunu doğurabileceği uyarılarını besliyor. Son yıllarda MESEM kapsamında iş kazaları ve ölümler kamuoyuna yansıdı; sendikalar ve hak örgütleri çocuk işçiliği riskine dikkat çekerek daha sıkı denetim ve koruyucu önlemler talep ediyor. Bu tablo, zorunlu eğitim süresinde kısaltmanın eşitlik, güvenlik ve çocuk hakları boyutlarını daha kritik hale getiriyor.
Eğitim-Sen: Akademik değil, ideolojik bir tercih
DW Türkçe'ye konuşan Eğitim-Sen MYK Üyesi Simge Yardım, liselerde eğitim süresinin kısaltılmasının "eğitimin niteliğini, eşitlik ilkesini ve kamusal karakterini derinden sarsacak politik bir düzenleme" olduğunu vurguluyor.
Yardım, bunun yalnızca teknik bir müfredat değişikliği değil, "geleceğin toplum yapısını ideolojik olarak biçimlendiren" bir tercih olduğunu belirtiyor. Bu girişimin, "erken yaşta işgücüne yönlendirilmiş, sorgulamayan ve itaatkâr bir gençlik yaratma niyeti taşıdığını" düşünen Yardım, düzenlemenin Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi kapsamındaki nitelikli-ücretsiz-erişilebilir eğitim hakkıyla bağdaşmadığını, "çocuğun çocuk olma hakkını" zedeleyeceğini söylüyor.
Yardım, olası düzenlemenin kız çocuklarının eğitime erişiminde gerileme, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin derinleşmesi ve öğretmenler açısından ders saatleri azalmasına bağlı norm kadroların daralması, güvencesizlik gibi sonuçlar doğurabileceğine de işaret ediyor.
Lise yıllarının gençlerin düşünme, sorgulama ve toplumsal bilinç açısından en kritik dönem olduğuna dikkat çeken Yardım, "Bu sürenin kısaltılması, özellikle düşünme, sorgulama, üretme becerilerini geliştiren derslerin daha fazla daralmasına neden olacaktır. Diyebiliriz ki bilimsel eğitimi neredeyse tamamen ortadan kaldıracak, din ağırlıklı ya da değerler eğitimi adı altında ideolojik içeriklerin daha fazla öne çıkarılması tehlikesini barındırmaktadır" yorumunu yapıyor.
Zorunlu eğitimin kısaltılmasına ilişkin kulislere göre iki model öne çıkıyor: "3+1" formülünde üç yıl zorunlu lise eğitimi sonrası bir yıllık isteğe bağlı dönem öneriliyor; "2+2" modelinde ise ilk iki yıl zorunlu, sonraki iki yıl akademik veya mesleki yönelime açık hale geliyor. Her iki model de zorunlu eğitim süresini fiilen kısaltıyor.
Eğitim-İş: Hem öğretmeni hem öğrenciyi mağdur edecek
DW Türkçe'ye konuşan Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay, zorunlu eğitimin kısaltılması planının yalnızca öğrenciler değil, öğretmenler açısından da ciddi sonuçlar doğuracağını söylüyor. Özbay, sürenin kısaltılmasının yaklaşık bir milyon atama bekleyen öğretmenin umutlarını tamamen ortadan kaldıracağı uyarısında bulunuyor: "Süre kısaldığında dersler azalacak, dolayısıyla öğretmen alım sayısı da düşecek. Öyle bir yıl göreceğiz ki belki hiç öğretmen alınmayacak."

Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay, eğitim süresinin kısaltılması halinde, bunun öğretmenler açısından da sonuçları olacağını söylüyor....Fotoğraf: Privat
Özbay'a göre, dünyada birçok ülke çocukları eğitimde daha uzun süre tutmayı amaçlarken Türkiye'nin ters yönde ilerlemesi pedagojik olarak da sorunlu.
"Kağıt üzerinde 12 yıllık zorunlu eğitim var ama ortalamamız hâlâ 8–9 yıl. Güney Kore'de 9 yıl zorunlu olmasına rağmen çocukların yüzde 95'i 12 yıl boyunca eğitimde kalıyor. Bizde ise oran yüzde 80'lerde. Şimdi bu tabloyu daha da geriye götürmek istiyorlar."
Bakanlığın kamuoyunda bu yönde bir talep olduğu vurgusuna ilişkin Özbay, "Bu anlayış eğitimi bilimsellikten koparıp piyasaya teslim ediyor. Eğitim politikası değil, ideolojik bir dayatma. Bakanlık, eğitimin en büyük sendikalarıyla bile istişare etmeden, bilimsel veriye dayanmadan karar alıyor. Ortada kamuoyu değil, tarikatlar ve sermaye çevrelerinin talepleri var" ifadelerini kullanıyor.
Özbay, bu sürecin sonunda "daha çok okul dışında kalan, suça sürüklenen çocuklar" görüleceğini, çünkü okulun çocuk için aynı zamanda bir koruma mekanizması olduğunu vurguluyor.
Deutsche Welle Türkçe / Pelin Ünker




