Zekât, İslam olmak için yapılması gereken şartlardan birisi olup, arınma, bereket ve övme anlamlarına gelirken ayrıca genel itibariyle sahip olunan malın belli bir bölümünün ihtiyaç sahiplerine dağıtılması olarak yorumlanır ve zekât verecek kimsenin Müslüman, hür, akıllı ve ergen olması gerekir. Bakara suresi 110. Ayeti kerimede,

Siz namazı hakkıyla kılmaya bakın ve zekâtı verin! Kendi nefsiniz için her ne hayır yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Muhakkak ki, Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir

denilmektedir. Zekâtın arkasındaki gaye sahiplendiğimizi Allah rızası için verme sonucu terk etmek olduğundan, Zekât karşımıza, Allah için gayrıları terk etmek olarak çıkar. Benim dediğimizin terkiyle Allah’a kulluk etmektir. Kulluk, İslam olan tevhit üzerine yaşamak, tevhit ise Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet olduğundan zekât, bizi Allah’tan başka ilah olmadığına şahit kılmayanların terkidir. Buna, Allah’a kulluk yapmamıza mâni olan kulluk yaptıklarımızın terkiyle, kulluğu yalnız Allah’a yapmak diyebiliriz ki işte o zaman gerçekte zekât vermiş olarak zekâtı tamamlamış oluruz. Aksi halde kulluğumuzu Allah’tan gayrılara yaparken sadece mal veya paramızın bir kısmını vermiş olmak zekâtı bir yönüyle amel ederek noksanlaştırmaktır. Bakara suresi 277. Ayeti kerimede,

İman edip iyi işler yapan, namazı dosdoğru kılıp zekâtı verenlerin Rableri katında elbette mükafatları vardır. Onlara hiçbir korku olmadığı gibi, onlar mahzun da olmazlar

buyrularak bu gerçeğe dikkat çekilir. Ayet bizlere, “Zekâtı verenlerin Rableri katında elbette mükafatları vardır.” demektedir. Zekâtı vermek, kulluğu yalnız Allah’a yapmak olduğundan Allah Kendisine kulluk yapanları yine Kendi katında mükafatlandıracağını beyan etmektedir. İslam tevhit, tevhit ise Allah’a kulluk olduğundan kulluğu anlamamız gerekmektedir. Kulluk, sevmek, zikretmek, muhabbet etmek, hizmet etmek, bilmek gibi yaratılışımızda bulunan özelliklerimizi Allah’a yöneltmek sonucu Allah’ı sevmek, zikretmek, muhabbet edip hizmet etmek gibi tüm vasıflarımızla kendimizi Allah’a tâbî kılmaktır. Bizler, malımızı, mülkümüzü, parayı, şan, şöhret, makam, mevki, evlat, eş gibi kısaca dünyalık olan her ne varsa bunları Allah’tan ayırarak seviyor, zikrediyor, muhabbet ediyor ve bunlara hizmet ediyorsak, kulluğumuzu Allah’a değil nefsimize yapıyoruz, Allah’ın bizi kendisine kulluk yapalım diye yaratmasıyla verdiği kulluk yapılacak özellikleri, Allah’ta değil gelip geçici olanlarda kullanıyoruz demektir. İşte bu sebeple, zekât ancak kulluğu gayrılardan alıp Allah’a yapmakla tamamlanır. Buna Allah’tan başka ilah olmadığına şahit olmamıza engel olanları tövbe etme sonucu aradan çıkartmak dersek doğru tanımlama yapmış oluruz. Tövbe suresi 11. Ayeti kerimede,

Fakat tövbe ederler, namaz kılarlar ve zekât verirlerse onlar da din kardeşlerinizdir ve biz, bilen topluluğa ayetlerimizi açıklar, bildiririz

denilerek bu gerçek vurgulanmaktadır. Zekâtın İslam’ın şartlarından birisi olmasının sebebi, zekâtı tam anlamıyla vermeden Allah’tan başka ilah olmadığına şahit olunamayacağındandır. Bu sebeple zekât sadece sahiplendiklerimizi vermek değil, sahiplenmeyi terk etmektir. Zekât verecek kimsenin Müslüman, hür, akıllı ve ergen olmasının gerekliliği bundandır. Sadece Müslüman yani İslam olmaya yönelmiş olan zekât verebilir çünkü onun gayesi Allah’a kulluktur. Hür olmak, kendi isteğimizle gönülden Allah’a yönelmek, akıllı olmak, akletme özelliğimizi Allah’a yöneltmek, ergen olmak ise yaşantımızı Allah’a yöneltmiş olarak yeniden düzenlemektir. Yaşamı sadece tek taraflı dünyalıklardan ibaret zannıyla dünyada dünya için yaşamaktan ibaret zannederek insanî değerlerini kendisine zulmetmekte kullanan anlayış, kendisini kendi nefs-i emmaresine köle yapmış, aklını emmareye tâbî kılma sonucu şirk içinde olmayı doğru gören ve yaşamı her anında nefsin zulmüne hizmet içinde geçiren kişi, hiçbir zaman zekât vermeyen ve zekât vermek olan Allah’a kulluğu inkâr edendir. Fussilet suresi 7. Ayeti kerimede,

Öyle kişilerdir onlar ki zekât vermezler ve onlar, ahirete inanmayanların da ta kendileridir

denilerek bu tip kişiler tarif edilirler. Bunların kendi şirk olan benlik, ego ve kibir üzerine olan halleri içinde yine kendi gurur ve kibirleriyle birlikte egolarını kabartıp yücelttirmek için, ihtiyaç sahiplerine para yardımı yapmalarının kendilerine değil sadece yardım edilen kişiye faydası olur. Onlar, Allah’a olan inançlarında ve ibadetlerinde samimi olmayanlardır. Onlar, Allah’a inanıyorum deyip ibadet ederken bile ibadetleri Allah’a kulluk için değil nefs-i emmarelerine kulluk için yapıp her ibadette şirklerini arttırarak kendilerine zulmetmeye devam edenlerdir. İşte onlar, zekât adı altında para verirken dahi gerçek anlamda zekât vermezler ve ahirete yani yaptıklarının hesabını verecek olmalarına gönülden inanmayanlardır.

Nedir bizi yaşamın içinde, her görülende, Allah’tan başka ilah olmadığına şahit kılmayan?

Seviyor oluşumuzu, Allah için değil nefsimiz için kullandığımızdan dolayı Allah için değil nefsimiz için seviyor oluşumuz. Zikredişimizi, muhabbet edişimizi, bilişimizi, hizmetimizi Allah için değil nefsimiz için yapıyor oluşumuzdan dolayı anlayışımızın tevhide değil de benliğimize, şirkimize tâbilikle, anlayışa bağlı olan yaşamın içinde bulunuş hallerimizin hep ikilikten yana çalışmasıdır. Görüş, benlik olan egoya tâbî olunca gördüğü hep benlik olan ikincillik olduğundan gayrılık zannıyla bulunur da neye baksa görülen gayrı olur. İşte gayrı görüş hiçbir zaman bize gerçeği göstermeyecektir. Zekât, gayrılık üzerine ikilikten oluştuğu için ikilik olan şirk barındıran anlayışımızı terk ederek tevhit anlayışını oluşturmaktır. Görüş, gayrı görmekten, tevhit görmeye dönüşmedikçe Allah’tan başka ilah olmadığını görmek olan İslam olmak mümkün değildir.

Zekât, Allah’ı yedek ilah yapmaktan alıp, ilahın kendisi yapmaktır.

Bu sebeple bizler, Allah’tan gayrıları hayatımızda öncelik yapamayı bırakıp, Allah’ı hayatımızda öncelik olan ilk yapmadıkça zekât vermiş olamayacağız. Hayatımızda Allah, sadece aklımız, malımız, paramız, makamımız, şöhretimiz, eşimiz, çocuklarımız, anne ve babamız ve akrabalarımız kısaca öncelikli olarak güvendiğimiz her ne varsa tümü yetersiz kalınca aklımıza geliyor ve zikrediyorsak bizim için Allah yedek ilahtır. İşte bu yüzden Allah’ın bize verdiği nimetler olan tüm bunları fitneye cevirmiş oluyoruz da İslam oluşumuza engeli yine biz kendimiz çıkartıyoruz kendimize. Zekât, hayatımızın içinde Allah’ın her alanda ve her koşulda önceliğimiz olmasıyla gerçekte verilmiş olunur. Zekât benliğin terki olduğundan benlikle yapılan hiçbir şey İslam üzerine olamaz !..

ozkan.gunal@emekyayinevi.com

http://www.emekyayinevi.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Arif demirel 6 yıl önce

hocam çok faydeli bilgiler. hakkınızı helal edin. çok emeğiniz geçiyor.