Her dönemin, her toplumun büyük insanları vardır. Zor zamanlarımızda dönüp, dolaşıp onları yeniden anlamaya çalışırız. Bunlardan biri de Doğu’nun ve Batı’nın saygısını kazanmış büyük düşünür Endülüslü İbn Rüşd’dür. Bu İslam filozofu 1126 yılında Kurtuba’da bir kadı çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Seçkin bir ailenin çoçuğudur. Her devirde iyi eğitim, ailenin imkânlarıyla mümkün. Genç İbn Rüşd de ailesi sayesinde dönemin en iyi hocalarından ders alarak iyi bir eğitim almış.

Tam bir bilim insanı, düşünür ve filozoftur İbn Rüşd. Tıp, İslam teolojisi, hukuk, siyaset, felsefe, mantık, astronomi ve matematik gibi alanlarda 150’den fazla eseri kaleme aldığı bilinmektedir. Onun, Eski Yunan filozofu Aritoteles’i çok iyi anladığı ve kendi dilinde İslam alemine iyi aktardığı kesin. Endülüslü bu düşünür başta Aristoteles olmak üzere antik dönemin felsefe, kültür birikimini Arapçaya çevirmiş. Sadece çeviri yapmamış, yorumlamış da. Bu çok büyük bir hizmettir. Daha sonra batılı düşünürler bu büyük insanın eserlerini Latinceye çevirerek Aristoteles’i tanıma olanağına sahip oldu. Böylece antik dönemin Akıl Çağı’nın kültür, sanat ve felsefe birikimlerini öğrenme imkânına kavuştu. Eleştirel aklı ve bilimi önceleyen bu büyük filozof, Antik Yunan düşünsel birikiminin Avrupa kimliğinin ortak paydası haline gelmesinde önemli katkılarda bulunmuş.

.

O devirde Avrupa savaş ve yağmalarla uğraşırken, İbn Rüşd ve diğer İslam düşünürleri sayesinde Araplar, Yahudiler Aristoteles’i okuyup tartışıyorlardı. Mezopotamya’da, Mısır’da, Arap Yarımadası’nda, Kuzey Afrika ve İspanya’da yoğun bir düşünce yaşamı vardı. Bu toplumlarda bilim, felsefe, edebiyat ve güzel sanatlar göz kamaştırıcı bir biçimde parlamıştı. Bundan sadece doğu medeniyeti mi etkilenmişti? Elbette hayır. Batılılar da çok şey borçludur İbni Rüşd’e. Batı’nın, antik dönemin düşünsel birikimleriyle tanışmasında ve ardından Rönesans’ın başlamasında İbn Rüşd’ün olağanüstü payının olduğunu söylersek yanılmış olmayız. Onun felsefeye, bilime yaptığı katkıyı anlatmak elbette bu yazının sınırlarını çok aşar. Bugün yaşadığımız problemlere ışık tutabilecek görüşlerine çok kısaca yer verelim.

.

İbn Rüşd’e göre bilgi ile inanç farklı şeylerdir ve birbirinden ayrılması gerekir. Din ve felsefe birbirinden farklı iki hakikate sahiptir. Felsefenin hakikatine akılla ulaşılır, dolayısıyla bilimin ve felsefenin hakikatleri önceliklidir. İbn Rüşd bu söylemleriyle Orta Çağ’ın dinsel bağnazlığını yenerek bugün akılcılık, laiklik, çoğulculuk, hoşgörü gibi kavramların temellerini güçlendirerek Batı’da aydınlanmanın meşalesini tutuşturdu.

Bu Endülüslü büyük adam "ahlak, liyakat, erdem" diyordu. Devletin en asli görevlerinden birinin de erdemli yurttaşlar yetiştirmek olduğunu savunuyordu. Hükümdarlara, devleti yönetenlere "şatafatı, gösterişi boşver. Sade, bilge ve ahlaklı bir hayat sür" diyordu. "Devleti yönetenlerin adaletli, bilgili ve erdemli insanlar olarak topluma örnek olması gerektiğini" söylüyordu.

Tarihte birçok düşünür gibi, o da fikirlerinden dolayı yaşamının son zamanlarını sıkıntılı geçirdi. Kimi kaynaklara göre görüşlerinin İslamiyetin esaslarına aykırı olduğu gerekçesiyle serveti elinden alındı ve sürgün edildi, 1198 yılında da Fas’ta öldü.

İbn Rüşd, o devirde bu günün sorunlarını yaşamıştı sanki.

Ondan da öğrenecek birçok şey var değil mi?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.