Üstelik beynimiz yalnızca düşüncelerimizi yönlendirmekle kalmaz; düşündüğümüz, konuştuğumuz, duyduğumuz ve gördüğümüz her şeye karşılık kimyasallar salgılayarak bu deneyimlere fiziksel bir boyut kazandırır. Her kelime, her görüntü, her ses dalgası, beynimizde bir kimyasal karşılık bulur. Olumlu düşüncelerle dopamin, serotonin gibi mutluluk verici nörotransmitterler salgılanırken, tehdit, endişe veya olumsuzluk içeren düşüncelerle birlikte kortizol, adrenalin ve norepinefrin gibi stres hormonları devreye girer.
Çekememezlik, hasetlik, fesatlık, karamsarlık, korku ve endişe gibi duygular sadece içsel bir ruh hali değil, aynı zamanda bedende yankı bulan “kimyasal fırtınalarında nedenidir”. Kıskançlıkla birlikte salgılanan kortizol, bağışıklık sistemini baskılar, kalp ritmini bozar, sindirimi yavaşlatır. Fesatlık ve öfkeyle artan adrenalin seviyesi, sürekli bir alarm haline neden olur ve kişiyi tükenmişliğe sürükler. Karamsarlık ve kronik endişe, serotonin ve dopamin dengesini bozar. Kişi keyif almayı bile unutacak hale gelir. Uzun süreli korkular beyindeki amigdala bölgesini büyütür, mantıklı düşünmeyi zorlaştırır ve kişiyi olaylara aşırı tepkiler veren bir yapıya dönüştürür.
Beyin bu olumsuz duygulara sadece tepkiler üretmekle kalmaz, aynı zamanda onları bir döngü haline getirir. Çünkü salgılanan her kimyasal, beynin o duyguya daha çok odaklanmasına neden olur. Yani kıskandıkça kıskanacak yeni nedenler üretiriz, korktukça daha çok korkulacak şeyler düşünürüz.
Böylece her düşünce yeni bir kimyasal tepkiyi doğurur ve o kimyasal tepkiler de yeni düşünceleri tetikler. Bu kısır döngü fark edilmediği sürece, bireyin hem zihinsel hem fiziksel sağlığını sinsi bir şekilde tüketir.
Şunu fark etmemiz gerekir ki; eğer hayatımızda anlamlı değişiklikler yapmak, yeni adımlar atmak, potansiyelimizi gerçekleştirmek istiyorsak, beynimizin otomatik çalışan bu güvenlik sistemine karşı bilinçli bir müdahalede bulunmamız temel şarttır. İrademiz devreye girmedikçe, beynimiz bizi sürekli eski düşünce kalıplarına hapsetmeye devam edecektir. Dolayısıyla, zihinsel sağlığımızı korumak ve olumlu bir yaşam inşa edebilmek için dikkat etmemiz gereken bazı temel kurallar vardır:
*Mümkün olduğunca olumsuz düşüncelerden uzak durmaya çalışın.
*Sürekli kötü senaryolarla kurgulanan filmlerden, sizi endişeye sürükleyen haberlerden uzak durun.
*Geçmişte yaşadığınız acı verici olayları tekrar tekrar hatırlamak yerine, onları kabullenin ve birer tecrübe vesilesi olarak düşünün.
*Aşırı dramatik, hüzün yüklü müziklerle zihninizi boğmayın. Bunun yerine ruhunuzu dinlendiren ve umut aşılayan melodilere yönelin.
*Olumsuzluk yayan, sürekli şikayet eden, yüzünden asıklık eksilmeyen insanlarla mesafenizi koruyun.
*Daha çok pozitif düşünen, aklını kullanmasını bilen yüzünden gülümseme eksik olmayan insanlarla bir arada olmaya çalışın.
*Kendinizi gülümsemeye, gülmeye, neşeye davet edin. Gülmek bir tepkiden öte, ruhsal bir ilaçtır. Beyni pozitif kimyasallarla yıkayan eşsiz bir eylemdir.
*Kendinize iyi gelecek şeyleri seçin. Bunu bir lüks değil, sağlıklı yaşamın temeli olarak görün.
*Unutmayın: Beynimizi neyle beslersek onu üretir. İradeyle yönlendirilmeyen Beyin geçmişimizin esiridir…
*Hayatınızın kontrolünü gerçekten elinize almak, daha sağlıklı daha mutlu biri olmak istiyorsanız, önce beyninizi tanıyın, sonra onu bilinçli bir şekilde yönetmeyi öğrenin. Korkuyla beslenen beyin kaygı üretir, umutla beslenen beyin çözüm üretir…
Hafta sonunun; Beynini yönetme iradesine sahip, aklını kullanmasını bilen, faydalı ve mutlu insanların çoğalmasına vesile olması dileğiyle…






Bedeni ne ile beslediğimiz gibi beyni hangi düşüncelerle beslediğimiz de önemli ......