Günümüzde en “Yaygın ve yanlış görüşlerden en riskli olanı”, yemeklerimiz de çok çeşitli ürünlerin bir arada ve sık sık tüketilmesinin tavsiye edilerek kilo vermemize ve sağlığımızı korumamıza yardımcı olacağının ileri sürülmesidir.
Halbuki bu görüşe göre yaptığımız, “Midemize sık sık ve düzensiz şekilde içine atılan her şeyi itirazsız kabul eden bir makine” muamelesi göstermekten başka bir şey değildir.
Örneğin bir akşam yemeğinde;
Genellikle ekmek (demirbaş gibi) ya da pide,
-Bir kase çorba,
-Kızartılmış, kavrulmuş, ızgarada pişirilmiş veya fırınlanmış et, köfte veya tavuk yanında patates kızartması, püresi yahut beyazlatılmış pirinç pilavı,
-İçi kimyasal soslarla dolu bir tabak salata,
Su ve haricinde gazlı ya da gazsız fabrikasyon bir içecek,
-Üstüne de meyve veya her hangi bir çeşit tatlı bulunur. Tüm bunlar yetmez gibi en sona da çay ya da kahve içilir. Ancak hepimizin bilmesi gereken bir gerçek; “Bütün bu gıdaların problemsiz bir şekilde sindirilebilmeleri için farklı süreler ve farklı sindirim sıvıları gerektirdiğidir”.
Halbuki midemiz sınırlı kapasiteye sahip tek parça bir organdır ve bütün yiyeceklerin parçalanıp, salgılanan kimyasal sıvılarla sindirime hazır hale getirilmesi işlemi burada yapılır. Yani peş peşe ne yersek yiyelim, ne içersek içelim hepsi de aynı yere gider ve hazmedilerek faydalı hale gelebilmeleri için gerekli olan farklı işlemlerin tamamının burada yapılması gerekir.
Üst üste yediğimiz içtiğimiz her şey sıcak ve nemli bir ortam olan midemizde, sindirilmesi çok güç bir karışım meydana getirir. Proteinler karbonhidratlar, nişastalar, meyveler tatlılar midede kısmen bozulmaya, çürümeye, kokuşmaya başlar ve neticede “Hidrojen sülfit, fenol gibi gazlarla alkol ve asetik asit gibi zehirler” ortaya çıkmaya başlar. Sadece et ile patates karışımı bile oldukça “Toksik (zehirli) bir madde olan solanin oluşumuna” neden olur.
Yanlış bir yiyecek kombinasyonu sonucunda midemizde neler olup bittiğini gözünüzde canlandırabilmeniz için, görünür bir örnek olarak sirkenin yapılışını düşünmeniz yeterlidir. Meyveler doğranır, biraz şeker veya bal ile yeteri kadar meyve suyu ya da su eklenerek bir kaba konur ve karanlık bir yerde mayalanmaya bırakılır. Neticede bir süre sonra meyve veya balla hiç ilgisi olmayan sirke ortaya çıkar.
“Hastalıklara karşı normal direnç doğrudan uygun besinlere bağlıdır, hiçbir zaman bir hap kutusundan elde edilemez”. Dengeli beslenme; normal direncin beşiği, normal Bağışıklığın oyun alanı sağlıklı olmanın atölyesi ve uzun yaşamanın Laboratuvarıdır. (Dr. Charles Mayo / ABD’de Mayo Kliniği kurucusu)
Yemek yedikten sonra olanları başka bir örnekle basitçe gözünüzde canlandırabilmek için, sindirim sisteminizi bir test tüpü gibi düşünün. Yediğiniz makro ve mikro gıdalar ile katkı maddelerini de deney tüpünde kullanacağınız kimyasallar olarak kabul edin.
Nasıl ki bir kimya laboratuvarında yanlış bileşenlerin bir araya gelmesi, korkunç kokulara, yanmalara hatta patlamalara neden olabiliyorsa, sindirim sistemimizde de yanlış bileşenler nedeniyle aynı şekilde benzer kötü sonuçların ortaya çıkma ihtimali her zaman mümkündür.
Örneğin sindirim sistemimizde ki bu yanlış bileşenler; kalp çarpıntısı, asit reflüsü, hazımsızlık, şişkinlik, kötü kokulu gaz, keskin karın ya da baş ağrıları ve kabızlık gibi sonuçları olan reaksiyonlara neden olabilir.
Tabi ki bunların dışında, bizim fark edemediğimiz, hemen göze çarpmayan başka surunlar da ortaya çıkabilecektir. Bu gizli sorunların tamamı da sindirilemediği için mayalanan ya da çürüyen ve tüm vücudumuzu zehirleyen toksinler yayan yediğimiz gıdalardan kaynaklanacaktır.
Yaradılışımız gereği vücudumuzda çeşitli şekillerde oluşan bütün toksinlerin (zehirlerin) bedenimizden dışkıyla, idrarla, solunum yoluyla ya da terle atılması gerekir. Ancak yaşam şartları gereği farkında olarak ya da olmadan aldığımız çok çeşitli toksinlere ilave olarak, her gün midemizi karma karışık yiyecek ve içeceklerle doldurarak ilave toksin oluşumuna neden olursak, vücudumuzun toksinleri etkisiz kılma görevini eksiksiz yerine getirmesi mümkün olmayacaktır.
Çocukluk ve gençlik döneminde vücudumuzdaki tüm organ ve sistemlerde olduğu gibi, sindirim sistemimiz de en etkili, en sağlıklı dönemindedir. Ne yersek hazmedecek performansa sahiptir. Ancak sürekli yapılan hatalar sonucu sindirim kapasitesi azalır ve bir biri ile bağdaşmayan gıda kombinasyonlarının sindirimi zorlaşır.
Sürekli bu şekilde karma karışık veya fast food tarzı yapay gıdalarla beslenmeye devam etmemiz halinde sindirim sistemimiz zayıf ve hasta düşer, bağırsaklarımız çürümüş atıklarla dolar ve sürekli bir toksin kaynağı haline dönüşür. Kırklı yaşlara geldiğimizde vücudumuz patlamaya hazır bir saatli bomba kadar tehlikeli bir hal alır.
Bağışıklık sistemimizin iyice zayıflaması sonucu kanser, kemik erimesi, kireçlenme, kalp ve damar hastalıkları, damar sertliği, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, kanın pıhtılaşması, astım, çeşitli alerjiler, sindirim sistemi rahatsızlıkları, hormonal bozukluklar, erkeklerde iktidarsızlık gibi hastalıklar ortaya çıkmaya başlar.
Erken yaşlarda yaşam kalitemizin bozulmaması ve ilerleyen yaşlarda bütün bu hastalıklara karşı daha dirençli olabilmemiz için, beslenme alışkanlıklarımız dikkatli bir şekilde incelenmeli, yanlışlarımız ortadan kaldırılmalı ve yemek yerken daha dikkatli davranılmalı, yani “Hipokrat’ın dediği gibi; yiyeceklerimiz ilaçlarımız olmalıdır”.
Görüntüsüne, markasına, lezzetine, rengine, ambalajına para harcayarak, sağlığımız için vücudumuza gerekli olan mikro gıdalara ulaşamamak, yediklerinizin hiçbir faydasını görememek boşuna para harcamaktır. Ancak bu süreçte birde kendimizi zehirleyerek birçok hastalığa zemin hazırlamak ise çok daha can sıkıcı ve kötüdür.