150

Programın ana hedefi askerleri, öldürmeye karşı duygusuzlaştırmaktı. Öldürme eyleminin sorgusuz sualsiz, otomatik bir biçimde yürütülmesi için psikolojik ve ideolojik programlar uygulandı. Eğitimden geçen askerlerle, Kore Savaşı’nda hedefe ateş etme oranı yüzde 55’e ve Vietnam Savaşı’nda ise yüzde 90’a çıkarıldı. Bilhassa pilotlar, söz konusu eğitim sonucunda tam donanımlı birer ölüm makinesine dönüştürüldüler. Amerikan ordusu Vietnam cehenneminde kaybetti ama savaşta vahşeti son haddine tırmandıran ordu olarak tarihe geçti. Sistematik vahşete rağmen beklenen zafer gelmedi.

Amerikan ordusunun yürüttüğü savaşlarda son dönem büyük vahşet örneklerinden biri, Afganistan işgalinde, işgal askerlerinin öldürdükleri Taliban askerlerinin üzerlerine hep birlikte işemesi ve diğeri, Bağdat’ta Ebu Gureyb hapishanesine konan tutsak Iraklı direnişçilere yapılan insanlık dışı işkencelerdir. Her iki olay, inkâra imkân vermeyecek bir şekilde, bizzat faillerin çektiği ve övünçle yaydığı fotoğraflarla dünya kamuoyunun gözü önüne konmuştur. Bu insanlık suçlarını işleyenlerden bazıları Amerika’da yargılandı ve birkaç yıl cezaya çarptırıldılar. Oysa bu eylemler, askerlerin öldürmeye karşı duyarsızlaştırma eğitiminden geçirilmelerinin bir sonucudur. Askerlere ceza verilmesinin nedeni ise, olsa olsa, fotoğraf çekerek olayların sahne arkasını, izinsiz olarak dünya kamuoyunun görüp anlamasına neden olmak, olabilir.

Şimdi tekrar Vietnam’a dönelim:

ABD, Kuzey’e ağır bombardıman yaparak işe başladı. Tabii ki napalm bombalarının en gelişmiş olanlarıyla. Kendine çok güveniyordu. Dünya lideri payesini elde etmişti ne de olsa. Buna karşılık, her seferinde, bir an önce bitirmek iddiasıyla vahşeti giderek tırmandırmaktan başka bir sonuç elde edemedi. 1960’dan itibaren daha fazla danışman yolladı. Dünya kamuoyu önünde cereyan eden başarısızlıkları örtmek için Başkan Kennedy, her bedeli ödemeye hazır olduklarını duyurdu. Ardından gelen Johnson, sürdürdükleri savaşı büyük toplum ideolojisi için verilen bir mücadele olarak sundu. Bu uğurda yeni geliştirdikleri kimyasal silahları bile kullandı. Halı bombardımanı yaptı. Her seferinde biraz daha batağa saplandı. İçinden çıkamayacağı açıkça görülünce kendi askerlerini geri çekerek savaşı Vietnamlılaştırmak istedi.

Sonuç ABD için tam bir felaketti. İkinci Dünya Savaşı’nda nükleer silah kullanarak gücünü gösteren ve bu sayede dünyayı kendisine karşı gelmekten caydıracağını sanan ABD, bağımsızlık aşkından başka hiçbir şeyi olmayan Vietnamlılara yenildi. Vietnam, komünistlerin elinde kaldı. Bu durum, bölgede yüz yıldan beri sömürgeciler tarafından yapılan akıl almaz tahribatın bir sonucudur.

Vietnam Savaşı(1945-75)’nda 2 milyon kişi ölmüştür. Ölenlerin çoğu Vietnamlı sivillerdir ve napalm bombalarıyla ve kimyasal silahlarla öldürülmüşlerdir. Öyle ki ABD yönetimi, napalm bombalarını bu savaşta yetersiz bularak çok daha güçlü bombalar yapılması için büyük paralar harcamış ve Napalm B adı verilen bombayla katliamlar yapmıştır. Bu bombalar köylere atılmış, ırmak boylarında dolaşan hücumbotlar, köyleri ve çevresindeki ormanları yakmıştır. Kimyasal silahların etkisi hem insanlar üzerinde hem de doğada günümüzde de sürmektedir.


Napalm B bombasıyla yakılarak öldürülen bir Vietnamlı

Fransa, Vietnam’dan çekilince akıllanmadı. Bütün gücüyle Cezayir’e yüklendi. Cezayirliler Fransa’nın Vietnam’da yenildiğini öğrenince, cesaretleri olağanüstü arttı. Aynı anda 70 noktada birden Fransız kuvvetlerine saldırdılar. Bu saldırılar başlamadan önce Cezayir’de sadece 3500 Fransız askeri vardı. Bunun yanında, 1 milyon Fransız sivil 9 milyon Cezayirliyi yönetiyordu. Aynı anda 70 saldırı olunca Fransızlar gerçekle yüzleşmeye başladılar. Asker sayısını iki ayda 20 bine, altı ayda 180 bine çıkardılar. Yine sonuç alamadılar. Fas’tan, Benin’den, Tunus’tan, Senegal’den, Çad’dan ve Volta’dan bütün kuvvetlerini çekip Cezayir’e taşıdılar ve asker sayısını 800 bine çıkardılar. Oysa Cezayir’de taş çatlasa 50 bin Cezayirli vatansever onlarla savaşıyordu. Bir Cezayirli savaşçıya 16 Fransız askeri.

Fransa, sorunu çözebileceğini umarak İngilizlerin Kenya’da yaptığı gibi, Cezayir’de toplama kampları kurdu. Direnişe destek olduğunu düşündükleri kimi tuttularsa etrafına mayın döşedikleri bu kamplara tıktılar. Kısacası, Cenevre’de hangi insanlık değerine imza attılarsa, Avrupa dışında tam tersini yaptılar. Kendi tayin ettikleri yargıçlar ve savcılar, Nürnberg’de neyi mahkûm ettilerse, sömürgelerindeki insanları sindirmek için aynısını yaptılar. Cezayir, bitki örtüsü bakımından Vietnamlılar gibi şanslı değildi. Üstelik artık helikopterler de savaş alanında önemli bir güç halini almıştı. Teknolojik ilerlemeler gün geçtikçe bağımsızlık adına savaş veren güçlerin aleyhine oluyordu. Nitekim 1959 yılında yeni teknolojileri kullanan saldırı planları yürürlüğe kondu. Yirmi bin paraşütçü ile mağaralara sığınmış olan Cezayirlilerin üstüne çullandılar. Sığınaklara duman gönderiyorlardı ve kaçan insanlar havadan helikopterlerden açılan makineli tüfek ateşiyle vuruyorlardı. Akşam hava kararınca karargâhlarına dönüyorlar, ertesi sabah kaldıkları yerden devam ediyorlardı. Bu yüzden çarpışan Cezayirli milliyetçilerin sayısı 40 binden 12 bine düştü. Ancak savaş yılda 1 milyar dolara mal oluyordu. Bunun yanında, Cezayir’i elde tutmak için 12 bin bağımsızlık savaşçısına karşılık, 500 binden fazla asker hazır tutuluyordu. Bire karşı 40. Dahası, sömürgeyi elde tutmak için 1000 uçak ve helikopter her an kalkışa hazır tutulmak zorundaydı. Bu kadar ağır bedel, haksız ve eşitsiz, gayri adil bir savaşta, Cezayir’i sömürmek için elde tutmayı anlamsız hale getirdi ve Cezayir’e Temmuz 1962’de bağımsızlığı verildi. Fransa’nın başka şansı da yoktu. Çünkü yanı başındaki hepsi elinden alındığı için hiç sömürgesi kalmayan Almanya hızla kalkınırken, Fransa, kaynaklarını sömürgeleri elde tutabilmek adına silaha yatırmak zorunda kalıyordu. Bu konuyu Afrika/ Zengin Ama Yoksul adlı kitabımızda inceledik. Ancak şu kadarını söyleyelim ki, Fransa, bağımsızlık kazandı diye Cezayir’in yakasından düşmedi. Cezayir halkı Fransa tarafından hala ustalıkla soyulmaktadır.

Kalküta sokaklarında açlıktan ölen insanlar

İkinci Dünya Savaşı döneminde, Bengal’de, İngiliz sömürge yönetimi, halkın yiyeceğini İngilizlere ve savaşan askerlerine tahsis etti. Para değeri hızla düştü. Karaborsa aldı yürüdü. 1943 yazında ve sonbaharında Bengal’de korkunç bir kıtlık baş gösterdi. Kalküta çevresinde yollar, açlıktan ölmek üzere olan insanlarla doldu taştı. Tamamen İngiliz yönetiminin marifetiyle 3-4 milyon insan öldü. İngilizler, halkın elinden zorla topladıkları gıda maddelerinin bedelini de ödemedi[ii]. Fotoğrafta, yol boylarında bir deri bir kemik kalmış insanların cesetleri ve akbabalar görülmektedir.

_____________________________

[i] http://www.youtube.com/watch?v=nyIa5xRm5hE

[ii] Burton Stein, Hindistan Tarihi, İnkılap, Sayfa 366

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
150