150

Gençler bilmez.

Aşağı yukarı 40 yıl önce bir “şişman çocuk” vardı ülke gündemine ve geleceğine yön veren.

Onun dönemi başlı başına bir yazı hatta kitap konusu. Hangi birini anlatayım diyebilirim ama “benim memurum işini bilir”, “anayasa bir kere delinmekle bir şey olmaz” sözleriyle hatırlıyorum ben onu.

İlk gençlik dönemimdi.

Zaman içinde…

Söz ve yönlendirmeleriyle toplumun ve ulus devletin temellerine dinamit koyduğunu anlamıştım.

Çoğumuz gibi ben de insanlara inancının da ne olup olmadığının da sorulmadığı bir çevredeydim. En fazla “nerelisin” diye sorulurdu belki... Bu yüzden “etnik kimlik-etnisite-federasyon” gibi kavramları kendisinden işittim ilk ve çok kez çoğumuz gibi ben de. Tekerleme misali şusuyla busuyla diye etnisite sayma eğilimi de onunla başladı.

Beri yandan özellikle millî kimlikle etnik kimliğin farkını, modern ulus devletlerde onlarca etnik kimliğin millî kimlikte birleştiğini görüp öğrendikçe de…

Yaptığının iyi niyetli olmadığını daha net kavramıştım.

Dediğim gibi, kendisiyle ilgili daha fazlası var aklımda ama en önemlisi, “Bu ülkenin adı yanlış konmuş, aslında Anadolu olmalıydı” cümlesi ve kendisine pek fazla karşı çıkanın olmamasıydı. Böylece -bilen bilir- “sarı öküz” verilmiş oldu.

Bu topraklarda güçlü bir ulus devletin var olmasını istemeyen emperyalist-küresel güçler ve yerli işbirlikçilerinin genel yöntemidir.

Amaçlarına yönelik birtakım şeyleri ortaya atıp tepki ölçerler. Kamuoyunun verdiği-vermediği tepkilerle amaçlarından sapmadan yollarına devam ederler.

Sen “geri adım attırdım” zannederken o “zamanı gelmemiş, biraz daha (uykuya) dalsın” diyordur. Amaçlarına ulaşmak için bürünmeyecekleri kılık yoktur. Kanser hücresi gibidirler, sistemden tamamen temizlenmeden bünyenin kurtulması mümkün değildir.

Ha bu arada, şişman çocuğun doğmasına sebep olanlar geçmişten “doğru dersi” aldı mı, emin değilim.

Neyse… Biz devam edelim.

“Şişman çocuk” fenomeninin büyütülüp “adam” sıfatına döndürüleceği dönem işaretlerini vermeye başlamıştı çok geçmeden. Bugünden 1991-2002 arasına şöyle bir bakarsak daha net görürüz belki… O dönem, bugünlere ulaşma adına bir başka faza geçiş dönemiydi. Tam da bahse konu olan bu yeni fazın ilk emareleri ortaya çıktığında söylemişim aşağıdaki şiiri.

Uyuduk, Uyanmadık; Yıllarca Uykumuzdan...*

Vatan düşüncesini hor görerek attılar.

“Yetmiş sent yok” diyerek koca yurdu sattılar.

Hiçbir şey üretmeden bize “çağ atlattılar.”

Uyuduk, uyanmadık; yıllarca uykumuzdan.

..

Borç alınır yabandan hürriyetle ödenir,

Sömürgeye denilen artık bize de denir.

Varlığın pervasızca satıldığı gözlenir,

Uyuduk, uyanmadık; yıllarca uykumuzdan.

..

“Türk” demek ırkçılıkmış, başka dersen değilmiş!

“Ulus devlet” kavramı hasıraltı edilmiş.

Milletin kültür ufku karanlığa gömülmüş,

Uyuduk, uyanmadık; yıllarca uykumuzdan.

..

Üretim boş verildi, ithalat aşılandı.

Türk’e düşman odaklar, içerde yapılandı.

Siyaset, basın-yayın, dışarı kapılandı,

Uyuduk, uyanmadık; yıllarca uykumuzdan.

..

Bütün bunlar “küresel kraliyet” icabı,

Hepten azıp kudurdu, unuttular hicabı.

Elbette bozulacak onların da hesabı,

Türk Milleti uyanırsa illet uykusundan.

..

Tam bağımsız Türkiye, içimizde ukdedir.

Bu milletin harekete geçmesi beklenir.

Hainler konuştukça kalbimiz ateşlenir,

Ne zaman uyanacak bu millet uykusundan?

17-Nisan-2002

Bu mısraların söylenmesinin üzerinden 23 yıl geçti. Bugün maskelerin düşmesinden başka değişen bir şey yok. Belki de var… Sanırım iyice daldığımızı düşünerek yoklama çekme gereği bile duymadan “böyle olacak” diye kestirip atıyorlar artık. Ya da baş aktörler ölüp gitmeden ‘iş bitsin’ isteniyor.

İş, umdukları gibi mi bitecek?

Yaşayarak göreceğiz.

Beri yandan…

Türk’ün zaferinin taçlandığı gün olan 30 Ağustos, saf gerçeklik olarak geldi çattı yine. Zafer haftamızın içindeyiz.

Yaşadığımız şu günlerde…

Distopik bir zaman ve mekân düzleminde Kurtuluş Savaşı günlerini yaşamış şehit ve gazilerle bir araya gelip özür dilemek isterdim kendi adıma…

Onlara layık olamadığım, emeklerinin karşılığını veremediğim, canlarıyla, yaşayamadıkları hayatlarıyla bana armağan ettiklerini koruyup, yükseltip hakkını yeterince veremediğim için…

Onlar bana ne derlerdi, özrümü kabul ederler miydi bilmiyorum ama ben kişisel olarak “şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edenlere” karşı olmaya, elimden-dilimden geldiğince, gücüm yettiğince mücadele etmeye devam edeceğim.

Ya sen?

Haftanın Notu:

30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun! Her şeye rağmen…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
150