Yollar ayrılmayı görsün. Düşüncelerin değiştiğini, gönüllerin ters yüz olduğunu o zaman göreceksiniz. Gözden uzak olan gönülden de ırak olurmuş.

Eğrisiyle doğrusuyla basit görülen kıssalar, gerçeği en kestirme yoldan gözler önüne sermeye yetmektedir.

Sema ve Derya.. İsim olarak da biri diğerinin tamamlayanıydı. Can ciğer dostlardı. Yedikleri içtikleri ayrı gitmiyordu. Birisi, yeni bir kıyafet çıksa, üzerine denerken iki tane almayı düşünürdü. Turfanda meyve çıksa, alıp ilk defa onunla yemeyi düşünürdü. Bir sevgi, bir coşku sergileniyordu. Birbirlerine hitap ederken birbirlerini kırmak şöyle dursun, üzerlerine gölge gibi düşecek sözlerden şiddetle kaçınıyorlardı. İncinmek ve incitmek dünyalarında yer almıyordu.

Kader onları evlenmeye doğru itti. Aynı kurumda çalışan iki memur arkadaşla hayatlarını birleştirdiler. Geçen süre içerisinde memurlardan biri çalıştığı işyerinde kısa sürede Genel Müdürlük koltuğuna oturuverdi. Değişmez denilen tavırlar değişmeye başladı. En kötüsü de insan gönlünde bir daha kapanmamak üzere yaralar açmaya başlayan hitaplar gelişmeye başladı.

Kocası Genel Müdür olan Sema adeta yer yüzüne yıldırımlar düşürmeye başlayan bir gökyüzüne dönüşmüştü. Her seslenişi bir gök gürlemesi, her dokunuşu bir yangın sonrası gibiydi. “Derya’cığım şunu alır mısın?” şeklindeki ifade “Şunu al?” şekline dönüşmüştü. Derya artık Sema’nın gözünde her şeyi yapmaya amade kılınmış bir memur gibi görünüyordu.

Görüntü ve ifadeler Derya’nın canını iyiden iyiye sıkmaya başlamıştı. Sebebini sormalıydı. Ve sordu :

- Sema ne oldu? Bende mi bir şey var? Ağzından dökülen her ifade yerine getirilmesini istediğin bir emir mahiyetinde. Oysa ben senin memurun değilim. Hitaplar mı değişti yoksa sen mi değiştin?

- Değişen bir şey yok. Sana öyle geliyor.

- Farkında değil misin insanları kırdığının? Kasten mi yapıyorsun?

- İnan ki kasıtlı yapmıyorum. İsteyerek yapmıyorum. Kırıldığını da bilmiyorum.

İnsanları kırmak için kasıtlı davranmaya gerek var mı? İnsan, tabancanın tetiğine dokunduğu zaman isteyerek yapmadım diyebilir mi? Kurşunu yiyen insanın öleceğini bilmiyordum diyebilir misin? Kurşunun görevi, dokunduğu yüreği yakmak, girdiği bedeni yıkmak değil mi? Bilmeden de dokunsan, kasten de dokunsan, karşındaki insanın yıkılacağını düşünmemiz gerekecektir. İsterseniz gönüllerin Sultanına, Hz. Mevlana’ya kulak verelim.

“Şu birbirimizden üstün olma davası ne. Bu üstünlük iddiası da ne? Sonucu, hepimiz de bir sarayın kapısındayız.." 

... 

Ne de olsa ölümlü dünya

Ne fırtınalar kopar göremezsin içini

Geriye dönüşü yok kırma insan kalbini

İnançla okuduğun kitabın ne diyor bak

'Dostuna iste kendin için istediğini' (Dermanî)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.