Başarı nedir? Sorusuna yahudinin cevabı : “Zengin olmaktır”. Zenginlik nedir? Sorusuna ise; “öldüğünde cüzdanında ki paradır” cevabını vermiştir. Bu tanıma karşı çıkanlara sadece şunu hatırlatırım: “Ülkelerin ve toplumların gelişmişliği ve başarısı fert başına düşen milli gelir ile ölçülmektedir.” Zengin olamayan her insan gibi ben de başarılı olamayışımın nedenlerini araştırdım. Bu cevabı bulmak için önce başarılı olma şartlarını ve aşamalarını tespit etmeye çalıştım. Başarıya ulaşmak için ülkemiz de ortaklıklarda nasıl tavır almak gerektiğini irdeledim. Sonuçları aşağıda açıklamaya çalıştım.

Başarılı olmanın şartları ve aşamaları

1- Teknik : Bilgi ve/veya beceri ve/veya yetenek sahibi olmak,

2- Teknoloji : Tekniği uygulanabilir hale getirerek üretim yapmak,

3- Pazarlama : Ürünün kitlelere sunumu ve kullanımına ikna edilmesi,

4- Kültür ve ahlakın başarıya etkileri,

5- Ortaklıkta kurumsallaşarak büyüme çabasının bedeli.

İnsan beş duyusu ile elde ettiği verileri (dataları) niteliklerine göre gruplandırıp, sıralayarak yaptığı tanıma dayalı bilgiye dönüştürür. Seçtiği bilgilerden oluşturduğu önermelerin en az ikisini kullanarak mantık işlemlerini kullanarak akıl yürütme yöntemiyle hüküm kurar ve yeni bilgiler oluşturur. Çağımızda teknik sahibi olmak için becerilerini ve yeteneklerini geliştiren eğitim ve öğrenimi almak gerekiyor.

Öğrenimin hedefi; üretiminde yer alacağın ürün hakkında bilgi ve beceri sahibi olmaktır. Yaşadığın topluluk ta var olan ürünlerin elde edilişini gözlemleyerek öğrenebildiğimiz gibi gelişen ve yenilenen bilgileri elde etmek için öğrenime ihtiyaç duyulmaktadır. Bazı insanlar da ise doğuştan var olan beceri ve yetenekler vardır. Sesi güzeldir, resim yapabilir, el becerileri vardır.. Yetenek ve becerisi kısıtlı olanlar ise öğretim kurumlarında bu açıkları kapatabilirler. Kendim için söyleyebileceğim diğerlerinden üstün bir becerim veya yeteneğim yoktu. Ama oldukça çalışkandım. Öğrenme ve gözlem yapma merakım fazla idi. Okullar da öğretilenlerin tamamını öğrenmek için çok çabaladım. ODTÜ hazırlıkta her hafta SEFT adı verilen 100 sayfadan fazla bir İngilizce öğretim kitabı okutuluyordu ve pazartesileri okutulan kitaptan ara sınav, ay sonlarında da test yapılıyordu. Ben bütün kitapları birinci sayıdan başlayarak tekrar ediyordum. Sınav olacağımız kitabı yetiştiremediğim için düşük not alıyordum. Bilgi edinme yöntemimde ki hatamın bedeli, hazırlık sınıfını tekrar okumak oldu. Matematik bölümünde sıkıntı çekmeden ortalamanın üzerinde öğrendim yani yüksek lisans yapma hakkı kazandım. Aldığım bilgisayar programlama notlarım yüksekti. Sonra DSİ’de programcı olarak çalıştım. Bursa Üniversitesinde asistan oldum. Ekonometri bölümünde doktora yeterlik sınavını verdim. Yani teknik açıdan oldukça fazla bilgi ve deneyim sahibi olmuştum.

Teknoloji oluşturabilmek için piyasa talebini tespit etmek ve buna uygun ürün geliştirmek gerekiyor. Yaşamımda ki başarı hep sınavla ölçüldüğü için sınav talebi doğrultusunda bilgilerimi uygulayıp cevap vermiştim. Çalıştığım DSİ’de istenen programı yazmıştım. Benim için bir sınav sorusundan farkı yoktu. Üniversitede doktora yaparken “oku” dediler okudum. Sordular cevapladım. Bunu başarı olarak gösterdiler ve ben de öyle kabullenip yaşamımı sürdürdüm. Başarılı olabilmek için gerekli olanların birinci aşamasını yani tekniği elde etmeyi başarı sandım. İlk basamağın ölçülerini yeterli görmenin kayıpları bazen ağır faturaları karşımıza çıkardı. Piyasa ile öğretim arasında bağ kurmada zorlandık. Mühendislik eğitimi alanlar bir nebze piyasaya hizmet sundukları için teknoloji gelişmeleri daha çabuk olmuştur. Ticari uygulama paket bilgisayar programı yazarken erişim anahtarı olarak dijital hesap planını yasalardan iki yol önce kullandık. Fatura, tahsilat ve ödeme makbuz bilgilerini esas alarak defter kayıtları hazırlamadan mizan ve bilanço hazırlayarak, defterleri de bir rapor olarak düzenledik. O günün şartlarında büyük aşama idi. “Dalgıç Pompa”yı dünyada ilk defa akaryakıt tankına koydurtup istasyonların verimli çalışma kapasitesini artırdım.

Bir mal veya hizmeti pazarlamak için ilk iki aşamayı fazla geliştirmeye gerek olmayabilir. Hazır bir ürün bayi veya tacir olarak alınıp satılabilir. Bir satıcı ürününün değerini önce kendisi takdir edebilmelidir. Çok değer vermelidir. Elindeki ürünün sıradan olmadığını kabul ederek sunmalıdır. Eğer basit bir nesne olarak görür ise karşı tarafı ikna etmekte zorlanabilir. Çünkü her insan kendisini diğerlerinden farklılaştıran ve üstün kılan mala yönelme eğilimindedir. Bilgi de aynıdır. Benim gibi eğer Ben bunu biliyorsam veya yapabiliyorsam dünyada her insan yapabilir diye düşünürseniz, zaten ürününüz gibi kendinizi de ucuzlatmış olursunuz. Bir arkadaşımın tanıdığının sıkıntısını hemen çözdüğümde, arkadaşım bozuldu. “Hoca sen hemen cevap veriyorsun. Bana söyle. Ben ciğerinin birini almadan cevabı söylemezdim. İşi ucuzlatma..” dedi.

Peki, bu pazarlamadaki beceriksizliğin sebebi ne idi?

Buna yaşadığım aile çevremin kültür ve ahlak anlayışının etkisi var mıydı?..

Ahlak; toplumun huzur ve güven içinde mutlu yaşamasını sağlayan günün şartlarına göre düzenlenmiş yasa ve kurallar bütünü olarak tanımlanabilir. Bu kuralların bazıları örfi (geleneklere ve kültüre dayalı), bazıları da idaridir (uygulanan yönetim biçimine dayalı). Çağımızda kurumsallaşma en önemli ögedir. Devlet yapılanması ile başlayıp aile birliğine kadar kurumlaşma yapabilen toplumların zirvede oldukları görülmektedir. Muhafazakâr dini yapılanmayı benimsemiş toplumlarda ahlaka ihtiyaç duyulmamaktadır. Çünkü tanrının emirlerine uymak esastır. Tanrının emirlerine uyulmadığı takdirde hesabı tanrıya verecektir. Bu dünyada cezayı gerektiren bir müeyyide yoktur. Bu nedenle beşeri kanun ve kuralların geçerliliği çoğunlukla reddedilir. Bir saldırı endişesi olması orduya, serserilerin gasp ve el koymalarını önlemek içinde hukuki bir organizasyonun varlığını kabul ederler. Kültür konusu insan davranışlarında en etkili olanı. Yetiştiğin aile ortamı ve sonra çevre insan davranışlarını belirlemede çok etkili. Eğer “Rızkın onda dokuzu ticarettir.” Diyen bir çevrede yetişmemişseniz bunu öğreninceye kadar epey zaman kaybına uğrarsınız. Eğer dul ve yetimlerin ihtiyaçlarının karşılanmasını esas kabul eden bir ailede (benim gibi) büyümüşseniz yemek yemeden önce etrafta ihtiyaç sahibi var mı diye bakınmadan yiyemezsiniz. Miri malı yani kamu malına dokunmanın en büyük haram olduğu öğretilmiş ise alacağınız evin planını bile incelersiniz.

Babam adliyede başkâtip (yazı işleri Müdürü) olarak, noter ve icra memurluğu görevi de yapıyordu. Bir vekâlet için bir köye gidiyor. Adam yanında giden kardeşime oyuncak alması için yirmi lira veriyor. Dönüşte minibüs kaza yapıp dereye yuvarlanıyor. Kardeşim coşkun suda kayboluyor. Akıntı yönünde hızla yüzerken kardeşim babamın bacağına sarılıyor. Sudan çıktıklarında babam cebindeki yirmi liranın suya gitmiş olduğunu görüyor. O para yüzünden kardeşimi kaybedebileceğini devamlı bize anlatırdı. Yine bir köye icra işlemleri için gidiyor. Adam İstanbul’da borçlanmış. Bir ineği ve üç çocuğu var. Herhangi bir haciz yapmadan dönüyor. Adam sonradan işlerini toparlıyor. Ziyaret edip adresini veriyor. Bir yaz tatilinde adamın İstanbul Sultanbeyli’deki arsa ofisine gidiyor. Babama meydanda büyük bir arsayı gösteriyor. Çok ucuz fiyata istediği şekilde ödeyebileceğini söyleyerek iyiliğe karşılık vermek istiyor. Babam tapuyu sorduğunda hazineden işgal edilen arazinin parsellendiğini görüyor. Satışında muhtar kâğıdı ile yapıldığını öğrenince “ben kamu malını nasıl alırım” diye adama kızıp vazgeçiyor. İmamoğlu olduğundan itikadı ve ibadetlerini eksiksiz yapan babam, yasalara aykırı davranış gösterenleri asla bağışlamazdı. T.C. Kanunları dinin de önünde idi. Devlet kurumları aziz ve vazgeçilmez önemde idi. Bizler bu baskı altında paraya el sürmeye korkar olmuştuk.

Sebahattin ile beni şirketin avukatı bir gece yemekten sonra bir otel kumarhanesine götürdü. Hepimizin elinde bir tas dolusu jeton ben poker oynadım. Epeyce sarhoştum. Makine ikide bir ötüp bozuluyordu. Görevli makineyi açıp benim jetonları geri veriyordu. Bir sefer ötmeye başladı durmadı. Gidip görevliyi çağırdım. Geldi abi ne kazandın biliyor musun? diye sordu. Ben bozuldu dedim. Meğerse kumarhanenin girişinde kayan ekranda yazan parayı yani iki daire parası kazanmışım. O paradan “çocuklarım haram yemesin” diye bir ekmek bile alamadım. Sebahattin ile beş aydan fazla şirketten para almadan yiyip gezdik. Parayı diğerlerinden ayrı koyuyordum.

Libya’dan şirkete gelen milyon dolarlar benim şahsi hesabıma aktarılıyordu. Ben bir defa bir dolar çekmedim. Yaptığımız programa göre ihtiyaç duyulan miktar bankaya talimat olarak hazırlanırdı. Ben imzalardım. Muhasebecilerden biri alıp şirkete getirirdi. Bursa Ticaret ve Sanayi Odası başkanlık seçimlerini, muhalif olan bizim grup kazanmıştı. Nasıl olduysa mahkeme yolu ile iptal oldu. Yenilenmeden önceki yemekli toplantıdan sonra bir iş adamı on kişiyi bir otelin gizli kumarhanesine götürdü. Poker masası kurdular. Oturan pazarlık edip kazanıp kalkıyordu. “Hoca buyur” dediler. Ben oturmadım. Ertesi hafta seçimleri kaybettik. Çok doğru hatasız biri mi idim? Hayır, bunu hiç kimse iddia edemez ve söyleyemez. Ama kalleşliği ve haksızlığı kabullenemiyordum.

Kendi işimi hep yalnız kurdum. Sonra ortaklıklar oluşturdum. Fakat ortaklarda şunu gördüm. Kurumlaşmayı ve hesap vermeyi bir türlü kabullenemiyorlardı. Bunu katı bir disiplin olarak görüyorlardı. İlk yaklaşımları ile tekerlek düze çıktıktan sonraki halleri çok farklılık gösteriyordu. Şimdi profesör olan bir kursiyerim bana dedi ki : “Sen belki çok şey anlatmadın. Ama biz düşünmeyi ve çözüm bulmayı öğrettin. Bunu üniversite hayatımda bilmiyordum.”

Ortaklıklar da önümüzü birkaç yıl görecek hale geldiğinde acaba nasıl bu saf adamı dışarda bırakırım çabaları hep baş gösterdi. Bunun için “ortağın size ihtiyaç duyacağı halden çıkmasını” engellemelisiniz. Borçsuz bir yapıyı, ortaklıkların en büyük düşmanı olarak gördüm.

Sizi her türlü satabileceklerini hissettiğiniz anda devamına gerek kalmıyor.

Her şeyden önce başarının sırrı biraz “ketum olmak” tan geçiyor..

Rotterdam, 10.06.2022

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.