Yarın, “Kur’an’ın vahiy süreci başladığı” için kutsallaşan ve hicretin ikinci yılından itibaren tüm Müslümanlara farz kılınan, ancak zaman içerisinde, sağlıksız beslenen zengin şişmanlar için “diyet ve zayıflama ayı,” yoksul zayıflar için ise “beslenmek için fırsat ayına” dönüşen “Ramazan ayının” ilk günü ve ilk Cuması.

Ancak bu Ramazan, yaklaşık olarak 1439 yıldır idrak edilen diğer Ramazan aylarından çok farklı. Çünkü bir virüs bahanesiyle, ölümle korkutularak tüm özgürlük alanlarının yasaklanıp evlere hapsedildiğimiz, Cuma namazlarının kılınmadığı, Kabe ve diğer mescitlerle birlikte tüm dinler için kutsal kabul edilen alanların ibadete kapatıldığı (bildiğim) tek Ramazan ayı.

Tüm peygamberlerin çağrısı gibi, Hz. Muhammed efendimizin çağrısı da insanın yaradılış amacını gerçekleştirme çağrısıydı. Ramazan, işte bu çağrının vücut bulduğu (zirvesini teşkil eden) “Kur’an’ın doğum ayıdır.” Bu doğumun oruçla kutlanmasını emreden ilahi vahye uymamız halinde, “Allah’ın değil,” sadece “bizlerin çıkarı” olacaktır.

Çünkü bütün ibadetler de olduğu gibi,“oruç ibadetinde de” Allah’ın bizim aç kalmamıza ihtiyacı yoktur. Eğer yeme-içme isteğinize hakim olup, az yiyerek çok hareket etmeyi hayat tarzınız haline getiremiyorsanız, ya da fiziksel aktivite için yeteri kadar fırsatınız yoksa, kilo kontrolü ve başınıza gelebilecek birçok hastalıktan koruna bilmeniz için oruç tutmak zorunda olduğunuzu vurgulayarak, orucun “hayat tarzımız ve özellikle sağlığımız üzerindeki” etkilerinin ne olduğuna dair bazı bilimsel çalışmaları ve "otofaji" işlemini kısaca hatırlatmak istiyorum.

Amerikan Ulusal Yaşlanma Enstitüsünden, Prof. Mark Mattson ve araştırma ekibinin "Oruç ve beyin fonksiyonları" üzerine yaptığı çalışmalarda; oruç halinde iken, beyinde bazı koruyucu mekanizmaların harekete geçtiği, beyin hücrelerinin yenilenme ve büyüme hormonu olarak kabul edilen BDNF (Brain Derived Neurotrophic Faktor) ve benzeri hormon salgısını artırarak, kök hücrelerden yeni sinir hücreleri oluşturduğu, mevcut hücrelerin içinde yer alan ve enerji üretiminde görevli olan mitokondri leri arttırdığı ve fonksiyonlarını iyileştirdiği gözlenmiştir.

"Oruç IGF1 (İnsülin Like Growth Faktör) hormonunun (damarlarda inflamasyona neden olan, meme, prostat ve kolon kanseri gibi birçok kanser türü için risk faktörü olarak kabul edilen ve yaşlanma sürecini hızlandıran hormon) yapımını azaltmakta, daf 2 genini (yaşlanmayı hızlandıran gen) susturmakta ve "FOXO" denilen koruma genini uyararak hücre içinde tamirat sürecini başlatmakta ve böylece hastalık risk faktörlerini ve yaşlanma sürecini azaltmaktadır.Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu (30 gün de 10 yıl.)

Çocukluk çağından itibaren kas ve kemik gelişimi başta olmak üzere büyümeyi kontrol eden, daha sonraki yıllarda ise hücrelerin yenilenmesinde çok önemli görevler üstlenen, HGH (Human Ggrowth Hormone) hormonu normal şartlarda otuzlu yaşlardan itibaren azalmaya başlar. Neticede hücre yenilenmesi zayıflamaya, kas kitlesi azalmaya, cilt esnekliğini kaybederek kırışıklıklar artmaya başlar. Ancak yapılan birçok bilimsel çalışmalar da “oruç halinde iken” açlığın 12. saatinden itibaren HGH seviyelerinin yükseltmeye başladığı tespit edilmiştir.

"Intermountain Medikal araştırmalarında; 24 saat oruç tutan erkeklerde % 2000, kadınlar da % 1300 oranında HGH artışı tespit edilmiştir." Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu (30 gün de 10 yıl.)

Otofaji; "vücudumuzdaki sağlıklı hücrelerin atık değerlendirme, yani geri dönüştürme tesisleri gibi çalışarak bozulan hasarlı ya da ölü hücrelerden işe yarar kısımların ayrıştırılıp, yeni hücre yapımı ve enerji üretiminde kullanılmasıdır." Doksanlı yılların başından itibaren otofaji üzerinde çalışmalar yapan Japon Hücre Biyoloğu Prof. Yoshinori Ohsumi, "açlığın hücreler üzerindeki olumlu etkisini" ortaya koyduğu için 2016 yılı Nobel Tıp Ödülüne layık görülmüştür.

Otofaji sayesinde vücudumuz kendi "fabrika ayarları" gereği kanser ve diyabet gibi birçok hastalığı önleyerek, sağlıklı hücrelerin korunmasını desteklemektedir. Ancak hücrelerimizde “otofaji işlemenin başlayabilmesi için” açlık süresinin 12 saatin üzerinde olması ve bu açlıktan sonrada (iftarda) tıka basa Allah ne verdiyse yenmemesi gerekmektedir. (Detaylı bilgi için “Kanserle Savaşırken Öğrendiklerim” adlı esere baş vurabilirsiniz.)

Orucun bilimsel olarak (kısmen) ortaya konulan bu faydalarının yanında, hiçbir çalışmaya gerek kalmadan pratik olarak günlük hayatımıza yansıyan faydalarından da kısaca bahsetmek istiyorum.

*Oruç, insanın ruhunu zenginleştirip iç güdülerini dizginleyerek “insani taraflarını” geliştirirken, diğer canlılarla paylaştığımız “hayvani taraflarımıza dur” diyebilmemiz için önemli bir fırsattır.

*İnsanın akıl, irade ve şahsiyetinin seviyesi, sahip olduğu “sorumluluk bilinciyle” ölçülür ve sorumluluk bilincini oluşturmanın ve artırmanın en kolay yolu da oruç tutmaktır.(“Ey iman edenler! Oruç, tıpkı sizden öncekilere olduğu gibi size de yazıldı; belki bu sayede takvaya (sorumluluk bilincine) erersiniz.” Bakara/183

*Aslında oruç tutmak, insanın “kendini tutmasıdır, sabretmeyi öğrenmesidir.” İnsanın başına ne geliyorsa, hep kendini tutamadığı için gelmiyormu? Özellikle gençlik yıllarında tutamadığı öfkesinin cezasını, tutamadığı dilinin cezasını, tutamadığı elinin cezasını, tutamadığı nefsinin cezasını, tutamadığı iç güdülerinin cezasını çekmeyen var mı?

*Oruç yeme-içme güdümüzü, biriktirme güdümüzü, şehvet güdümüzü denetim altına almamızı öğreten en iyi araçtır. Bu güdülerini denetleyemeyen insanların nasıl yoldan çıktığını, haram helal demeden çalıp-çırpıp, hortumlayarak nasıl yığdıkça yığdığını hepimiz biliyoruz.

*Corona virüsü olayı da gösterdi ki, yeme iç güdüsünü denetim altına alamayan kişiler açlık korkusuna tutuluyor. Açları doyurmak kolaydır, ancak “açlık korkusu çekeni” doyurmak o kadar kolay değildir. Yemesi için dünyayı teklif etseniz doyuramaz, yığma hırsına engel olamazsınız.

*Oruç bağırsakların temizlenmesi, midenin dinlenerek küçülmesi ve sindirim sisteminin düzene girmesi açısından tam bir fırsattır. Normal bir midenin orjinal hali 350-450 ml alacak büyüklüktedir. Aşırı yiyecek ve içeceklerle, özellikle gazlı içeceklerle normalin beş-on katı genişletilen midemizin, ameliyat olmadan bilinçli şekilde tutulacak oruçla, orjinal haline döndürülmesi mümkündür.

Ölçülü yemek yemekten ölen hiç kimse yoktur. Ancak aşırı yemekten kilo alıp şişmanlayan, obez olan, hastalanan ya da hayatın bütün zevklerini kısıtlayarak, ölümle burun buruna yaşamaya çalışan pek çok insan olduğunu unutmayın.

*Eğer Ramazan ayı boyunca iftar ve sahurda yediklerinize dikkat ederek, lokmalarınızı küçültüp ağzınızda 20-30 defa çiğneyerek yeme sürenizi uzatıp, midenizi rast gele tıka basa doldurmadan sofradan kalkarsanız ve iftar sonrasında da abur cubur yemez, içmezseniz mideniz küçülerek normal ölçülerine dönecek, sindirim sistemi şikayetlerinizin çoğu ortadan kalkacak ve kalıcı olarak kilo vermeniz kolaylaşacaktır.

*Ayrıca Ramazan ayından maksimum faydayı sağlayabilmek için: Orucun sadece “kendi sağlığımız için yapılan bir ibadet” olduğunu bilerek, hiç değilse takım tutanlar kadar istek, heyecan ve aşkla, hiç olmazsa zar atanlar kadar şevk ve umutla, hiç değilse boğazına kadar günaha batanlar kadar cesaretli ve pervasızca oruç tutalım.

Yani sadece bir emri yerine getiriyormuş psikolojisi ile mızmızlanıp, şikayet edip, sinirlenip etrafımızdakileri kırıp dökerek değilde, Allah’a gönülden teslim olup umut ederek, isteyerek, “kendi ruh ve beden sağlığımız” için oruç tutalım ki, yeme içme güdümüzü ve şehvet duygularımızı kontrol altına almayı, yani “kendimizi tutmayı, sabretmeyi öğrenelim.” Neticede hem bedenimiz, hem ruhumuz temizlensin, arınsın, yenilensin ve sağlığına kavuşsun.

Son aylarda yaşadığımız tüm olumsuzluklara ve kim olduklarını bilmediğimiz küresel güçlerin insanlığı köleleştirme planlarına rağmen, “Allah’ında bir planı olduğuna” inanan bir Müslüman olarak; tüm insanlığa daha sağlıklı, daha mutlu, daha huzurlu, daha sevinçli bir gelecek diliyor ve tüm müslümanların Ramazan ayını tebrik ediyorum.

 

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Zeynep Harmancı 4 yıl önce

Değerli bilgiler için çok teşekkür ederiz hocam.