Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış.

Ekonomist bir milletvekili olan Mustafa Baki Ersoy da bunlardan birisi.

Türkiye İstatistik Kurumu'nun açıkladığı enflasyon rakamlarına değinen Ersoy,

"Zamlar bu milletin belini büküyor. Bunlar gerçek. Bunları görmemezlikten gelemeyiz. Bunları konuşmamız gerekiyor” Dediği için ihraç talebiyle disiplin kuruluna sevk ediliyor.

Bu parti içindekiler gerçekleri konuşamayacaksa gerçekleri kim dile getirecek.

Gerçekleri dile getirecek olanlar bu gün konuşmayacaklarsa ne zaman konuşacaklardır.

Herkes,

Her yerde,

Her zaman,

Bir tek adamın dudağına mı bakacak?

Yanlış da olsa onun dedikleri mi geçerli olacak.

Bindiği gemiyi yanlış mecralara sürüklüyor ise hala susacak mısınız?

Eğer meyliniz susmaktan yana ise, bu düşünce sizi değil Turan’a İran’a bile götürmez.

Peygamberin bile kul olarak eleştirildiği bir dünya da bu yanlışları eleştirilmesi neden yanlış olsun.

Hem davanızın “İslam Davası “ olduğunu söyleyeceksiniz.

Hem de gerçekler karşısında susacaksınız.

Peygamber bunlar için;

Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır“ buyuruyor.

Yaradan Âli-imran suresi 175. Ayette :eğer mümin iseniz benden korkun buyuruyor.

O zaman korkunuz kimden ve niye !

İslam'da “Tek Adamlık“ düşüncesi yoktur.

İktidar da olsanız muhalefet de olsanız bu böyledir.

Ahmet İbn-i Teymiye hükümeti tarif ederken ;

iktidara geçenlerle idare edilenler arasında işbirliği yapan bir ortaklık“ olarak bahseder.

Yine İdare edenle idare edilenler arasındaki ortak değer ve üstü kimlik İslam’dır.

Bu da her şeyi Allah’a götürüp onda birleşmektir.

Bu da, İnsanlar arasında tam bir hukuk eşitliğine olan ortak inançta birleşme ve aynı üst kimliğe bağlılıkta birleşmedir.

Dolayısıyla idare edilenler, Peygambere ve onun vefatından sonra da Ulul-emr konumundaki halifeye hiçbir baskı mekanizmasının zorlayıcı gücü olmaksızın, inançlarının gereği olarak itaat ederler. Ona adil olduğu sürece idarecilik görevi verirler.

Ancak adalet yerini zulme bıraktığı an biat geçerliliğini yitirir. Çünkü idarecilik görevi verilen kişiye vekâlet görevi verilmiştir. ( İslam’ın Adalet Savaşçıları- Ramazan Can )

Akıllar bu insanlara kiraya verilmemiştir.

Peygamber tüm bunları yaparken nasıl bir ölçü içerisinde hareket ettiğine neden bakılmıyor?

İktidarın kaynağını teşkil eden dört ana esasa uyulup uyulmadığına bakılıyor mu?

İslam adına hareket ettiğini söyleyenlerin 4 ana esasa da uyma mecburiyeti vardır.

Kitap, Sünnet, Şûra ve Biat.

Bunlardan ilk ikisi tartışma götürmez.

Kitap israfı yasaklamışsa itibardan tasarruf olmaz diyemezsiniz.

Osmanlının en muhteşem Süleyman’ı bile tek adam değildi.

Bırakın bir adamı haksız yere yerinden yurdundan edilmesini,

Ağaca sarılan bir karıncanın dahi bir hakkı olup olmadığını sorarak iş yapıyor.

Zamanın Şeyh-ül İslam’ı Ebussud Efendi’ye Şûra’nın gereği olarak soruyor;

Dırahta ger ziyan etse karınca
Günâhı var mıdır ânı kırınca?

Verilen cevap da bir o kadar manidardır.

Yarın Hakk’ın dîvânına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca.

Evet, belki bu dünyada hesabının sorulmayacağını düşünebilirsiniz.

Ama yaptığınız işlerin bir sorumluluğu var.

Her sorumluluğun bir karşılığı var.

Öyle ben yaptım demeyle bu işler olmuyor.

Madem ki bu işler insanlara emanet edilmiştir.

İnsanlar da bu emanetin kıymetini bileceklerdir.

Bilmeyenler için de hükümler çalıştırılacaktır.

Kimsenin keyfi tasarrufuna müsaade edilmiş değil.

Bu işin referansı Kur’an’dır. Herkes oraya bakacak.

Onun içindir ki Yaradan’ın ilk emri “İkr’a” dır.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.