Mikrop; çıplak gözle görülemeyen ancak mikroskop veya elektro mikroskoplarla görülebilen ve “yer yüzünde ki tüm canlıların varlığında söz sahibi olan” virüs, bakteri, mantar veya parazit gibi canlıların genel ismidir ve geçmişlerinin insanlık tarihinden daha eski olduğu kabul edilir.

Gök yüzünde ki bulutlardan, okyanusun en derin çukurlarında ki suya (hatta onun altındaki kayalıklara), yer yüzünde ki sıcak su kaynaklarından, Antarktika buzullarına, Himalayalar’ın tepesinden Amazon yağmur ormanlarına  kadar her yerde “hayatta kalabilirler.” Kısaca dünya üzerinde (tüm canlıların içi – dışı da dahil olmak üzere) “mikropların bulunmadığı hiçbir yer yoktur.”

Dünya her biri kendine has çeşitli toplulukları barındıran, yağmur ormanları çöller, vadiler, mağaralar, dağlar, denizler, okyanuslar, mercan resifleri, bataklıklar, akarsular gibi çeşitli ekosistemler içerir. Ancak tek bir insanda mikroplardan oluşan eko sistemlerle doludur. Cildimiz, ağzımız, midemiz, bağırsaklarımız, idrar yollarımız, üreme organlarımız veya dış dünya ile bağlantısı olan herhangi bir organımızın ayrı ayrı “kendi karakteristik özelliklerine göre mikrop toplulukları vardır.

Vücudumuzun tüm yüzeyinde, organlarımızda, sistemlerimizde hatta bazen hücrelerimizde yaşarlar” ve büyük çoğunluğunu bakteriler oluşturur. Sayılarının vücudumuzda ki hücre sayısının on katı (ortalama bir katirilyon) olduğu söylenen bu minik canlıların hiçbirini çıplak gözle göremeyiz. Hatta hasta oluncaya kadar varlıklarından haberimiz bile olmaz.

Diğer canlılar da bizden farklı değildir. Örneğin karıncalar, sayıları milyonları aşabilen koloniler halinde yaşarlar ama “sayısız mikropla kuşatılmış her bir karınca kendi başına bir koloni” gibidir. Uçsuz bucaksız buzdan başka hiçbir şeyin olmadığı Kuzey Kutbu ‘nda tek başına gezen bir “kutup ayısının içi, dışı her yanı mikroplarla kuşatılmıştır.” Hint kazları Himalayalar’ın üzerinden mikrop taşırken, deniz filleri beraberinde ki mikropları okyanusların derinliklerine götürür.

Yani yer yüzünde hiçbir canlı asla tek başına değildir. “Tüm canlılar mikroplarla veya onlardan meydana gelen çeşitli organizmalarla birlikte (insan müdahalesi olmaması şartıyla) mükemmel bir düzen içerisinde, simbiyotik bir ilişki halinde yaşarlar.

Bazı hayvanlar henüz döllenmemiş yumurta halindeyken bile mikroplar tarafından kolonize edilirler.  Bizler “ilk mikroplarımızı doğum sırasında alırız.” Sonrasında onlarla birlikte devam eden bir hayat yaşarız. Biz yerken onlarda yer, biz gezerken onlarda eşlik eder, (bazılarına garip gelecek ama) “sağlığımızı korumak, hayatiyetimizi devam ettirebilmek yani bizim iyiliğimiz için gece gündüz çalışırlar,” biz ölünce de bedenimizi yiyip bitirirler..????

Eğer cildimize yeterince yakından (mikroskop veya elektro mikroskopla) bakacak olursak onları görürüz. Her biri “20 nanometreden (Virüsler) birkaç mikrometreye (Bakteriler) kadar değişen boyutlarda” küresel boncuklar, sosise benzer çubuklar, nokta veya virgül gibi değişik biçimde olurlar. Yani o kadar küçüktürler ki; “bağırsaklarımızda yüz trilyon” civarında (bakteri) olmasına rağmen toplam ağırlıkları 1 – 1,5 kiloyu geçmez.

Bir milyon tanesi bir toplu iğnenin başında dans edebilecek kadar küçük olan” bu yaratıkları göremeyiz ama sadece etkilerini, özellikle de (coronada olduğu gibi) olumsuz etkilerini hissederiz. İltihaplanmış, yara olmuş mide yahut bağırsaklarımızda ki ağrılı krampları hisseder, hapşırığın sesini duyabiliriz. Mycobacterium tüberculosis bakterisini çıplak gözle göremesek de, bir verem hastasının kan tükürdüğünü görürüz. Covit 19 virüsü veya varyantlarını göremeyiz ama “onların korkusuyla son iki yılını hiç eden” milyonlarca insan görürüz.

Mikrop türlerinin çeşitliliği hiç dikkate alınmadan, sadece “Patojen dediğimiz hastalık yapan” bu mikropların veba, sıtma, verem gibi salgın hastalıklara yol açtığı ön plana çıkarılarak, insanlar tarih boyunca travmatize edilmiş ve süregelen kültürel bir iz bırakılmıştır.

Özellikle son iki yıldır corona bahanesiyle yazılı, görsel ve sosyal medya organları kullanılarak resmi – gayrı resmi, yetkili – yetkisiz bilim insanları ve felaket tellalları ağzından yayınlanan dehşet senaryoları sonucu tüm insanlık, mikroplaplara salgın hastalıklara yol açan, ne pahasına olursa olsun kaçınılması gereken birer illet gözüyle bakar hale getirildi.

Peki mikropsuz bir hayat düşünülebilirmi..?

(Devamı gelecek makalede)

Sağlık bilincimizin çoğalmasına fırsat olması umuduyla iyi haftalar…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.