TDK, liyakat için “Bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu, değim” diyor.

Bu tanımdan hareketle konuyu şöyle açabiliriz.

Liyakat, bir kişinin iş, görev veya pozisyon için uygun olup olmadığını belirleyen bir kavramdır. Kişinin nitelikleri, yetenekleri ve deneyimleri gibi faktörlere dayanarak değerlendirilir ve kişinin belirli bir görevi yerine getirme kapasitesini belirlemeye yardımcı olur.

Liyakat öne çıkarıldığında sizin talip olduğunuz ya da birilerinin sizi uygun gördüğü iş için yeterli olup olmadığınızı belirleyen şeylerin, o işin gereklilikleri ile ilgili olduğu net bir şekilde görülür.

1990’ların sonunda Bursa Büyükşehir Belediyesi huzurevinde çalışırken bir dönem “Toplam Kalite” çalışmalarında “dokümantasyon sorumlusu” olarak görev almıştım. Kalite çalışmalarında görevli arkadaşlarım ve diğer paydaşlarla beraber görev yapacak personelin görev tanımları ve sahip olmaları gereken özellikleri tek tek tespit etmiştik. İdarecisinden, “Kapı Kontrol Görevlisine” kadar…

Türkiye’de siyasette aktif rol almanın, aşama kaydetmenin çoğu zaman ne gibi kriterler gerektirdiği, hatta belki de gerektirmediği düşünüldüğünde bir huzurevi için fazlasıyla titiz davranmıştık belki. Ama yapılması gereken tam da oydu. Çünkü tek hedefimiz, “insana” verilecek hizmetin kalitesiydi. O günlerde huzurevinde yaşayan sakinlerimizin hayat kalitesine ve güvenliğine katkı yapacak insanlarda sayfalar dolusu özellik olmasını “şart” koştuğumuz aklıma gelince şunu düşünürüm hep.

Hepimizin, tüm vatandaşlarımızın hayat kalitesine ve güvenliğine katkı yapması, bunu geliştirmesi beklenen insanlarda bizim aradığımız ya da onları göreve getiren iktidar sahiplerinin aradıkları özellikler ne kadar liyakate dayanıyor?

Bunun koca bir soru işareti olduğu ortadadır.

Liyakat, ayrıca, adalet, eşitlik ve fırsat eşitliği gibi değerleri yansıtır. Liyakate dayalı işe alım, terfi ve atama süreçleri, inanç, cinsiyet, yaşadığı bölge, fiziksel şartlar, sosyoekonomik durum vb. gibi işe değil bireye has özellikleri belirleyici olmaktan çıkarıp ayrımcılık yapılmasını önler. Bu sebeple, liyakat ilkesi, toplumsal birlikteliği ve toplumsal adaleti sağlamak için önemli…

Ayrıca, bu ilkeyi hâkim kılmak, her sahada performansı ve verimliliği de arttırır. Bir kişi vasıflarına uygun bir pozisyonda çalıştığında, işini daha iyi yapar ve daha yüksek bir performans sergiler. Dahası, her bir vatandaş, liyakatin dışında hiçbir faktörün önemli olmadığı bir düzende yaşadığını bilir ve “liyakat sahibi olmak için” gayret eder, çalışacağı sahada yetkinlik belgesi/diploma alarak kendini yetiştirmeye çalışır.

Tersi yapılırsa işleyen sistemin çökmesi kaçınılmazdır.

Aksi uygulamaların maliyetini çeyrek asra yaklaşan yakın zaman diliminde yoğunluklu olmak üzere -her anlamda- net olarak gördük. Bunun da ötesinde sonuçlarını ve yol açtığı acıları her sahada yaşadık, yaşıyoruz.

Liyakat ve hukuk hâkim olmadığı için “işe insan” prensibi, “insana iş” ucubesine evrildi.

Tam da bu yüzden, vatandaşa hizmet etmekle memur bakanlarımızdan biri, çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebinde bulunan görme engelli bir vatandaşımıza yakın zamanda “Gözlerin görmüyor, sana iş vermişiz, daha ne istiyorsun?” deme cüretini gösterebilmiştir.

Eğer o insanı bahse konu olan işe vasıf ve kabiliyetlerinden dolayısıyla liyakatinden dolayı değil de “mağdur” olarak gördüğün için almış ve bunun karşılığında sana “kölelik” yapmasını bekliyorsan ahlak açısından problem sendedir. Beri yandan “işe almayı, vasfı ne olursa olsun mağdur hatta kendinden gördüklerine ulufe dağıtma” olarak görmek de bu yüzyıla yakışmayan bir bakıştır. Bu yaklaşım, her iki yönden de “ilkeldir.”

Oysa bütün hedef, her bir insanımızı yetenekleri ve yapabilirlikleri doğrultusunda donanımlı kılmak ve sosyoekonomik anlamda “üreten bağımsız bireyler / hür vatandaşlar” olmalarını sağlamaktır.

Sahi! “İşi ehline veriniz!” sözünü kim söylemişti?

Düşünün! Düşünmek güzeldir!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.