11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzalanan ve 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadaleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi)” Avrupa Konseyi tarafından desteklenmekte ve Avrupa Devletleri'ni hukuki olarak bağlamaktadır. İstanbul Sözleşmesi, kadına karşı şiddet ve aile içi şiddet konularında temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası bir sözleşmedir. İstanbul Sözleşmesi, kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi, korunması, şiddet durumunda etkili yargılamanın yapılması ve kadın-erkek eşitliğinin etkili şekilde sağlanmasını amaçlamaktadır ve bugüne kadar 46 ülke ile Avrupa Birliği tarafından imzalanmıştır.

Ülkemizde bu sözleşmeye dayanarak 8 Mart 2012 tarihinde çıkarılan 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” şiddete karşı güvencedir. Bu yasa ile şiddete uğrayan ya da uğrama riski bulunan kadınların, çocukların ve aile bireylerinin korunması ile şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak önlemler belirlenmektedir.

Her gün yaşamın her alanında kadınlar öldürülmekte ve şiddete maruz kalmaktadır. Kadın cinayetlerinin arttığı bugünlerde, İstanbul Sözleşmesi’ne karşı da saldırılar artmaya başladı. Şimdi devlet yöneticileri tarafından, 24 Kasım 2011 tarihinde TBMM’de oturuma katılan 247 milletvekilinden bir çekimser dışında 246 milletvekilinin oylarıyla kabul edilen İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme gündeme getirilmektedir.

İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddeti önlemek için siyasi iktidarlara yol gösterir, yöntem gösterir. Eğer siyasi iktidarlar buna uyarlarsa, kadına karşı şiddet azalır, tersi durumunda ise şiddet sürekli artarak devam eder. Kadın erkek eşitliği Cumhuriyet Devrimi kazanımıdır; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti, günümüzde sistematik şekilde katledilen kadınları koruyamamaktadır.

Bugün İstanbul Sözleşmesi’ne karşı olmak, kadına şiddeti onaylamak, kadın erkek eşitliğine ve kadının birey olma hakkına karşı çıkmak anlamına gelmektedir. Gericiler, tarikatlar, cemaatler ve bazı aydın insan taklitleri İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkmaktadırlar. Bu sözleşmenin “Türkiye'nin başına zabıta diktiğini” söyleyenler ve bu sözleşmeye karşı çıkanların doğru yaptığını sananlar, yargının altın çağını yaşadığı hayalleriyle avunmaktır.

Ülkemizde siyasi iktidarın etkisiyle kadınlara bakış açısı değişmiş ve buna bağlı olarak şiddet uygulanması ve ölüm olayları da artmaya başlamıştır. Bu şiddet, kadın cinayetlerinde 2002 yılından günümüze kadar yaklaşık %1700 oranında artmıştır. 2002 ile 2020 yılları arasında 200 binden fazla kadın cinsel saldırıdan mağdur olmuş ve on binden fazla kadın öldürülmüştür.

AKP’nin bazı yöneticilerinin şu sözleri, kadın ölümlerini arttırdığı bilinmelidir: “Ben kadın erkek eşitliğine inanmıyorum, kadına şiddet abartılıyor” , “Kadın iffetli olacak, herkesin içinde kahkaha atmayacak”, “Tecavüzcü, kürtaj yaptıran kadından daha masumdur”, “Tecavüze uğrayan doğursun, gerekirse devlet bakar.” Bunların yanında diyanet adı verilen ihanet başkanlığının “babanın öz kızına şehvet duyması helaldir” ve benzeri fetvalar vermesi de, kadınlara şiddet ve cinayetlerin nedenlerindendir.

Birleşmiş Milletler Şiddet Raporu’na göre dünyada her gün 137 kadın öldürülmektedir. Ülkemizde 2018 yılında 440; 2019 yılında 474; 2020 yılının ilk altı ayında 248 kadının öldürüldüğü göz önüne alınırsa, kadınlara ne kadar değer verdiğimiz ortaya çıkmaktadır. Eşsiz liderimiz Atatürk; “şuna inanmak gerekir ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir” sözleriyle kadınları yüceltirken, günümüzde kadına yapılan şiddet, taciz ve öldürme olayları alıp başını gitmektedir. Bunları ve her türlü olumsuzluğu önlemenin tek yolu, Atatürk’ün ilke ve devrimlerine sahip çıkarak, gösterdiği hedefe ulaşmaktır.

27 Temmuz 2020.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.