Ülkemizdeki engelli mücadelesinin, yaşananların yarım asra dayanan dilimine şahidim. Tekerlekli sandalye kullanan bir engelli olarak, bu işin “sakat/özürlü/engelli/özel gereksinimli çocuklarınızı eve kapatmayın; sosyal hayata onlarla birlikte katılın” ile başladığı günlerde “henüz okula gidemiyor olsam da” ben zaten sokaktaydım.

Üç sıfat yazdım sosyolojik kronoloji açısından… Bu da ayrı bir yazı konusu ama biz asıl konuya devam edelim.

“Sokaktaki yürüyemeyen çocuk” olarak, çok sonraları sorulan soruları, daha o günlerde sorar durumdaydım:

“Sokaktayım evet ama hani bana uygun yol, hani kaldırım, hani okul ve hatta hatta hani uygun tekerlekli sandalye?”

Bu aşamadan sonra arz-talep meselesi ve verilen mücadelenin sonuçlarının alınmaya başlaması dolayısıyla, bilhassa 1990 sonrası önemli mesafe kat edilmiştir. Bilinmelidir ki iyi olan her şey talep eden engelli bireylerin mücadelesi ile olmuştur ve halen gerçekleşmeyenlerse talepleri olması gerektiği gibi değerlendirmeyenlerin -en hafif ifadeyle- kabahatidir.

Halen çok eksik var; hayat ve mücadele devam ediyor. Aşılan her duvar, hep toplumsal hem bireysel anlamda bir başkasını karşımıza çıkarıyor. Tıpkı bilgisayarınız ya da cep telefonlarınızda oynadığınız oyunlarda olduğu gibi… Ama “level” atlamak yetmiyor, her zor aşamanın ardından bir başka zor aşamayla daha yüz yüze geliyorsunuz.

“Engelli” kavramı her geçen yıl daha da genişletilmekte. Diyaliz hastalarının yanı sıra bazı süreğen hastalıklardan mustarip kişiler de artık engelli sayılmaktalar. Bu itibarla engellilere yönelik hizmetlerin artması gereğinden öte, her engel grubuna yönelik farklı hizmet çeşitliliğinin sağlanması gerektiği de ortada.

Zor şartlara rağmen, -doğuştan ve sonradan- çoğu engelli, tahsil yaptı, okudu, okumakta. İş buldular, çalıştılar, çalışmaya devam ediyorlar. Tatil herkesin ihtiyacı… Çalışanların da emeklilerin de…. Tatil demek, stresten uzak ve fiziksel olarak en rahat edebileceğiniz bir ortamda bir anlamda “zihinsel detoks” yapmak demek. Bu sebeple her insan, tatil yerini ve şeklini seçerken buna göre davranır. Engelli bir bireyseniz, engelinizin türü ve sizin özel durumunuza göre devreye daha farklı parametreler giriyor. Konaklayacağınız mekânın birinci katta odası olsa dahi giriş çıkışınıza uygun mu, çok katlıysa asansör var mı, asansör uygun genişlikte mi? Giriş merdivenliyse uygun eğim ve genişlikte rampası var mı? Yaşam alanları, odalar, banyo, tuvalet, tekerlekli sandalye ile hareketiniz için uygun ebatlarda mı? Denizden, havuzdan faydalanmanız için uygun şartlar sağlanmış mı?

Şehirlerde karşımıza çıkan sorunlar, tatil mekânlarında, otellerde de karşımıza çıkıyor şüphesiz. Kullanmaya kalktığınızda kafa göz yarmanızın içten bile olmadığı, ölümcül eğimdeki -var mı var- zihniyetiyle yapılmış rampalar (ideal eğim %6’yı geçmemelidir), asla sığamayacağınız 3-4 kişilik dapdaracık asansörler (en az 6-8 kişilik olmalıdır), gereksiz eşikler engellere engel katmaktadır.

Peki, çözüm ne? Aslında çok zor değil!

Tatil mekânları (otel, motel, pansiyon vs) konusunda ortalama bir engelli için uygun standartları belirleyip bu standartlara uymayanlara ruhsat vermemek, mevcutlara süre verip duruma göre ruhsatlarını askıya almak ya da tümden iptal etmek, modern dünyanın öteden beri işlettiği bir çözüm sistemi.

Bizde işler mi?

Uygulanırsa elbette! Kanun koyucu, engellilere uygunluk konusunda yıllar önce çıkardığı kanunda kamu ya da özel tüm kurumlara yaptığı ithafla, “kurumlarınızı yedi yıl içinde uygun hale getirin yoksa yaptırımlar olacak” demişti hatırlarsanız.

Ne mi oldu? 7.7.2005 tarihinde çıkan kanunun üzerinden neredeyse çeyrek asır geçti, süre çoktan doldu ama binaların çoğu hâlâ uygunsuz… Geçende tekrar uzattılar süreyi.

Süre doldukça uzatıyorlar. Dostlar alışverişte gördü nasılsa… Algıyla ülke yönetmeye devam!

İnsan hayatının ve insan haklarının en basit ve standart aşamasıdır okula gitmek, yetenekleri ölçüsünde meslek edinmek, ekonomik yetkinlik kazanıp kendi hayatını kazanmak ve hatta seyahat. Kısaca yaşamanın temeli budur aslında. Bu temel üzerine ne inşa edeceğiniz –elbette engelsizseniz- size kalmıştır. Bu “size kalma” imkanına çok az engelli sahiptir.

Engellilerin bu temel aşamalara dahi erişiminin bugün bile çok zor. Ayrıca “engelli otobüsü, engelli parkı, engelli tatil köyü” gibi ucubelerle ayrımcılığın daniskasının yapıldığı bir ortamda birilerinin sürekli sözüm ona ayrımcılıktan söz etmeleri ve başka birilerinin de bunlara teşne olması komiktir.

Fırsat eşitliği istemekle beleş hizmet peşinde olma arasındaki fark meselesi!

Ortadoğu ve zihniyetinden yakamızı kurtaramadık!

“Herkes gibi, herkesle beraber” yaşamak için çalışan, çabalayan, üretmekte olan, üretip emekli olan engelli bireylerin çabası, gayreti mesafe kat ettikçe artmaya devam edecek.

Peki “kıskanılan” Türkiye’de çözüme -en azından- yaklaşabilecek miyiz?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.