Eylül geldi mi dedin!
Deme.
Önce 30 Ağustos var.
9 Eylül’deki İzmir’in kurtuluşunun kapılarını açan…
26 Ağustos 1922 sabahı, Afyon ovasında top sesleri gökyüzünü doldururken, tarihin en kritik hamlelerinden biri başladı: Büyük Taarruz.
Ve o taarruzun başında tek bir isim vardı: Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk.
103 yıl sonra, bu tarihi günü anmak için yapılan resmi bir paylaşımda Atatürk’ün hem adı hem de görseli silinirse ne olur?
Bunu maalesef yaşadık...
Türk Polis Teşkilatı, sosyal medyada Büyük Taarruz’u anmak için bir paylaşım yaptı.
Ama paylaşımda Atatürk yoktu. Ne görselde, ne metinde.
Kısacası; tarihin öznesini tarihten silme girişimi gibiydi bu.
Düşünün…
Fotoğraf orijinalinde Atatürk’ü içeriyor. Ama özel olarak, çaba sarf edilerek Atatürk kareden çıkartılmış.
Kayalıklar yeniden çizilmiş, duman eklenmiş, figürler korunmuş ama yalnızca Atatürk silinmiş.
Daha da tuhafı, Atatürk görselden çıkartılırken İnönü unutulmuş.
Belki de onun İnönü olduğunu fark edilmemiş.
Bu bir “unutma” değil.
Bu, toplumun hafızasına yapılmak istenen ciddi bir müdahale girişimidir.
Neyse ki, gelen yoğun tepkiler üzerine paylaşım kısa sürede kaldırıldı. Yerine Atatürk’ün yer aldığı bir video ve isminin geçtiği yeni bir kutlama mesajı paylaşıldı.
Hiç kimse, hiçbir makam, hiçbir kurum şunu unutmamalıdır:
Büyük Taarruz’un Başkomutanı Mustafa Kemal’dir.
Kurtuluş Savaşı’nın lideri Mustafa Kemal’dir.
Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk’tür.
Atatürk’süz bir ‘Büyük Taarruz’ düşünülemez.
Atatürk’süz bir kutlama yapılamaz.
Atatürk’ü görmezden gelen hiçbir söylem, bu milletin vicdanında karşılık bulmaz.
Çünkü Atatürk, bir isimden fazlasıdır.
Bu ülkenin özgürlük manifestosudur..
ATATÜRK’ÜN WHATSAPP HESABI
O ilkel şartlarda, iletişim dehasıydı… Telgrafı internet ağı gibi kullanıyordu… Memleketin kılcal damarlarına âdeta e-posta gönderir gibi, WhatsApp mesajı atar gibi telgraf çekiyordu.
Telefon yokken, uydu yokken, resmî dairelerin bile çoğunda elektrik yokken, isimsiz kahraman telgrafçılarımız sayesinde uçan kuştan haberi oluyordu.
Kurtuluş Savaşı'nın sonunda "zaferi nasıl kazandınız?" diye soran yabancı gazetecilere "telgrafın telleriyle" cevabını verecekti.
Sivas Kongresi'ni takip eden "Chicago Daily News" muhabiri Louis Browe şu haberi yazmıştı:
"Bu gece burada gördüğüm kadar iyi işleyen bir telgraf şebekesini ömrümde görmedim. Yarım saat içinde Erzurum, Erzincan, Musul, Diyarbakır, Samsun, Trabzon, Ankara, Malatya, Harput, Konya ve Bursa'yla irtibat halindeydiler. Telin bu ucunda Mustafa Kemal oturuyor, öbür ucundaki komutanlar, mülki idare amirleri onun emirlerini sorgusuz sualsiz yerine getiriyorlardı.."
İngiliz istihbaratı Londra'ya rapor üstüne rapor yolluyordu: "Mustafa Kemal gittiği yerlerde en önce telgraf merkezlerini ele geçiriyor.."
Güya Londra'yı haberdar ediyorlardı ama.. Aslında burunlarının ucundan haberleri yoktu!..
Sirkeci'deki Büyük Postane'nin bodrumunda gizli telgraf merkezi kurulmuştu. İkinci kattaki muhabere salonundan bodruma "çaktırmadan" hat çekilmişti..
Vatansever telgrafçılarımız mesai bittikten sonra binaya sızıyor, yeraltındaki odada gaz lambasının ışığında sabaha kadar çalışıyorlardı.
Anadolu'ya mesaj gitmesin diye kapıda nöbet tutan süngülü İngiliz askerlerinin ruhu bile duymuyordu..
Silah, cephane sevkiyatı, Anadolu'ya geçecek subayların sahte kimlik belgeleri, İngiliz casuslarının isim listesi gibi hayati konularda kesintisiz bir trafik yaşanıyordu..
Direksiyon binasından Mim Mim Grubu'na iletilmek üzere, bazı günler 400'ün üzerinde şifreli telgraf geliyordu..
Mustafa Kemal'in kod adı "Nuh" idi..

30 Ağustos 1922, hiç aklımızdan çıkmaması gereken bir tarih.
Lord Kinross’un değişiyle “Yunan mitralyözlerinin Türk askerini ot gibi biçtiği”, arkadan gelenlerin gözünü kırpmadan arkadaşlarının cesetleri üzerine basarak ateşe atıldığı bir savaş düşünün.
Anadolu’nun kanla ateşle yoğurulduğu, dedelerimizin ninelerimizin toprakla bir olduğu ve sonra o topraktan yepyeni bir ruhun doğduğu yılları düşünün.
Gazi Paşa, Büyük Zafer’den tam 2 yıl sonra Kocatepe’ye geldi.
Tarih 30 Ağustos 1924’tü. Burada yaptığı konuşmada koca bir ulusa öğütler vermiş, Cumhuriyetin temel noktalarını en açık ifadelerle anlatmıştı.
Bugün Cumhuriyet diyen, ulus devlet diyen Atatürk ilke ve devrimlerini benimseyen vatan evlatları İÇ CEPHENİN önemini iyi bilir. Atatürk’ün İÇ CEPHE adını verdiği oluşum MİLLET-MECLİS VE ORDU’dan oluşan bir cepheydi.
“Temel olan iç cephedir.” demişti.
“Bu cephe bütün milletin meydana getirdiği cephedir.” Bu dağılırsa vatan dağılır. Bir an duralım düşünelim. İç cephe nasıl toparlanır. Millet-meclis ve ordu bütünlüğü nasıl sağlanır? Hangi şartlar büyük zaferi getirir? Sadece duralım ve düşünelim.
Büyük zafer bir kez daha kutlu olsun!
Yeni zaferler yakın olsun!..
(Not: Makalemde kısmi alıntılar vardır, alıntılar benim görüşlerimi aynen yansıttığı için altına imzamı atıyor, sahiplerine teşekkürlerimi sunuyorum.)
---
İYİ HAFTALAR
remzidilan_48@hotmail.com




