Bazı insanlar bu fani dünyada bize bahar yüzü göstermediler ama biz, bahar yüzlü çok insan gördük. Bedene hapsedilmiş ruhların sıkıntıları oluyor. Eğer ruhunuz özgürse hayatınızdaki her şey çok farklı oluyor.
Ben, özgür ruhlu bir insanım. Her şeyden şikâyet eder görünürüm ama hayata genel bakışım pozitiftir. Güzellik, iyilik istediğim içindir bütün şikâyetlerim. Bir şeyler düzelsin isterim, düzelir veya düzelmez, ben gülümserim…
İsyanımla birlikte gülümseyişim bazı insanlarda karşılık bulur. Bu insanlar genelde çok çok iyi insanlar olur. Beni methederler, ben de kendilerine ‘Ben aynayım, bende gördüğün her güzellik sana ait olandır. Sende olmayanı bende görebilme şansın yok, zaten istesen de göremezsin’ derim ve bu bir gerçektir aslında…
İnsan, insanın aynısı değil sadece aynasıdır. Gülersen aynadaki sana güler, kızarsan aynadaki sana kızar. Aynadaki iz düşümüdür. İz düşümü tamam da bir de öz düşümü vardır. Bazı insanlarda iz düşümünüzü değil de öz düşümünüzü görürsünüz. Aynı şeyi o insanlarda sizde görürler.
Geçen mahallemizin renkli simalarından ‘Simitçilerin Kızı Nuriş Ablam’ bizi daha önce hiç karşılaşmadığımız, birbirimizi sadece Facebook ‘tan tanıdığımız Özcan Abimizle bir araya getirdi. Bize bir çilingir sofrası kurmuş, bizi davet etti. Eeee ‘davete icabet etmek gerekir’ dedik ve çilingir sofrasında anahtar-kilit, kilit-anahtar çelişkisini ortadan kaldırmak için iki ev ötede Nuriş Ablamın evine geçtik.
Bir gün önce Nuriş Ablamın evine uğramış, Özcan Abiye ve ailesine ‘hoş geldin’ demiştim. Özcan Abiyle üç yüz yıldır tanışıyormuş gibi kucaklaştık, birbirimize hal hatır sorduk, bir çekirdek muhabbet yaptık. Yarın akşam görüşürüz diye ayrıldık.
İşte bir sonraki günün akşamı da buluştuk. Yine aynı sıcak kucaklaşma… Özcan Abim, Facebook arkadaşı falan değil sanki gurbetteki yakın akrabam…
Hemen oturduk sofraya… Hanımlar arı gibi çalışırken, biz de rakıları koyduk bardaklarımıza… Balıklar hazırmış zaten, hemen tabaklara servis edildi. Biz Özcan Abimle daha önce hiç kullanılmamış, süngerlerin kralı Akdeniz Petek Süngeri gibi rakıyı çekmeye başladık. Özcan Abim, Trakyalı… Tekirdağ Şarköylü… Rakıyı çektikçe, çıkıştan sonraki ilk düzlüğü bulmuş yarış atı gibi açılıyor… Masada büyük olarak bir Özcan Abim vardı, bir de büyük yaş üzüm Tekirdağ rakısı… Sonlara doğru eşiyle birlikte genç komşumuz Umut da katıldı aramıza… Biz kalabalık sofraların insanlarıyız, değmeyin keyfimize…
Biz, Özcan Abimle birlikte yolu tutmuşken büyük yaş üzüm Tekirdağ Rakısı dayanamadı bize ve bitti. Gelsin yenisi falan derken saati gece yarısına getirmişiz. Gün bir sonraki güne devrilmiş, millet pavyondan çıktı çıkacak; bereket bizde o ayaklar yok.
Çocukluğumuzda uçurduğum, beni mutlu eden altı köşe gibi olmuşum. Neyse ki; ipi kopmuş altı köşe gibi olmak da var bu işlerin sonunda…
Özcan Abim, bizim aileden… Vedalaştık… Randevulaştık…
Trakya ‘ya bir çıkarma yapacağız… Tekirdağ Şarköy ‘de sabahlar olmasın gari…
Şimdiden antrenmanlara başladım ben… Olayı deplasman gibi düşünmeyin… Özcan Abimin evi bizim evimiz, yurdu bizim yurdumuz. Adam bizi öz yurdu olan gönlüne koymuş. Daha ötesi yok bunun…
‘Gönüller karşılıklı’ derler, tam da bu işte… Ben hayata Özcan Abimin gönül penceresinden bakıyorum, Özcan Abim benim gönlümün penceresinden…
Nuriş Abla, eline, emeğine, yüreğine sağlık…
Bizim yapabileceğimiz tek hırsızlık ‘hayattan gün çalabilmek’ idi… Senin kurduğun çilingir sofrasının sayesinde hayattan bir gün çaldık, biz de işte...
Biz, kanatsız melek olan insanların evlatlarıyız…
Babanı sırtında taşıyıp bir tek rakı içirip tekrar sırtında evine götüren Koreli Mehmet ‘i de Simitçi Hüseyin ‘i de anmış olalım bu vesileyle… Onlar bizim cennetlerimizde yaşıyorlar…
Şimdilerde en çok ihtiyacımız olan temenni ile bitirelim; onların sağlıklarında yaşattıkları, yaşasın iyilikler, yaşasın güzellikler…
İsmail abicim Özcan'ı çok iyi tanıdığım icin, senin mert yürekli temiz kalbin güler yüzün için Özcan'ı seninle tanıştırdım, çok ta mutlu oldum. Hayatta Özcan ve senin gibi çok iyi insanların olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum