Derbent Zaferi’nden Casene Mağarası’na
(1922-2025)
Mustafa Kemal Paşa'nın Musul eyaletini kurtarmak üzere görevlendirdiği Yarbay Özdemir Bey 31 Ağustos 1922'de İngilizlere karşı Revandiz bölgesi Derbent boğazında büyük bir zafer kazanmıştır. Özdemir Bey bu harekâtı sırasında Süleymaniye yakınlarındaki Casene (Cesena) Mağarasını kullanmıştır. İngilizler Türklere karşı uğradıkları hezimetleri asla unutmamışlar; Mustafa Kemal Atatürk'ten ve Türk milletinden her zaman intikam almışlardır. Bunun en son örneğini PKK'nın sözde silah bırakma şovu ile 1922 yılında Özdemir Bey ve Türk milislerin kullandığı Casene (Cesena) Mağarasında Türk tarihini bilmeyenlerin verdikleri fırsatı değerlendirmişlerdir. Çanakkale, Kut'ül Amare ve Derbent zaferleri ile yine İngilizlerin Yunanlıları destekleyerek hezimete uğradıkları Millî Mücadele zaferi onlara unutamayacakları “Türk Yumruğu” olmuştur. Bu Türk zaferleri İngiltere'nin hemen hemen bütün sömürgelerini kaybetmeye başlamasının anahtarıdır. Bu çalışmada terörü doğuran bataklıklarından biri olan İngiltere’nin Derbent/Revandiz yenilgisi Türk’ün ise zaferi anlatılacaktır. Bununla beraber bugünlere geliş sürecinde İngiltere’nin bitmeyen oyunları hatırlatılacaktır.
Misak-ı Millî
Mustafa Kemal Paşa tarafından 1 Mayıs 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki tarihî konuşmasında; “Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-ı millîmiz İskenderun cenubundan geçer, Şark’a doğru uzanarak Musul’u, Süleymaniye’yi ve Kerkük’ü ihtiva eder. İşte hudud-ı millîmiz budur dedik,” şeklinde bir açıklamada bulunmuştur. Atatürk’ün, Söylev’inde de ifade ettiği gibi, bu yerler hem Türklerin yoğun olarak meskûn olduğu bölgelerdir hem de Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı gün Türk askerinin denetiminde kalan yerlerdir. Atatürk, Türklerin denetiminde kalan bu bölgeleri Türk yurdu olarak belirlemiş, bu bölgeleri içine alan sınırı millî sınır olarak tespit edip belgelere de geçirmiştir[1].
Irak Türklerinin Kaderi
Ünlü İngiliz kadın seyyah ve casus Gertrude Bell (Çölün Kızı) (14 Temmuz 1868 – 12 Temmuz 1926), 1. Dünya Savaşı sonrasının Irak’ını kurmuş, sınırlarını cetvelle kendisi çizmiş ve icat ettiği Irak’ın kralını bile bizzat kendisi tayin etmiş bir İngiliz ajanıdır. 14 Ağustos 1921 tarihinde babasına yazdığı mektubunda “Referandum yapıldı ve Kral Faysal (Osmanlı Devletine isyan eden İngiliz işbirlikçisi Şerif Hüseyin’in oğlu) oy birliği ile seçildi, ama Kerkük, Kralın lehine oy kullanmadı. Kerkük’ün içi ve ilçeleri Türkmenlerden oluştuğu, bazı köylerin ise Kürtlerden sakin olduğunu yazmaktadır[2]. Irak’ın kurucusu Gertrude Bell mektuplarında Kerkük’ün Türkmen şehri olduğunu açık bir şekilde vurguladığı da bilinmelidir.
Millî Mücadele ve Yarbay Özdemir Bey (1922)
1922 gerek Türkiye gerekse İngiltere için taarruz yılı olarak tarihe geçecektir. 1 Şubat'ta Mustafa Kemal Paşa “Millî Müdafaa Vekaletine Faysal'ın Irak'ta Hükümet kurmak, İngilizlerin de Musul ilini siyasi manda altında bulundurmak isteği yapılan siyasi faaliyetlerden anlaşılmaktadır” demektedir. Bu sebeple esas alınan Misak-ı Millî sınırları içinde kalan Musul ilinin kurtarılması amacıyla Revanduz bölgesine bir kısım kuvvet gönderilmesi talimatı verecektir.
Bu görev Suriye'de ve Antep Cephesi'nde çeşitli görevler almış olan Kaymakam (Yarbay) Özdemir Bey'e verilecektir. Aşiret Kuvvetleri ile desteklenen Mezopotamya'daki İngiliz birlikleri Türkiye'ye karşı ilan edilmemiş bir savaş başlatmıştır. İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri de taarruzu destekleyecektir. İngiltere 17 Şubat'ta bir karar alarak saldırıda kullanılan birliklerinin süresiz olarak Musul'a yerleştirildiğini açıklar[3].
Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti Genelkurmay başkanlığından emir alan Şefik Özdemir Bey 3 subay 100 erden oluşan bir bölüğü ile 9 Mart 1922 tarihinde Revanduz’a gitmek üzere Ankara'dan hareket etti. 22 Nisan'da Diyarbakır'a gelerek burada cephe komutanı Cevat Çobanlı Paşa ile görüşür. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra Diyarbakır'da Özdemir Bey verilen talimatta özetle şunlar belirtilmiştir:
Özel teşebbüs ile hareket etmesi gereken Özdemir Bey müfrezesi Misak-ı Millî sınırları içinde kalan bölgelerin Faysal tarafından işgaline engel olacaktır, bu amacı sağlamak için en elverişli yer Revandiz bölgesidir. Görevini başarıyla yapılabilmesi için subay ve erlerin aşağıdaki esaslara bağlı kalması şarttır. Aksi takdirde memleket için zararlı sonuçlar verebilir:
-Müfreze ciddi ve sıkı bir disiplin altında bulundurulacak ve eğitimle meşgul olacaktır
-Halkı Türk hükümetine bağlamak için son derece eşit muamele yapacaktır
-Vazife zamanında ve vazife dışında halka iyi muamele yapacak bölge halkının dini inançları taassup derecesinde kuvvetli olduğundan subay ve askerler dini esaslara saygılı kalacaklar ve gerektiği zamanda halk aydınlatılacaktır
-Revandiz de yapılacak yerli teşkilatta halkın ve özellikle aşiret reislerinin düşünceleri sorulacaktır
Yapılacak görüşmelerde İngilizlerin İslam birliğini parçalamak ve bu suretle memleketlerini işgal etmek amacında olduğu ve Faysal'ın da tamamen İngiliz isteklerine göre hareket ettiği açık olarak anlatılmalıdır. Süleymaniye'de bulunmakta olan Nemrut Mustafa'nın (İstanbul’da Kuvvay-ı Milliyecileri ölüme mahkûm eden yahut Malta adasına süren İngiliz kuklasıdır. Daha sonra Süleymaniye’ye kaçmıştır) da kurduğu cemiyetin İngiliz çıkarlarına çalıştığı açıklanmalıdır. Müfreze Hakkâri kanalıyla sıkı ve devamlı irtibatta bulunmalıdır. Bu başarı için şarttır[4].
Özdemir Bey bir Binbaşı 6 teğmen 6 asteğmen bir subay namzedi ve bir hesap memurundan oluşan kadro ile aşiretler arasına girecek ve onlardan topladığı milisler ile Hakkari'den 12 Haziranda başlayan çetin ve yorucu bir yolculuktan sonra 22 Haziran 1922 tarihinde Revandiz'e ulaştı; bölgede ileri gelen aşiretler tarafından sempatiyle karşılandı. Revandiz Türkiye'ye ve Türk idaresine karşı ilgi ve alaka gösteren önemli bir merkezdi. Müfrezenin Revandiz'e gelişi halk arasında çok parlak törenlere sahne oldu, şenlikler yapıldı, etrafta bulunan aşiretler şehre gelerek müfrezeyi ve onun komutanını selamladı, kurbanlar kesildi, dualar edildi. Bölgede Türk hükümetinin zaten öteden beri esmekte olan hâkimiyet atmosferi bu vesile ile daha da yükseldi. Özdemir Bey, derhal bölgede teşkilat kurmaya başladı, daha çok halkın genel istekleri doğrultusunda hareket etti. Uzun süreden beri hükümetsiz olan halk, kısa sürede yeni idareye bağlandı. Revandiz yöresinde halk, Özdemir Beyi Mustafa Kemal Paşa'nın temsilcisi olarak alkışlıyor ve seviyordu. Halk Özdemir Beye Özdemir Paşa (Hâlbuki yarbaydı) demek suretiyle bağlılık göstermekte idi. Özdemir Bey bundan böyle halk nazarında sevilen bir paşa olmuştu. Kimi halk kesiminin gözünde Özdemir Bey, büyük bir din bilgini, hatta şeyhülislam mertebesine sahip biri idi. Özdemir Bey bölgede gün geçtikçe teşkilatını yaygınlaştırdı. Kuzey Irak sahasını aşarak Rumiye Gölünün güneyindeki Lahican mıntıkasına kadar sahasını genişletti. Türk tarafından olan müdafaa-i hukuk gurupları da perde arkasından çıkarak, korkusuzca faaliyetlerine başlamışlardı. Özdemir Bey, Revandiz'de kontrolü ele geçirdikten sonra, Kerkük, Süleymaniye, Akra ve Musul gibi merkezlerde de hissedilir derecede etkinliğini göstermekte idi[5].
Özdemir Bey, bölgedeki aşiretlerin gücünden de büyük ölçüde yararlanarak Akra, Ranya, Erbil ve Köysancak taraflarında kontrolü ele geçirdi. Revandiz ve civarında Türk idaresinin gün geçtikçe genişlediğini gören İngilizler, Revandiz'i uçaklarla bombalamaya başladılar. İlk bombalama 10 Temmuz 1922 tarihinde başlamıştır. 12 uçakla başlayan bu hava saldırısı aralıksız olarak bir gün devam etmiştir. Arazinin engebeli olmasından dolayı İngilizler bu saldırılarda pek başarılı olamadılar; kullandıkları bombalarla halkı sindirmeye çalıştılar. İngilizler hava kuvvetlerini bölgede bir baskı unsuru olarak kullanmaya azami dikkat ettiler. Bu saldırılar sırasında İngiliz uçakları zaman zaman kendisine müttefik olan unsurları da bombalamaktan geri kalmamışlardı. Mesela 15 Temmuz tarihinde İngiliz uçakları, Nasturi (Hristiyan) birliklerinin bir kısmını bombalayıp dağıtmıştı. İngiliz saldırılarının olduğu sırada Özdemir'e bağlı kuvvetlerle halk Revandiz tarafındaki dağlarda toplanarak kendilerini korumakta idiler. İngilizlerin dur durak bilmeyen saldırılarına rağmen, Özdemir Bey, Elcezire Cephe komutanlığından gönderilen 2.000 altın ile çetelerin maaşlarını ödemiş; Şemdinli ile Revandiz arasında 1.400 telgraf direği diktirerek telli muhabere hattını da tesis etmişti[6].
Derbent Muharebesi ve Ortanca Zaferimiz
Batı Cephesi'nde 26 Ağustos'ta Büyük Taarruz başlarken, Özdemir Bey 250 kişilik müfrezesi ve oymaklardan toparladığı yaya ve atlı gayrı nizami birliklerle toplam beş bine yaklaşan gücüyle savaşa tutuşmuştu. Çekirdeğini İngilizlerin oluşturduğu Hintli sömürge askerleri, "Şebbane" denilen yerel Hıristiyan (çoğu Nasturi) milisler ve "Vatani" denilen Faysal'ın kurduğu Irak ordusuna bağlı Arap askerlerden oluşan 7 bin kişilik karışık bir askeri gücü yörede bulunuyordu. Kuvva-i Milliye güçlerinin tek bozuk topuna karşılık düşmanın üç bataryada 12 topu ve çok sayıda makineli ve otomatik tüfeği vardı. Dumlupınar'da kuşatılan beş Yunan tümeni bizzat Başkomutan'ın yönettiği Türk ordusu tarafından 30 Ağustos'ta mahvedilmişti. Tarihimizde "Büyük Zafer" olarak geçen bu tarihsel olayın ertesi günüyse yedi ay önce küçük bir müfrezenin başında yine Başkomutan'ın yönerge'yle büyük bir görevle yolladığı Özdemir Bey iki bin kilometre’den uzakta bir başka mucizeyi gerçekleştiriyordu[7].
Asurlardan beri Ninova'dan İran'a kervan seferlerinde kullanılan Kandil Dağı'nın kuzeybatısından güneydoğusuna doğru uzanan 400 metre dolaylarındaki tarihi geçide yataklık yapan Derbent Boğazı'nın iki tarafına konuşlandırılan top ve makineli tüfeklerin yüksek ateş gücü üç gün üç gece süren ulusal güçlerin saldırılarına karşı çaresiz kaldı. Özellikle gece hâkimiyeti kazanan ve bu sayede İngiliz uçaklarının ve ağır silahlarının baskısından kurtulan mücahitler düşmanı zirvelere doğru sürmüştü. Düşman işbirlikçi unsurlar 31 Ağustos'u 1 Eylül'e bağlayan gece Ranya'daki birliklerinin korumasında boğazdan çıkarak çekilmeye başladılar. İki gece Derbent yakınlarında bir köyde kaldıktan sonra uçakların desteği ve koruması altında Köysancak yönünde çekilmek istediler. Ama Kuvva-i Milliye mücahitlerinin baskını ve yakın dövüşü nedeniyle hava desteği etkisiz kaldı. Cephane yetersizliği nedeniyle daha fazla takip yapılamadı. Böylece beş gün beş gece süren Derbent Muharebesi Batı'daki Büyük Zafer'in ardından ortanca zaferimiz olarak sonradan unutulsa bile tarihe geçti. Üç İngiliz subayının ölümüyle birlikte düşman yüzlerce ölü ve yaralı vermişti. Özdemir Beyin müfrezesi toplam 14 şehit vermişti. Muharebeler sırasında alçaktan uçuş yapmaya yeltenen 4 İngiliz uçağı düşürülmüştü. Ele geçirilen ganimet arasında 6 makineli tüfek ve cephanesiyle birlikte 2 top da vardı. Derbent zaferi yalnız Musul Cephesi'nde değil tüm Kurtuluş Savaşı boyunca Kuvva-i Milliye’nin büyük başarılarından biriydi. Toplam mevcudu tüm neferleri, subay ve diğer personeliyle 250'yi ancak bulan bir küçük müfrezeyle Özdemir Bey'in Revanduz'a gelişinden sadece 70 gün sonra beş bine yaklaşan bir güce ulaşması ve hava kuvvetleri dâhil üstün bir ateş gücüne sahip düşmanı bozguna uğratması inanılmaz bir olaydı. Bu gücün takriben üçte birlik bölümünün başlangıçta İngiliz yanlısı kimi satılgan ağalarınca ihanete sürüklenen Balikan ve Pişdar oymaklarından sağlanması başarının askeri olduğu kadar belki çok daha fazla politik ve psikolojik boyutlarının olduğunu ve arkasında büyük bir örgütçü zekânın ve yeteneğin bulunduğunu gösteriyordu[8].
.....
Yazının devamı için tıklayınız
.....




