Zelenski kendi kimliği ile birlikte direnen devletini dünyaya tanıtırken, Ukrayna devletinin kurulu bulunduğu eski toprakların zamanında düşmanlarla çevrilen bir bölge olduğunu ve burada yaşayan halkların tüm saldırı ve işgal girişimlerine karşı çıkarak, kendi bağımsızlıklarını elde ettiklerini ve bu çizgide kazanılmış olan haklarını sonuna kadar savunarak, ülke ve devletlerine sahip çıkacaklarını tüm konuşmalarında dile getirmişlerdir. Zelenski basın toplantılarında açıkça birçok savunmayı dile getirirken, onu destekleyen İsrail elçisi de Ukrayna’daki durumun İsrail’in durumuna çok benzediğini önümüzdeki dönemde halk kitlelerine dağıtılacak silahlarla Ukrayna ülkesi de tıpkı bugünkü İsrail gibi bir savaş alanına dönüşeceğini açıkça ifade etmiştir. Ukrayna’nın sonuna kadar direneceğini ve hiçbir biçimde barışa yanaşmayacağını resmen açıklayan cumhurbaşkanlığı temsilcisi savaşın uzun süreceğini ve bazı dönemlerde savaş dursa bile zaman zaman kısa aralıklarla savaşların devam edeceğini söyleyen İsrail elçisi, güvenlik sorunları ve kendi savunma girişimlerine Ukrayna halkının tıpkı İsrail halkı gibi uyması gerektiğini de söyleyerek savaşların savaş alanlarında kazanılması gerektiğini kesin olarak söylemiştir. Ukrayna’yı NATO’ya almak isteyen ABD kendi ülkesindeki Ukrayna lobisini bu ülkeye yardım edilmesi için harekete geçirmiştir. Rusya’nın Ukrayna’da uyguladığı saldırıları tam anlamıyla bir soykırım olarak açıklayan Amerikan yönetimi önümüzdeki dönemde Ukrayna sorununun çözüme kavuşturulması için harekete geçildiğini kamuoyuna duyurmuştur. Savaş isteyen çığırtkan merkezlerin dünya barışını tehdit etmelerine izin verilmeyeceğini söyleyen Ukrayna yönetimi ABD’nin Truva atları olarak isim takılan Baltık ülkelerinden doğru dürüst yardım gelmediğini de resmen açıklamıştır. ABD başkanı J.Biden Rusya’yı soykırım uygulayıcısı faşist bir devlet olarak suçlarken, NATO üyesi ülkelere de savaşa karşı ilgisiz kalınmaması gerektiğini belirtmiştir. ABD’de etkin olan Ukrayna ve Hazar lobilerinin devreye girmesiyle birlikte, Ukrayna halkının her türlü yiyecek, giyecek ve barınma gereksinmelerinin karşılandığı yardım organizasyonu giderek daha da güçlenmiş, Rus katliamının gerçek anlamda bir soykırıma dönüşmesi önlenmeye çalışılmıştır. Ukrayna’nın Büyük İsrail’e dönüştürülmesinde Amerikan ve Avrupa Yahudi lobilerinin de çok etkin destekleri olmuştur.

Eski Sovyet hinterlandının sosyalist imparatorluk dağıldıktan sonraki durumuna bakıldığında burada çeşitli Hıristiyan devletlerin kurulmuş olduğu görülmektedir. Ukrayna’nın tam ortasında yer aldığı bugünkü özgürlük ortamında diğer devletler ile birlikte Ukrayna Cumhuriyeti de yer almakta ve geleceğin haritalarının yeniden gündeme geldiği bugünkü aşamada bu Hıristiyan devletin başkanı açıkça büyük İsrail planından söz etmekte ve böylesine bir Yahudi yapılanma üzerinden Doğu Avrupa’nın yeni yapılanmasında açıkça Büyük İsrail projesine başkanı olduğu Hıristiyan devleti kilitleyerek yüzünü dönmektedir. Hıristiyanlığın ikinci büyük din olarak ortaya çıktığı Milat yılları sonrasında Hıristiyanlık genişlerken ve yayılarak dünya kıtaları üzerinde yayılırken Orta Doğu bölgesinden kuzeydeki Hazar havzasına doğru önemli bir Yahudi nüfus göçü yaşanmıştır. Buralara doğru göçler genişlerken o bölgelerin geçmişten gelen halkları ile Yahudi toplulukları karşı karşıya gelmiş ve bu bölgelerde uzun süre çatışmalı ve savaşlı yıllar geçmiştir. Böylesine kavga dönemlerinde Hazar gölünün doğusunda yaşayan acem halkları Yahudi ve Musevi kökenli gruplara sahip çıkarak onları desteklemiş ve Hazar bölgesi üzerinden Yahudi ve Musevi kökenli halkların var olmalarını ve zaman içerisinde Hazar bölgesi ile bütünleşerek ayrı bir gruplanma süreci tırmandırmışlardır. Bu çerçevede iki bin yıllık süre içinde Yahudiler ve Museviler Doğu Avrupa üzerinden önce Avrupa ve sonra da Amerika ile Afrika kıtalarına göç etmişler ve bütün kıtalar üzerinde yeni yaşam düzenleri oluşturarak, bugünkü çağdaş dünyanın oluşum süreci içinde üzerlerine düşen misyonları yerine getirmeye çaba göstermişlerdir. Hazar bölgesini merkez yapan Yahudiler ve Museviler daha sonraki yıllarda önce Rusya ve Orta Asya topraklarına dağılmışlar, daha sonraki aşamada da Doğu Avrupa topraklarına dağılarak batıya yönelmişler ve İngiltere’ye kadar bütün Avrupa kıtasına dağıldıktan sonra Kristof Kolomb sonrasında da Amerika kıtasına ve bu kıta üzerinden de bütün denizlere ve okyanuslara dağılarak, yeryüzü haritası üzerinde barındıkları sahil şehirleri ve limanlar üzerinden hegemonya düzenlerini oluşturmuşlardır.

Türkiye Cumhuriyeti  cumhurbaşkanlığı forsu üzerinde yer alan on altı yıldız Türklerin tarih boyunca kurdukları imparatorlukları simgesel olarak günümüze kadar taşıyarak bugünlere getirmesi dikkate alınırsa, Hazar denizi etrafında kurulan Hazar İmparatorluğunun tarih sahnesine çıkışında Şaman dinine inanan Türk boyları önemli roller almış ve tarih boyunca iki yüzden fazla devlet kurarak dünya tarihinde geniş yer alan Türkler, dağıldıkları coğrafyaları da Türk toprakları konumuna getirmişlerdir. Önce Acemlerin içinde kendilerine yer edinen Yahudi toplulukları daha sonraki aşamada, Türklerin arasına girerek Çin ve Avrupa kıtası arasında başlayan ve daha sonraki aşamada ortak ülke ya da ulus çatısı altında Museviler ile Türklerin önce Hazar, daha sonrasında ise Selçuklu ve Osmanlı imparatorlukları şemsiyesi altında yaşamlarını sürdürdükleri tarih kitaplarında yerini almıştır. Tarih boyunca merkezi alanda kurulan devletler incelendiğinde, Asya-Avrupa ve Afrika üçgeninde birçok Türk devletleri kurulmuştur. Dünya tarihi içinde Türkler her dönemde kurdukları yeni devletleri ile yaşamlarını sürdürürken, Yahudi ve Musevi asıllı insanlar da böylesine bir değişimin içinde yer alarak varlıklarını korumaya çalışmışlardır. Şaman dinine inanan orta Asya göçmeni Türklerin Hazar denizi kıyılarında kurdukları Hazar imparatorluğu, kuruluşu sırasında Volga ve Tuna nehirleri arasındaki geniş alanı kendisine ülke edinmiştir. Bugünkü Ukrayna’nın bulunduğu bölgede ilk olarak Ruslar Kiev kökenli bir devlet kurarken, Hazarlar Orta Asya’dan gelerek Göktürk imparatorluğunun devamı sayılacak bir çizgide yerleşerek Hazar bölgesinde yeni bir Türk devleti olarak imparatorluklarını kuruyorlardı. Hazarlar dördüncü yüzyılda kuruluyor ve onuncu yüzyılda dağılıyorlardı. Hazar devleti doğudan Arap ve Müslüman Abbasilerin saldırıları yüzünden sürekli olarak Araplar ile savaşıyorlardı. Beşinci yüzyılda bugünkü Ukrayna’nın başkenti olan Kiev’de ilk Rus Prensliğini kuran Ruslar, daha sonraki dönemlerde Hazarlar ile sürekli savaşarak Volga ve Tuna nehirleri arasında yer alan büyük Rusya devletini Moskova merkezli olarak kuruyorlardı. Hazar krallığı büyük bir alana hükmederken, sürekli olarak Kafkasya’da Arap Abbasiler ile Tuna nehri kıyılarında ise Rusya ile savaşmak zorunda kalıyorlardı. İki cephe de birden sürekli savaş yapmak Hazar devletini fazlasıyla yıpratırken aynı zamanda çöküşe sürüklüyordu.

Üç kıta ortasında tıpkı Osmanlı ve Türkiye devletleri gibi merkezi bir konuma sahip olan Hazar krallığı onuncu yüzyılın sonlarına doğru savaşlarla çökerek tarih sahnesinden silinirken, Hazar Türklerinin içinden çıkan bazı Türk asıllı topluluklar, Hazar ordusunun komutanlarından Selçuk beyin önderliğinde güneye doğru yönelerek Orta Doğu bölgesine Türklerin yayılmasına yol açıyordu. Bölgedeki  nüfusun ve savaşların sayıca çok olması ya da sürekli olarak devletleri savaştırarak çöküşü gündeme getirmesi, Hazar devleti yerine kurulan Selçuklu devletinin de sürekli savaşarak çöküş senaryolarına aracı olması gibi istenmeyen bir duruma düşen Hazar devleti, din değişikliğine giderek Hıristiyanlar ve Müslümanların ortasında  farklı bir din ile ayakta kalınamayacağını görmüş ve bu durumda bölünme ve dağılma aşamasına gelme durumundan kurtulabilmek için Hıristiyanlığa ve İslam’a karşı üçüncü tek tanrılı din olarak Museviliği resmen devlet dini olarak kabul ettikleri görülmüştür. Devletin çöküşü ve toplumsal bölünme gibi olumsuz durumlardan kurtulabilmek için Hazar kralı ve imparatorluğun üst düzey yönetici kesimi, resmi bir devlet töreni ile Şamanlık dinini bırakarak Musevilik dinini benimsemişlerdir. Filistin bölgesinden bir Hahambaşı davet edilerek onun yönetimindeki bir resmi din töreni üzerinden Hazarlar Museviliği benimsemişler ve devletin çöküşünün önlenememesi gibi bir olumsuz durum karşısında, Hazarlar önce güneydeki Orta Doğu bölgesine ve  daha sonra Doğu Avrupa bölgesindeki ülkelere, üçüncü aşamada ise Avrupa ve İngiltere üzerinden bütün dünyaya dağılmışlar ve Avrupalı sömürge imparatorluklarının yeni insan toplulukları olarak bu örgütlenme içinde liman şehirlerini kullanarak, evrensel düzeyde bir deniz yapılanması imparatorluğunun oluşumuna yardımcı olmuşlardır. Bir anlamda Hazar devletinin dağılması bütün dünyanın her bölgesinde yerel ve genel siyasal yapılanmaların gündeme gelmesine yardımcı olmuştur. Çin ve Avrupa bölgeleri arasındaki ilk küresel ticareti yapan Hazarlar gittikleri bölgelere götürdükleri yenilikler ile uluslararası alanlar da Rönesans yapılanmalarının da önünü açmıştır.

Rus ve Arap saldırılarına karşı koyamayan Hazarlar aynı zamanda İslam ve Hıristiyanlık saldırısı karşısında dağılmamak için üçüncü bir tek tanrılı dini benimseme yoluna gitmiştir. Hazar halkının entelektüel kesiminin öncülüğünde göçler üzerinden hem bugünkü Rusya, Hazar ve Orta Doğu bölgelerinde Musevilik anlayışının yayılmasına yardımcı olmuşlar, hem de daha sonraki yıllarda Balkanlar ve Doğu Avrupa üzerinden Musevilik dininin tüm küresel alanlarda etkinlik otoritesi sağlanmasına destek sağlamışlardır. İşte böylesine bir dağılma ve gelişme süreçleri sayesinde Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık üzerinden Hazar imparatorluğu çevresinde kavgalar devam ederek bugünlere gelinmiştir. Hazar krallığının uzantısı olduğunu iddia eden Ukrayna cumhuriyeti günümüzde Hıristiyan Avrupa ile Müslüman Orta Doğu’ya karşı meydan okuyarak, dünyanın merkezi coğrafyasında yeni bir Yahudi devleti olarak Büyük İsrail projesini hedef göstermektedir. Zelenski’ye göre Hıristiyan ve Müslümanların dolu olduğu merkezi alanda Büyük İsrail’in kurulmasıyla birlikte üçüncü tek tanrılı din de olarak Musevilikte orta dünyada kurulacaktır. Ayrıca binlerce kilometre öte de güney bölgesinde kurulmuş olan bir İsrail devleti varken, yeni bir Büyük İsrail yapılanmasının gerçekçi olmayacağını ve savaşlara yol açacağını son dönemdeki gelişmeler ortaya koymaktadır. Ayrıca Küçük İsrail ile Ukrayna arasında yer alan Kırım yarımadasının da Siyonizm’in merkezi hedefleri arasında olduğunu siyasal olaylar göstermektedir. Büyük İsrail eğer küçük İsrail’i büyütmek için kuruluyorsa, o zaman Odessa’nın başkent olması ve Kırım’ın kuzey İsrail olarak Filistin’de kurulmuş olan güney İsrail ile bir araya gelmesi zorunluluğu vardır. Böylesine bir pozisyonda ise Avrupa ile Asya kıtalarını bir araya getiren kıtalar arası bir köprü konumundaki Anadolu yarımadası, köprü ve merkezi konumlarıyla Büyük İsrail devletinin ana karası gibi yeni bir jeopolitik konuma doğru getirilmektedir. Zelenski beş yüzyıl önceki Hazar imparatorluğunun konumundan ileri gelen tarihsel durumu işaret ederek, son aşamada Museviliği benimsemekte olan Hazar devletinin mirasını izleyen bir biçimde Ukrayna, toprakları üzerinde bir büyük İsrail devleti kurabilmenin çabası içine girmiştir. Merkezi bölgede Yahudi devleti yıkılırken, Müslüman ve Hıristiyan devletler ayakta kalarak bugünlere kadar gelmişlerdir. Var olan devletler bu yüzden bölge haritasında değişiklik istememektedirler.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında, yüz yıllık bir zaman dilimi çerçevesinde Orta Doğu haritası korunmuş ve bu doğrultudaki devletler düzeni ile bölgede kalıcı bir yapılanma hedeflenerek, batı emperyalizmi destekli bir siyasal düzen, bugün de bölge devletleri ve halkları tarafından savunulmakta ve bu doğrultuda bir koruyucu düzen yeni güvenlik antlaşmaları ile yürütülmeye çalışılmaktadır. Ne var ki aradan geçen bir yüzyıllık dönem içinde dünyada önemli değişiklikler gündeme gelmiş ve bunların dünya düzenine doğrudan etki yapan yansımaları sürekli olarak bölgelerde sıcak çatışmalara ve savaşlara neden olduğu için, merkezi coğrafyada bir güvenlik ortamı kalmamıştır. Birinci dünya savaşının çözüm üretmede yetersiz kalması yüzünden ikinci dünya savaşı çıkartılmış şimdi de yeni bir savaş senaryosu ile Armegeddon adı altında bir üçüncü dünya savaşı  çıkartılmaya çalışılmakta ve böylesine büyük bir emperyalist planın gerçekleşebilmesi için Filistin ya da Ukrayna gibi zayıf ve küçük devletler seçilerek ve bunların bulunduğu bölgelerde Siyonizm'in fenerini tutuşturarak çözümsüz kalan orta dünyayı, yeni dönemde daha istikrarlı ve güvenlikli bir yapılanmaya dönüştürecek biçimde yeni devletler düzeni öne çıkarılmaktadır. Bu doğrultuda çeşitli savaş senaryoları meydana konurken bunların yetersiz kaldığı aşamalarda deprem, seller ve su baskını, yangınlar ve diğerleri gibi doğal afet senaryolarının birlikte gündeme getirilerek savaşlarla birlikte afet senaryolarında kullanıldıkları son yıllardaki gelişmeler olarak dünya kamuoyunun dikkatlerini çekmektedir. Emperyalizm çok katlı gökdelenleri merkezi alan kentlerine kurarken aynı zamanda buraları temizleyerek var olan gecekondu konumundaki eski binalar depremlerle yıkılmakta, sel ve benzeri doğal afetlerden yararlanılarak eski düzenlerin yıkılması sağlanmakta ve daha sonra da savaşlarla yıkılmış olan ülke ve kentlerin yerine yeni büyük binalar ve devlet benzeri siyasal yapılanmalar planlara uygun bir biçimde yapılmaktadır.

Kudüs Üniversitesi öğretim üyelerinden Yuval Noah Harari’nin kitapları bir İsrail projesi olarak Türkiye’de fazlasıyla okunmaktadır. Yahudi asıllı bu bilim adamı geleceğin büyük İsrail imparatorluğu ile ilgili çeşitli konuları anlatırken, fazlasıyla Anadolu yarımadasının üzerinde durarak anlatmakta, bir anlamda Türklerin ana yurdu konumundaki Anadolu Topraklarını Büyük İsrail devletinin ana merkezi toprakları olarak göstermektedir. Kuzeyinde Hazar kalıntısı bir Ukrayna Cumhuriyeti ile Kuzey İsrail ve Proto tarih dönemlerinden gelme Filistin de Büyük İsrail projeleri ile aynı bölgede karşı karşıya kalan Türkiye Cumhuriyeti, kuzey ve güneyden gelen Siyonist projelerin tam ortalarında kalmaktadır. Zelenski’nin istediği biçimde bir Büyük İsrail kurulurken, geçici bir proje olduğu ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin topraklarının Türklerin elinden alınacağı, Türklerin yeniden Orta Asya’ya doğru yönlendirilerek eskisi gibi dış dünyaya kapalı bir yaşama mahkûm edilecekleri yazılıp çizilmektedir. Anadolu’da Türk nüfus istemeyen emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin Odessa, Selanik ve Kudüs üçgeninde bir Büyük İsrail yapılanmasının, Anadolu yarımadasını kendi vatanı yapmış olan Türkler tarafından kabul edilmeyeceği tarihte yaşanan olaylar ve Kuvayı Milliyeci Türk milletinin siyasal direnişleri ile kanıtlanmıştır. Tarihten gelen gerçekleri antiemperyalistlerin bildiği kadar Türk milleti de bilmekte ve buradan gelen faktörler ışığı altında, bütün siyasal gelişmeler Türkiye’deki üniversiteler ve siyasal merkezler tarafından izlenerek ve incelenerek değerlendirilmektedir Büyük Orta Doğu ya da Büyük Yakındoğu gibi merkezi alana egemen olma projeleri benzeri bir çizgide Büyük İsrail projesi de bir emperyalist plandır. Onların böylesine büyük alan projeleri varsa Türkiye’nin de komşularıyla birlikte ortak bir merkezi savunmayı gündeme getirecek antiemperyalist bir çizgide, Merkezi Devletler Birliği projesi de karşıt bir savunma projesi olarak devrede olacaktır. Ukrayna’dan İsrail’e kadar uzanacak bir Büyük İsrail projesi doğrultusunda Misakı Milli sınırları içinde var olan ve bugünlerde yüzüncü yılını tamamlayan Türkiye Cumhuriyeti devleti ve tarihi bir gerçek olan Türk milleti sonsuza kadar yaşam mücadelesini sürdürecek ve kurucu önder Atatürk’ün dediği gibi Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.

Türklüğü yok etmeye çalışan Siyonistlere karşı Anadolu ülkesiyle kaynaşmış olan Türk milletinin yeniden Orta Asya çöllerine geri gönderilmeye çalışılmasına, Türk devleti ve ulusu sonuna kadar karşı çıkarak mücadele edecektir. Ukrayna’dan İsrail’e yönelenlerin merkezi alanın tam ortasında büyük bir Türkiye Cumhuriyeti olduğunu hiçbir zaman unutmamaları gerekmektedir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.