13. Yüzyılda Selçuklular döneminde Anadolu'nun Türkleşmesinde, Türk Kültür mirasının temsilcileri olan ve Hoca Ahmet Yesevi'nin izinden giden, O'nun düşünce fikirlerini toplumda yaygınlaştıran iki büyük şahsiyetten biri Ahi Evran, diğeri de Hace Bektaşi Veli'dir.

Ahilik, esnaf ve sanatkarların ilk teşkilatı oldu. Ahiliği kuran ve derinleştiren Ahi Evran Türbesi ve külliyesi Kırşehir İlimizde bulunmaktadır. Ahilikte "Doğruluk" esastı, hile yapılmazdı, değerinden fazla mal satılmaz, müşteriye karşı doğru sözlülük, cömert ve merhametli davranmak bir ahlaki alışkanlık haline gelmişti. Ahiler nefisleri için istediklerini başkaları için de ister, ayıpları örter, sır tutar, herkese eşit davranmaya çalışır, nefislerinden başka kimseye de düşman olmazlardı.

Ahilikte Fütüvvetnameler ve fütuvvet ilkeleri sosyal hayatta en önemli unsurlardı. Fütüvvet nedir sorusuna, Hz. Muhammet'in  "sözünde doğru, vefalı, emniyetli, konuksever, iyi işlerde bulunan ar sahibi kişilere verilen addır." dediği ifade edilir.

Türbesi ve Külliyesi Nevşehir İli Hacı Bektaş ilçesinde bulunan Hace Bektaşi Veli de Bektaşiliği kuran bir alimdir. İnsana, İnsan sevgisi temeline dayanan, Allah ile insan arasında gönül köprüsü kuran öğretileriyle bilinmektedir. Çok eskiye dayanan kültürel değerlerimizi  kaybetmeden İslami bilgilerle donatan ve Türk kültürünü koruyan bir anlayışla Anadolu'da Türk varlığının temellerini atmış ve yaygınlaştırmıştır.

Bektaşilik düşüncesi akla, eleştirel düşünceye önem vermek suretiyle insana onur kazandırma yolunu seçtiği için Maturidi, Hoca Ahmet Yesevi ve Ahi Evran ile temelde "her şeyi insanda arar ve ona hizmet etmeyi Allah'a yakınlık olarak" kabul eder. Pir Sultan Abdal "çok keramet var insanda" derken, insana sevgiyle yaklaşır. Anadolu insanının din anlayışında korku yerine Allah Sevgisi ön plana çıkar. Serbest düşüncenin gelişmesiyle de kimse inancından dolayı  aşağılanmaz ve insanlar arasında ırk, dil, din ve mezhep ayrımcılığı yapılmaz..

Aslında Ahilik ve Bektaşiliğ'in birbirine benzer tarafları çoktur ve bu konu bütün bilim insanlarımızın çalışmaları ve yeni ortaya koyacakları tezlerle açıklığa çıkarılması gerekir. Ahi Evran'ın "Her kim bizi şeyh edinse, onun şeyhi Hacı Bektaşi Veli'dir. Ve her kim Bizi görmek ister ise, Hünkarı görsün" yaklaşımı ve bakış açısından, hem Ahi Evran ile Hacı Bektaş Veli arasında sağlam bir irtibatın olduğunu anlıyor, aynı zamanda Ahilik Kurumu ile Bektaşilik arasında güzel bağlar ve ilişkiler kurulabileceğini de düşünüyoruz.

Gülşehirli Aşık Paşa'nın da Bektaşi olduğu, ayrıca  Ahi Evran ile Hacı Bektaşi Veli'nin eskilere dayanan dostlukları da nazarı itibara alındığında, Ahilik geleneklerinin Bektaşilik içinde devam ettiğini kanıtlayabiliriz.  İşte tam bu  noktada çözüm nedir diye düşündüğümüzde Ahi-Bektaş bağlarını perçinleştirmek, güç birliği yapmak ve sinerji yaratmak için Ahi-Bektaş Platform kültürünü geliştirmek ve  Ahi Bektaş Platform Projeleri üretmek gerekiyor. Bu konuda Kültür Bakanlığı'na da büyük görevler düşüyor. Bektaşilik de görülmek, nasip almak, ikrar vermek, cemde ona hizmet, her hizmet sonunda car çalmak, ferraşın yer süpürmesi, salavat getirerek meydana girmek, sağ elin kalp üzerine getirilerek hafif eğilme duruşu, duvazların okunması, on iki imamın adlarının sayilması, niyaz ve telkinde bulunma vb. benzerlikler Ahilik kurumunda da vardır. Örneğin: Ahilik törelerinde tuzlu su, Bektaşilerde ise duru su ve tatlı şerbet içilmesi önemli bir benzerliktir. Su, duruluğu bakımından ilme, hikmete, ezeli istidada işarettir. Her şeyin sudan yaratılmış olması inancı Ahilikde ve Bektaşilik'te de vardır. Tuz, aslında adalet ve faziletin işaretidir. Bunun için Türk Halk kültüründe "Tuz Ekmek Hakkı" anlamlı deyimi gelişmiştir. Şalvar giymenin anlamı iffet alametidir. Bel bağlamak, yiğitliğin ve halka hizmet etmeyi ifade eder. Yola hazırlanan canlara bundan dolayı peştamal bağlanır.

Kısaca ifade etmek gerekirse, Ahilik'te Fütüvvet giysisi "Şalvar" iken, Bektaşilikde tasavvuf giysisi "Taç" dır. Fütüvvetden maksat, aşağılık sıfatlardan kurtulmak, tasavvuf da ise yüceliktir. Bundan dolayı kudreti varken affetmek, devleti varken tevazuda bulunmak, varlık halinde cömertlik etmek, minnetsiz ihsanda bulunmaktır. Fütüvvet erkanında şeyh ikrar verirken, ya da görgü işlemi yürütülürken, "Kimin kimde hakkı varsa, ya helal etsin, yahut  hakkını dileyip istesin!.." telkini, Bektaşilik'te görgü sırasında Dede'nin söylediği "Ey Erenler! El gövdenin kaşındığı yeri bilir. Bu canları meydanda nasıl bilirsiniz? Haķkı olan talep etsin" anlayışı, yani "Rızalık Alma veya Rızalık Lokması" da Ahilik kurumundaki gibidir. Ahilerde şeyh cemaate, ikrar veren can ile ilgili olarak, "söylenecek sözü, edilecek itirazı olan varsa, önce söylesin, dile gelsin, çünkü tezkiye ikrardır" der.

Bektaşilik'te de  yılda bir kez tezkiye töreni olup, buna "Baş Okutma" derler. Görülme, nasip alma, el alma, cumalıktan geçme adı ile anılan dini törende ikrar veren Dede: "Gelme gelme! Dönme dönme! dönen canından veren malından" der iken, aynı durum Ahilik'te "Tanrı lanet etsin ahdini bozana!" denir. Bektaşi ve Ahilerde "Ser verir sır vermezler" kanısı halk arasında yaygın durumdadır. Ahilerde bel bağlamak, sofra çerağ, taç ve alem de vardır. Fütüvvetnamelerde yer alan hırka, iman, namaz, kıble, tekbir, tövbe, kırk makam, yol ilke ve hükümleri, ebced de, hem Ahilik'te  hem de Bektaşilik'te yer alır.

Bektaşilerdeki görgü öğretisi sırasında, Ahilerin "vakti kim bel bağlayasın veya mürit tutanda, Hak Teala kabulnkıla, kavlulhu taala" duası, "Namazın niyazın kabul ola, Hak kapısına yazıla, Hak Taala kabulnkıla ..Hu.." denir. Bektaşilik'teki "Tığ-ı Bent" bağlayarak "Allah, Muhammed, Ali" adına üç düğüm vurma işlemi, Ahilerdeki "Şedd kuşanma" ile aynıdır. Bu benzerlikler çoğaltılabilir.

Sonuç olarak, Ahilik'te de Bektaşilik'te de temelde düşünce "karanlığına ışık tutma ve insanlara yol gösterme" vardır.  Yetmişiki milleti bir görmek, nefsine ağır geleni hiç kimseye uygulamamak ve empati yapmak, ilim, irfan ve insanlık sevgisi ve sevdasıyla toplumu kaynaştırmak, birlik ve dirliği sağlamak bakımından Ahilik ile Bektaşilik aynı temel kültürel değerler üzerinde kurulmuş cevherlerdir.

Bu cevherlere sahip çıkalım. Değerlerimizi ilk önce kendimiz anlayalım, ölçelim,  biçelim ve sonra da uygulayalım.. Gerçek hakikat ve doğruların kalbimizde ve vicdanlarımızda olduğunun farkında olarak, toplumda farkındalık yaratalım...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.