150

Özgün adı “Jaws” olan ve Peter Benchley’in en çok satan romanlarından beyaz perdeye uyarlanan muhteşem bir film..

Steven Spilberg yönetimindeki filmde ;

Roy Scheider, Richard Dreyfuss ve Robert Shaw oynamıştı baş rollerde..

Şimdi siz değerli “BURSA ARENA” okurlarına bu müthiş gerilim&korku filminin yorumunu Bursa Arena Sanat Eleştişrmeni Tuğçe Yıldırım’dan yapmasını isteyeceğimi düşünüyorsunuz değil mi ?

Yine farkındalık yaratalım, bu kez de Biyolog Tuğçe Yıldırım anlatsın bize “köpekbalığını” biyolojik özelliklerini ve yaşam biçimini..

Ben de bir başka yaşanmışlığı aktarayım sonrasında, “kurgu” şeklinde;

Denizin tam da ortasındasınız ve üzerinize, üzerinize gelmekte olan yüzgeçleri görmektesiniz.. korkar mısınız ? tedirgin olur musunuz ? zaten denizin ortasındasınız ne yaparsınız ?

*****

İlk önce söz Hakkı Yıldırım’ın..

“KÖPEKBALIĞI”

Bütün açık denizlerde ve değişik derinliklerde yaşamakta olan başlıca özelliği oburluğu ve yırtıcılığı olan balıklar.. Boyları 1 metreden 15 metreye, ağırlıkları 100 kilodan 20.000 kiloya kadar değişir. Sularımızda yaşayanlar çoğunlukla küçük cinsleridir. Başlıcaları: “kedi balığı”, “camgöz”, “boz camgöz”, “mahmuzlu camgöz”, “harharyas”, “dik burun harharyas”, “pamuk bal köpekbalığı”dır.

Olağanüstü iri olan “Balina Köpekbalığı” dışındaki hariç hemen hepsi etçildir. 400’e yakın çeşidi ile tüm dünya sularında kendine yaşam alanı mevcuttur. Tüm iskelet yapısı kıkırdaklıdır, kemikleri yoktur.

“köpek balığı”nın kuyruğu suyu yüzgeçlerin üzerinden akmaya zorlar ve tıpkı bir pervanenin uçağın kanatlarının üstünde hava akımı yaratması gibi. Sırt yüzgeçleri ise dengeyi sağlar.

“antik köpek balıkları”, ağızlarının etrafında bulunan kasları kullanarak yüzgeçlerinin üstüne su pompalayabiliyorlardı, böylece oksijen alabiliyorlardı. Günümüz köpek balıkları hızlı yüzme hareketleriyle suyu solungaçların üzerinden geçirmeye zorlamak yerine genellikle daha farklı nefes alma metotları kullanıyorlar. Dinlenmek için durduklarında, kasa dayalı hareket gerektirmeyen nefes alma metoduna dönüyorlar. Bazı köpek balığı türlerinin antik nefes alma metoduna dönmek için yeterince güçlü kasları olmasa da dinlenmek için durdukları bilim insanları tarafından gözlemlendi, fakat bu oksijen azlığıyla nasıl başa çıktıkları hala bilinmiyor.

Bir çok köpek balığı türünde “florür” ile kaplanmış dişler vardır.. (diş macunu reklamı yapan firma yetkilisi olsam bu durumun kesinlikle dikkate alınması gerektiğini düşünürdüm).. böylece dişleri inci gibi beyaz güçlü ve çürüksüz kalabiliyor.

“köpek balıkları”nı kendi kendine okyanusta dolaşan avcılar olarak düşünüyoruz. Ancak çoğu oldukça sosyal canlılar ve hiyerarşik düzene uyarak sürüler halinde gezerler.

“lorenzini ampulleri” denilen burunlarındaki elektriğe hassas yumrular ile köpek balıkları kalp atışlarından gelen elektriksel titreşimlerin izini sürebilirler.

*****

Ay vakti..

“ay ışığı olduğu zaman”.. balıkçıların balığa çıkmaması gerektiği zamandır.. Çünkü ay ışığında balık avlanmaz..

Ay ışığının, yani ay vaktinin olmadığı bir gündü..

Sercan’ın motoru ile kardeşi Sertaç ve ben balığa çıkmıştık..

İskenderun / Arsuz, Konacık köyü balıkçı barınağından Akdenizin engin sularına, açık denize doğru dakikalarca yol almıştık..

Nerede olduğumuzu şu an bilemediğim bir yerde Sercan motoru susturmuş.. sadece akıntıyla sürükleniyorduk..

Sertaç telaşla bağırdı.. ”köpekbalıkları”

“olamaz” dedim.. yüksek sesle..

Sercan ise en az benim kadar tedirgindi..

İşte yüzgeçleri göründü.. diye haykırdı Sertaç..

Sercan’ın da adeta dili tutulmuştu korkudan..

Akdenizde pek görünmeyen.. (yani uzun yıllar itibariyle) hatta hiçbir efsanesini dahi duymadığımız iki sivri, bıçak gibi yüzgeç mavi suların yüzeyini yara yara üzerimize üzerimize gelmekte..

O da ne ?

Yüzgeçler önce beş.. sonra ise yediye çıkıyor..

“şimdi halimiz harap” dedi Sercan..

Harap denilince bir an; “yıkık”, “dökük”, “virane” haldeki metruk bir bina geldi gözümün önüne..

Şu an motorda bulunan bizler de gerçekten de bu halde miydik acaba ?

Neyse.. buna ben dahil gerçek ve dürüstçe cevap verecek kişi yoktur şu an için..

Sakin olun ve “ölü” gibi durun dedi Sertaç..

İlk “köpekbalığı” motorumuzun yanına hızlı bir şekilde gelmişti bile..

Vee..yanımızdan hızlıca geçiş yaparken ve ne olduğunu anlayamadan, dengemi kaybetmiş; üstelik de havada bir de takla atarak suya düşmüştüm..

Bir an suyun içerisinde kaybolur gibi olsam da; tekrar su yüzeyine çıkmayı başardım.. Sertaç’ın sözleri kulaklarımı çınlatıyordu.. su yüzeyine sırt üstü uzandım..

Boyu benim boyumun neredeyse iki katından fazla olan; (abartı olursa maruz görün) canavarlardan biri yanımdan geçti..

Koskocaman ağzını da açmış olduğu halde.. Ancak beni fark etmedi..(Zaten farketmelerini isteyen de kimdi ki ?)

Sercan bu arada bir başka gerçeği keşfedip, gözlemini de kardeşi Sertaç’a aktarmıştı..

O da ne ?.. Sertaç’ın da havada bir parande attığını ve hızla suya, yanıma düştüğünü görmekteyim..

Vee. .ilk söylediği de !

Tunca ağabey.. beni dinle.. bunlar “köpekbalığı” değiller.. ”yunus balıkları”..

“yun”..”yun”..”yun”..

Kekeme mi oldum ne ?

İnanınız insan böyle bir durumda “kekeme” de olur.. ”ödü b…..” da karışır..

Evet.. Bir “yunus” ailesi ile birlikteydik.. açık denizin tam da ortasında..

“yunus”lar.. deniz canlılarının en uysalları oldukları bilinmekte.. dahası insanlara hiç bir zaman düşmanca davranmadıkları, daima dostane şekilde yaşadıkları, üstelik de insanlarla oyun oynamayı fazlaca seven bir yapıya sahip oldukları bilinen bir gerçek..

Bu arada; yunuslar Sertaç’la benim çevremde sürekli ve artan süratleriyle daireler çizmeye devam ediyorlar..

Artık büyük ölçüde korkularımı da yenmiştim..

Sertaç’da çok cesur çocuktu doğrusu. .hiç bir şekilde korkmamış, hatta benim de korkmamam için bir an önce motora çıkmalıyız telkininde bulundu..

Ne kadar süre geçti bilemiyorum.. ancak; sadece dakikalarla telafuz edilebilecek sürenin, bana sanki saatler geçti gibi gelmesini sizler de doğal karşılarsınız umarım ?

*****

Neden sonra motora çıkmıştık..

Tam da o sırada yanımızdan geçmekte olan büyükçe bir yunus.. ”motorun tam da hizasına kadar sıçrayıp” Sercan’a doğru da su sıçratmayı başardı..

Üçümüz de sırılsıklamdık artık..

Vee.. katılırcasına gülüyorduk..

Birbirimize baktığımız andan itibaren de! Tekrar “gülüyor”.. ”gülüyorduk”..

O günden sonra da nerede, nasıl ve hangi ortamda karşılaşırsak karşılaşalım..

Biribirimize bakıp :

“gülüyor”.. ”gülüyoruz”..

Ayrılırken de ;

Hiçbir şekilde;

“hoşça kal”.. ya da” güle güle “ demiyor..

“güle güle” ayrılıyoruz..

*****

Sevgiyle kalın..

*****

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
150