Kasım ayı giderken kendisiyle özdeşleşmiş hazan ve hüzünleri de geride bırakırmış gibi hissederim nedense. Yeşilden, sarı ve kahverenginin bin bir tonuna dönmüş yapraklara basarken çıkan sesler, içimi ürpertmiştir hep. Onlar toprağın kendilerine verdiği canlılığı yine ona karışarak görevlerini tamamladıklarının farkındadırlar çünkü emir “ol!” diyenindir. Doğa gibi insanın yaşamı da bundan farklı değildir. Tazecik bir bebek sonra yaşlı bir bedene dönüşür. Kasım hep yok oluşu hatırlatır.
Sevdiklerinizi kaybettiğiniz her zaman dilimi sizi özlemin en koyusuna taşırken, yapamadıklarınızın suçluluğu da başköşeye oturur. Kendimizle yaptığımız en içten ve en acımasız muhakemedir bu. Gidene hiçbir yararı olmaz ama kalana aynısını tekrar etmeme şansı verir. Zaman yoktur. Zaman “an” dır.
İnsanın serüveni aynıyken, duyguları aynıyken neden birbirlerini anlamamakta direnirler? Oysa aynayı hepimiz severiz. Severiz de aynanın asıl erdeminin “Ben kimim?” sorusunu hatırlatması olduğunu bilmez ya da bilmezden geliriz.
Zamanın hızlandığı, bir güne çok şeyin sığdırıldığı baş döndürücü bir kaos içinde koşuşturan insanlığın en dingin hali başını yastığa koyduğu andır. Ve aynası belki de tam o andır. Uyku yarı ölümse, o mahkemeyi kurmak gerekir ki vicdan denilen o yüce hakim de uykuya varmasın. İşimi tam yaptım mı? Kimsenin hakkına el uzattım mı? Dilim ne kadar iyiydi? Sevdiklerimin hatırını sordum mu? İmkânım elverdiğince bir garibe el uzattım mı? İncinen birini görüp başımı çevirdim mi yoksa gücümce çare aradım mı? En azından çürümüşlüklere isyan ettim mi? Fırsat elime geçince doğru neyse onu yaptım mı kendi çıkarlarıma rağmen? Bütün bu soruların cevabı “evet” ise huzur içinde uyuyabiliriz. Eksiklerimiz varsa da “Zararın neresinden dönülse kardır.” deyip çabalayabiliriz.
Bebek masumluğunu büyüdükçe kaybeder. Çünkü önce aile sonra toplum, sosyalleştikçe onu şekillendirir. Vicdani sorgulama, özeleştiri, mantık devreye girmedikçe yanlış da olsa toplumun ve kendi çevresinin değerlerini doğru kabul eder. Eğitimin amacı tam da burada çok önem kazanıyor. Vicdanın öncelendiği bir sistem genci şekillendirir. Öğretim ise kendi yetenek ve seçimlerine kalır. Devlet “vicdanlı vatandaş” yetiştiremediği sürece tıpkı hazan yaprakları gibi kurur, dağılır, yok olur. Çünkü doğru eğriyle karıştığında çözümsüzlük kaçınılmazdır.
Peki ya o vicdanı verecek devlet kendisi vicdanını uyutmuşsa… Devletler kuruluşlarındaki asıl amaçlarından yaşlandıkça uzaklaştıklarında birilerinin desteğine ihtiyaç duyarlar çünkü onları ayakta tutacak işlevleri dumura uğramıştır. Ağaçların ayakta ölmesinin nedeni değil midir bu içten çürüme? Günümüzün fotoğrafında gördüğümüz gibi. Vakit geçmeden “fabrika ayarlarına” dönmek gerekir yoksa sonbaharın sonu kıştır. Birkaç uyanığın bu çöküşü hazırlayıp bundan yararlanmalarına da medeniyet diyoruz maalesef. Kümesine sahip çıkmazsan yumurtalarının çalınacağı aşikârdır. Anlayan anlar zaten. Kasım hüznü bireyin sırtını dayadığı en sağlam yer olması gereken devlet hüznüne dönüştü. Ancak bu sevda iliklerimize işlediyse yol hep oraya çıkıyor.
Doğa, insan ve insanlığın aidiyet ihtiyacının doğurduğu devletin, yolculukları farklı değil. Hepsinin sınırları, ilişkileri ve beklentileri aynı noktada kesişiyor: Olması gereken olmalı…
Her şeyin devri daim olduğu bir düzende, var olan doğrularımızı ve yaradılış amaçlarımızı titizlikle koruduğumuzda, her şeyin bir sonu olduğunu hiç unutmadığımızda, elimizdeki her şeyin ve her anın ne kadar değerli ve geri dönülmez olduğunu hep hatırlarız. Yapraklar toprağa döner yeni bir canlanmaya hazırlanmak için, insanınsa o şansı yoktur.
Bahardan sonra kışın gelmesini engelleyemiyorsak kışı en zararsız şekilde atlatmanın yollarını bulmalıyız.
Kasım ayı sevdiklerimizi verdi ve sevdiklerimizi aldı. Onun Kasım olmasından başka suçu yokken, sanki hüznün ağırlığı içinde bir kez daha duygu dünyama aynasını tutarak veda ediyor.
Nice Kasımlara acısız, kedersiz ve dersimizi iyi çalışmış olarak ulaşmak dileğiyle selam ve saygılar değerli okuyucularım.






Yaşanmışlıklar, duygular çok içten ve akıcı anlatılıyor, okumaya başlayınca bırakıyorsunuz. Sonbahar da çok güzel anlatılmış HÜZÜN VE DUYGU