Taiwan dönüşü beklemeye başladık. İstanbul'a taşınacağız diye kursta öğrenci kayıtları bile yapmıyordum. Her aradığımda Selçuk'un cevabı "Biz sizi arayacağız".. Böyle 2-3 hafta geçti. Biz de kalkıp İstanbul'a gittik. İbrahim bey ile yemeğe götürdüler ve durum aydınlandı. Koç ve Sabancı Holding paylaşamadıkları İmar Bankasını Uzanlar'a satmışlar. Onlar da eski kadroları temizlemek için mobbing uyguluyormuş. Selçık dedi ki, "Ana, avrat kalmadı adamlar bizim mabadlara da göz koymaya başladılar. Mecbur ayrılacağım.." İbrahim bey'in açıklaması daha ilginçti. Karamehmet'e af çıkmış. Türkiye'ye dönecekmiş. Pamukbank'a yeni genel müdür atamış. Onu da İbrahim bey bankayı batırır diye istememiş. Sahibi de atamada israr ediyormuş. İbrahim beyin devam etmesi zormuş. Hafta içinde durum netlik kazanırmış ve "ona göre hareket ederiz" dediler.

Bursa'ya geri döndük ve kursa kayıt yapmaya başladık. Aradan iki hafta geçti, her iki ortağımız da işsiz kalmıştı. Zeki ağlamaya başladı. Ben babamdan almıştım. Ona ne diyeceğim diye sızlanıyordu. Ben de Selçuk'a söyledim. Zeki'nin harcadığı 750 bin lirayı gönderdiler. Ben de şirketteki hisselerimin satışı için vekalet gönderdim. Böylece İstanbul maceramız noktalandı.

Bursa Ticaret ve Sanayi Odası için yazdığımız program ile 12 bin üyenin kayıtlarını girmeyi bitirmek üzere idik. Akşam kapatıp gelen operatörler sabahleyin gittiklerinde kayıtları bulamadıkları için silinmiş görüyorlardı. Ankara da programı yazanı bulan Şakir'i aradım. İş Bankası'nın baş programcısı gelip bakıyor düzeltiyor ve bir sorun olmadığını söylüyordu. Zaten program basitti. Bilgi kaydediyordu. Böyle bir kaç sefer silindi. Adam her gelişinde 150 bin lira alıyordu. Bir de Kent Otel'de 2 gece kalıyordu. Ben batacaktım. Neden olur diye düşündüm. BTSO, IBM'den aldığı PC XT'nin hard diski 5 MByte imiş. Satıcı bayi sonra 10 MByte hard disk ile değiştirmiş. Bilgisayarın işletim programı PC-DOS hard diskin fihristini 5 Mbyte göre düzenliyordu (formatlıyordu). 128 KB ta RAM belleği vardı. Bilgi girmek için SICIL dosyasının her açılış kapanış adreslerini işletim sistemi diskin fihrist adı verilen ilk izine kaydediyordu. Bu iz ise belli sayıda adres kayıt kapasitesine sahipti. Tek dosya 14 bin üye kaydı yapıldığı için işlem sayısı arttıkça doluyordu. Başlangıç adresini kaydedebiliyor, bitiş adresini kaydedemediği için EOF (End Of File = dosya sonu) işaretini koyamıyordu. Dolayısı ile de böyle bir dosya yoktur mesajı veriyordu. Bu durumu BTSO'ya söyledim. Onlar da bayiyi çağırmışlar. Bayi bizim için "onlar beceremiyor öyle şey olmaz" demiş. Bana 2 ay süre verdiler. Aksi takdirde sözleşmeye göre cezaları ile birlikte parayı tahsil edeceklerini söylediler. Zeki de "Abi, ben Amerika'da DBASE (data Base Management II) dersi almıştım. O programı bulursak açık ulaşılabilir kayıt yaparız" dedi. O programı bende biliyordum. Şakir'den istedim. Yeni versiyonu DBASE III Plus'ı gönderdi. DOS (Disc Operating System) işletim sisteminin veri tabanı yönetme yeteneği yoktu. Programcı veri yönetimini kendisi düzenlemek zorunda idi. DOS, yetersiz olan RAM belleğin ek hafızası olarak Diski kullanmayı sağlıyordu. Program yazarken alt programlara bölerek Diski bir dinamik bellek haline getiriyorduk. Yazdığım Fortran IV ders kitabında eklediğim programlar ile n sayıda denklem çözümü ve mxn boyutlu matris işlemlerini yapabiliyorduk. Veri Tabanı yönetim sistemini düzenleyen ilk program LOTUS 1,2,3 ve DATABASE programları idi. Hele DBASE open file (açık dosya = diskte ki kayıtlara doğrudan erişilebilr) idi.

Windows programı yazıldıktan sonra veri yönetimi otomatik hale getirildi. RAM bellekte CByte ile ölçülmeye başlandığında programı bölmeye gerek kalmadı. Zeki bununla programı yeniden yazdı. Kendi editörü vardı. Artık line edit (sıralı satır işlemleri) yerine Page Edit (sayfa içinde hareket edilebilen işlemeler) ile Bilgi giriş ve sorgulama ekran düzenlemesine başladık. Fonksiyon tuşları ile üst üste bilgi giriş ve sorgulama ekranları açabiliyorduk. Böylece Volume Edit olarak çalışabilen programlar yazmaya başladık. Daha "windows" çıkmadan, biz kendi Windows programımızı oluşturmuştuk. Dünyada yazılım konusunda üstün bir ilerleme kaydetmiştik.Müthiş bir program oldu.

Muhasebeciler için açmış olduğum kursa katılan Orhan bey bir gün geldi. Hal hatır sordu. Tabii sıkıntılı halimize üzülüyordu. Bilgisayar ithalatını sordu. Ben de anlattım. "Hocam bizimkilerle konuşayım mümkün olursa birlikte ithalat yaparız" dedi. Bir kaç gün sonra geldi. Ortakları ile görüşmüş. Ortaklık kurabileceklerini söyledi. Ben de şartları belirlemelerini istedim. Br kaç gün sonra geldi. Ortağı olduğu şirket SEGER kornalarını üreten PAKTEL A.Ş. idi. Kendisi bu şrketin hem ortağı, hem de muhasebecisi idi. Çok düzenli, disiplinli ve araştırmacı birisiydi. Çalışmasına hayran olmamak mümkün değldi. Şirketin 7 ortağı varmış. En büyük hissedar Sinan Baykal ile beni tanıştırdı. İthalat için bir özel şartımın olmadığını söyledim. Hisse konusu da dahil Orhanbey'in düzenleyeceği bir yöntemle ortaklığa hazır olduğumu söyledim.

Orhanbey bir kaç günlük çalışmanın akabinde geldi. Yeni bir şirket kurulacağını ve hisselerin yarısı benim, yarısı da onların olacaktı. Ben siz yedi kişisiniz. Bu oranı sizin lehinize değiştirelim dedim. Böyle karar aldıklarını söyleyerek kabul etmedi.  Şirketin adı ile bilgisayarın markasını MİNERVA olarak önerdi. Ben de kabul ettim. İthalat için proforma fatura istedi. Onların fabrikadan telex ile istedik ve geldi. Akreditif açmak için %15 peşinatı benim vermemi söylediler. Kalanını kendi kredilerinden kullanacaklarını söyledler. Bende para yok. Evlendiğimizde eşime anamın 30 reşat altından yaptırdığı kordonu bozdurduk. Damgasında 22 ayar yazıyordu. Hem hafız, hem hacı kuyumcunun yaptığı kordon 18 ayarın altında çıktı. Peşinatı yatırdık. 40 adet bilgisayar ithal edildi. Ben de bu şirketteki hisselerin %25'ini Zeki'ye vereceğimi söyledim.

Bilgisayarlar geldi. Gümrükten çekildi. 2 tane 20 MB diskli, renkli monitorlu AT, 15 tane grafik ekranlı 10 MB hard diskli, kalanı da çift flopy disketli bilgisayardı. Çift disketlileri Şakir satın alıp kendi Master markası ile piyasaya sürdü. AT'nin birine Oda'nın programını yükledik ve teslim ettik. Üyelerine istedikleri belgeleri dakikalar içinde çıkarıp veriyorlardı. Değişiklik ve eklemeleri kolaylıkla yapabiliyorlardı. Genel Sekreter Ergun Kağıtçıbaşı ile konuştum. Kendi bilgisayarlarının yetersizliğini gördüler. Fakat bilgisayarı IBM'den aldılar. Benim de kalan paramı ödediler. Sonra Muhasebe bölümünüde otomasyona geçirmeye karar verdiler. Pazarlıkta ben 4,5 milyon Lira istedim. Ergun bey, "Derviş, dervişi sıra ile binermiş, haklısın" dedi. Anlaştık. Bir ay içerisinde o programı da tamamlayıp teslim ettik.

Zeki bir avukata diğer AT'yi sattığını söyledi. Götürüp kurdu. Ödemeye sıra gelince adam Zeki'yi tehdit etmiş. Bunu avanta olarak alabileceğini söylemiş. Aksi halde bizi perişan edecekmiş. Meğer adam bizi "floş kaçakcısı" gibi ithalat yaptığımızı zannetmiş. "Telefonla ara bana bağla" dedim. Adam daha bir açıklama yapmadan adamı belledim. Zeki'ye de "git topla getir" dedim. Gitti, topladı ve geldi. Bir ay olmadan elimizde az sayıda bilgisayar kaldı.

PAKTEL'in hissesi küçük olan ortakları eşit bölüşülmediği takdirde devam etmek istemediklerini söylemişler. İkinci parti ithalatı yapamayacaklarını Orhan bey iletti. Satışlar benim KOMET ünvanlı işletmem üzerinden yapılıyordu. Bu arada "Kurs"u satış yolu ile devrettim. Orhan bey bir daire tutmuştu. Mobilyalar ısmarlamıştı. Biz oraya taşınmıştık. Fakat şirketi kuramadık. Büro bize kaldı. Kalan bilgisayarları paylaştık. Yaklaşık 15'er milyon kar paylaşmıştık. Biz de ithalat yapamayacağımız için iç piyasa ithalatçılarından bayilikler aldık. Ben SEGER kornadaki disiplinli çalışmayı gördüğümde, askerlik bile daha kolaydı. Belirledikleri programa harfiyen ve dakik olarak uyuyorlardı. Demirtaş Sanayi Bölgesi'ndeki fabrika bir mutfaktan temizdi. Paktel kablo üreticisi olarak kurulmuş. Sonra korna üretmeye başlamışlar. O sırada Irak çok sayıda korna siparişi verince kablo üretmekten vazgeçmişler. Ortakların mühendis olanları yeni türler geliştirmişler. Sloganları kola fiyatına korna idi. Bizimle işe devam etmemelerinin asıl nedeni bilgisayar piyasasındaki insanların biraz lakayt olmaları diye zannediyorum. Yazılım ve satış aynı kişilerde olduğu için bir müzisyenin beste yaparken satış yapması gibi bir hayatları vardı. Sanayici ise düzenli ve disiplinli idi. Halen daha OSB'lerde klasik sanayiciler ile ileri teknoloji şirketleri ve çalışanlarının uzlaşamamalarının nedeni bu olabilir diye düşünüyorum.

Bu arada İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden benim kitabı birlikte yazdığımız arkadaşım Durmuş Dündar aradı. Hal hatırdan sonra Cerrahpaşa (hatırladığım kadarı ile) Tıp Fakültesi'nin otomasyon hizmetleri danışmanlığını yaptığını söyledi. Telefon santrali ile başları dertte imiş. Hocaların odasında telefonlar yurt dışı konuşmalarına açık olduğu için bütçeleri telefon faturalarını ödemeye yetmiyormuş. Santrali kontrol etmek için bir program yazıp yazamayacağımızı sordu. Santralin markasını ve modelini sordum. Onlar da bana bildirdiler. NETAŞ'ın büyük santrali imiş. Aradım. Bilgisayara bağlamak için interface (ara bağlantı) var mı diye sordum. Var dediler. Yazılımı da hazır imiş. 45 bin lira dediler. Ben de Durmuşbeyi aradım. Bilgisayar ile birlikte almaları gerektiğini söyledim. O da bana şimdi paraları yok. Ancak 3 ay sonra döner sermayeden ödeyebilirler dedi. Ben uyandım. Denemeden almak istemiyorlar. Bir Renault 9 fiyatı ekleyerek fiyat söyledim. Çünkü onların sormadıkları bilgisayarcı kalmamıştır. Onlar için benim yapmam ise mucize. Kabul ettiler. Bankadan Netaş havalesini yaptık. Göndediler. Biz de IBM'in bayisinden ikinci bayilik almıştık. MİNERVA Ltd. Şti. ni kurduk. Zeki, babasının arabası ile bilgisayarı, yazıcısını ve bağlantı kablosunu alıp İstanbul'a götürdü. Bağladı. Programı yükleyip geldi. Ay sonu faturalar ortaya çıkınca kıyamet kopmuş. Hocaların hepsi dışarı bağlantılarını kestirmişler. 1,5 ay sonra Durmuş bey aradı. Bize ödeme yapacaklarını söyledi. Parayı alınca şirkete bir Renault 9 satın aldık.

Bilgisayar işi bizim için ikincil olmuştu. Yazılıma ağırlık vermeye başladık. Muhasebe programı yazmaya karar verdik. Sadece bilgisayar satmıyor bir de ofiste programlamayı öğretiyorduk. Köy Hizmetleri Müdürlüğü bizden 3 bilgisayar aldı. Bölgenin tüm bilgilerini harita üzerinde iişleyip takip edeceklermiş. Yardımcı oluruz dedik. Erzurumlu Bölge müdür yardımcısı ziraat mühendisi bir arkadaş büroya yerleşti. Basic ile harita çizmeyi, Dbase ile bilgileri işlemeyi öğrettik. Adam bir ay sonra geldi. Programları bitirmiş. Fakat harita çizmeye başlayınca rastgele anormal işlemler yapıyor. Sebebini düşündüm. Program yazarken ve yazıcıdan çıkarırken ilk kolon Carrige Control için kullanılır. Üst üste yazma, satır atlama burda tanımlanır. Bu o sütuna hangi karakteri koymuşsa görüntü ona göre bozuluyordu. Boş bırakmasını söyledim. Program düzeldi. Bizim hemşeri Ankara'ya kurs vermeye gitti. Bir de Mudanya'dan bir muhasebeci geldi. Adam hızlı yaşamış. Babası da muhasebeci. Biilgisayar aldı. Ödemesini sen kafana göre ayarla dedim. Çalıştı ödedi. Bir de işletme defteri tutma programı yazdı. İsteyen herkese ücretsiz verdi. Bahri Sürek işini iyi biliyordu. Öztürkler İnşaat firması'yla, danışman ve muhasebeyi denetlemek görevleri için sözleşme yaptım. Hiçbir kontrolde ceza yemedik. Muhasebe programını yazarken çözümlemede Bahri bize çok yararlı oldu. Defterlerin tutulma nedeni bilanço hazırlamak ve buna bağlı gelir beyannamesi düzenlemektir. Bilançoyu hazırlayabilmek için önce günlük kayıtlar yevmiye defterine, Yevmiyede elde edilen kayıtlar muavin deftere ve sonrada Defter-i kebir'e kaydediliyor. Defteri kebir'den Mizan çekiliiyor. Sonrada Bilanço düzenleniyor. Yani 4 aşamalı rapor düzenlenerek bilanço çıkarılıyor. Zeki'yle çözümleme sonunda biz ara raporları kaldırdık. Bilgi girişi olarak sadece fatura, tahsilat ve tediye fişleri kullanıldı. Üç basamaklı ana hesaplar ve onlara eklenecek ikişer basamaklı alt hesapları ile digital hesap planı düzenledik.

Haziran sonları idi. Yaz tatillerinde öğrencilere açtığımız kurslara İzmir Havacı Askeri Lise öğrencisi Alper adlı bir çocuk katılmıştı. 2 yıl geçmişti. Okul bitmiş beni ziyarete geldi. Boş vakitlerinde takılabilirsin dedim. Zeki de asker kökenli ya, iyi anlaştılar. Adam garafiker gibi bilgisayarı kullanıyordu. Artık çerçeveler ile ekaranlar gidip gelmeye başladı. İkisi yazılım ile uğraşırken ben de satışa yöneldim. Program bittiğinde mükemmeldi.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.