Rüzgâr: Hava daima yüksek basınç merkezinden alçak basınç merkezine doğru yönelir, doğan basınç farkıyla “rüzgâr” oluşur. Yani boşalan yeri başka bir havanın doldurması. (İlkokul öğretmenim öğretmişti, nur içinde yatsın).

İnsanlık nereye gidiyor. Biz nereye gidiyoruz. Haberleri ürküntüye girmemek için dinleyemiyoruz. Bol bol stres depoluyoruz. Kapkara bir bulut üzerimizde gezip duruyor. Ekonomik endişe ve kaygılar, sosyal korkular ve güvensizlikler her gün biraz daha yayılmaya başladı.

Dünyada Rus-Ukrayna Savaşı, Netanyahu canisinin Gazze katliamı, Çin’in yayılma atakları, Avrupalı çiftçilerin traktörlü eylemleri, uluslararası patent ve paranın oyuncağı olmuş bilim insanlarının yeni salgın çalışmaları;

Bizde kilise sabotajı, Diyarbakırlı hocanın katledilişi, iyilik uğruna taksicinin öldürülmesi, kiracı mülk sahibi çatışmaları, Anaokulu öğretmeninden tut da doktorlara kadar her gün birkaçının darp edilmesi, Uğur Mumcu’dan tut da Sinan Ateş’in faillerine kadar çok sayıda faili meçhul cinayetlerin halen net aydınlatılamayışı ve spora dahi baksak halâ bir evvelki sezonun süper kupasını bile oynayamayışımız..

Haydi biraz daha;

Emekli maaşlarını bile bir bilimsel sisteme sokamayışımız,

Hangi mahkeme büyük mukayesesini yaparken Anayasamızın ANA’sını ağlatmamız,

Plan projesiz ve piyasa kontrolsüz şekilde ekonomi yönetimimiz.

Sayalım daha bitmez de, saymanın peşinden de düşünme geliyor ve gerçekten yoruluyor insan.

İşte ülkede yaşanılan bu kaos ortamıdır, o “Rüzgarı” aklıma getiren.

Demek ki devlette, ülkede ve tüm piyasalara hakim bir “hava boşluğu” var.

Bu boşluğu da dolduran türlü türlü "kirli havalar" var.

Bu boşluk “Adalet” olabilir mi diye düşünürken, diğer yan etkenler de aklıma geliyor.

Güvensizlik, kötü yönetim, ekonomik kriz, işsizlik, kolay kazanç yollarına rağbet..

Ve tüm bunları kapsayan ve her gün daha da kötüye giden “Ahlak yoksunluğu”..

...

Peki, bu rüzgâr daha da harap edici bir fırtınaya dönüşmeden önleyebilir miyiz?

Elbette mümkün.

Demokratik hukuk devletlerinde ve çok partili cumhuriyet rejimlerinde bir “muhalefet” anlayışı vardır; o da muhalefetin mevcut iktidarı denetlemesi, eksiklerini söylemesi, topluma “Güven” ve “Umut” vermesidir.

Ama bizim anasıyla yavrusuyla mevcut muhalefetimiz, bir türlü kadroyu ayarlayıp maça çıkamadı halâ, sanki soyunma odasında ayakkabısını bağlıyor.

Önceki ektiklerimiz buna mani gibime de geliyor. Çünkü “rüzgâr eken fırtına biçer” derler ya, atalarımız boş laflar yapmazlar.

Şu cennet vatanımızda, şu verimli topraklarımızda güzel tohumlar ekelim ve meyvelerini toplayalım. Ülke ve topluma huzur, güven, sevgi, saygı ve güzellikler gelsin; Karabulutlar dağılsın.

Haydi iktidarda olanlar; Şöyle bir silkelenin ve ülkeyi ne hale getirdiğinizi, neden böyle olduğunu, kusurlarınızı, hatalarınızı ve yanlışlarınızı sorgulayın biraz da.. "Haydi biraz imana gelin" demek geliyor içimden de, demeyeyim ayıp olur..

Haydi, muhalefette olanlar; Sizler de şu ayakkabılarınızı bağlayın da sahaya çıkın artık. Yoksa yine bangır bangır feryat edeceksiniz “Atı Alan Üsküdar’ı geçti” diye.. Ve seçmenleriniz de yine başlarını yere eğerek “bunlardan ne köy olur ne de kasaba” diye kahredecekler.

Önümüzde bir yerel seçim daha var ve bu önemli bir fırsattır.

Mutlu yarınlar bizlerin olsun..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.