19. yüzyılın önemli tasavvufçularından Kuşadalı İbrahim Halveti (1774-1846) tekkeler hakkında şunları söylemiştir: “Tekkelerde artık hayır kalmamıştır. Bunların kaldırılması lazımdır. Bunlardan artık insanlığa da, İslam’a da hiçbir hayır gelmez. Çünkü tekkeleri, meyhane ve kerhaneye dönüştürdüler.”

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte çağdaş bir toplum olma yolunda yeni atılımlar yapılmaktaydı. Üfürükçülük, muskacılık gibi aklın ve bilimin dışında kalan sapkınlıklarla mücadele edilmiş, ileri bir toplum olma yolunda büyük adımlar atılmıştır. TBMM’de 30 Kasım 1925 tarihinde kabul edilen bir yasayla tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı; türbedarlıklar ile şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik gibi unvanlar kaldırıldı. 677 sayılı yasa, 13 Aralık 1925 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren ve uygulamaya konan bir Atatürk Devrimi’dir.

Eşsiz liderimiz büyük Atatürk 22 Eylül 1924 tarihinde Samsun’da öğretmenlerle konuşurken şunları söylemiştir: “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için, en hakiki mürşit bilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, delalettir.” Atatürk’ün 30 Ağustos 1925 tarihinde Kastamonu’da yaptığı konuşma da çok önemlidir: “Mevcut tarikatların amacı kendilerine tâbi olan kimseleri dünyevi ve manevi olan hayatta mutluluğa eriştirmekten başka ne olabilir? Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır. Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.”

Ancak bizler Atatürk’ün yolundan ayrılarak, çok partili rejim sonrasında özellikle 1950’li yıllardan itibaren tarikat ve cemaatlerin yeniden hortlatılmasına ve şeyh, derviş gibi sahtekârların piyasaya çıkmasına göz yumduk, tepki vermedik. Bazı siyasiler destek olarak, devletin bir parçası haline gelmelerini sağladı. Bütün tarikat ve cemaatler akla, bilime, bilimselliğe, çağdaşlığa, demokrasiye ve laikliğe karşıdırlar. Kayıtsız ve koşulsuz bağlılık (biat) kültürü egemendir. Çünkü tarikat ve cemaatler körü körüne bir inanca bağlı olarak sorgulamayı, soruşturmayı, eleştiriyi benimsemez, hatta engellerler.

Sakarya’nın Akyazı ilçesindeki dergâhında kendini ‘Uşşaki tarikatı şeyhi’ ilan eden Fatih Nurullah takma adlı Eyüp Fatih Şağban’ın, 12 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismarda bulunması toplumda büyük öfkeye neden oldu. Aslınca birçok tarikat ve cemaatte yıllardır taciz, tecavüz olayları yaşanmakta ve ‘badeleme’ adı verilen iğrençlikler sahnelenmektedir.

Fatih Nurullah’ın, 26 Mayıs 2015 tarihinde AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın katıldığı Hacı Bayram Camii Çevre Düzenlemesi ve Kitapçılar Çarşısı açılışında protokolde yer alması, Ankara Anakent Belediyesi eski başkanı Melih Gökçek ve birçok AKP’li isimle yan yana fotoğrafının olması, bu tarikat ve cemaatlerin nasıl korunduğunu açıklamaktadır. Bu konuda 26 Ocak 2014 tarihinde AKP kurucularından ve Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi Bülent Arınç’ın Bursa’da yaptığı konuşma ilginçtir: “Her şeyin garantisi biziz. O cemaatler beni çok iyi bilir. Ben de onları çok iyi biliyorum. Bursa’dan bu cümleme dikkat etsinler. Biz varsak, siz de varsınız. Biz yoksak, siz de yoksunuz.”

Ülkemizde iktidarların desteğiyle demokratik ve laik cumhuriyetimizi yıkmak için çalışan yüzlerce tarikat ve cemaat bulunmaktadır. Sarıklı, cüppeli, şalvarlı bazı tarikat liderleri ve şeyhler, 11 Ocak 1997 tarihinde Necmettin Erbakan tarafından başbakanlıkta iftar programında ağırlandı. Tarikat ve cemaatler sürekli olarak kız, erkek, çocuk, yetişkin ayrımı yapmadan tecavüz ve istismarlarla, ahlaksızlıklarla, yasadışı iş ve işlemlerle gündeme gelmekte ve iktidarlarca korunup, kollanmaktadırlar. Bazıları da Fethullah Gülen örneğinde olduğu gibi emperyalizm tarafından sürekli olarak kullanılmaktadır. Bunların ortak amaçları laik cumhuriyetimizi yıkıp, şeriata dayalı bir rejim kurmaktır.

Günümüzde birçok tarikat ve cemaat büyük paralarla holdingleştirilmiş, ülke siyasetine egemen duruma getirilmişlerdir. Ülkemizdeki tarikat ve cemaatler, siyasi dinciliğin en önemli araçlarını oluşturmaktadırlar. Fethullah Gülen için övgü düzenler, destek verenler, uyduruk kutlu doğum haftası icat edenler sorgulanmadığı sürece, bütün tarikat ve cemaatlerdeki maddi kirlilik, ahlaksız ilişkiler ve siyasi dincilik sürer gider. Bu kirli düzenin yok edilmesi için 677 sayılı devrim yasası ödün vermeden uygulanmalı, her türlü ibadet kendi dilimiz Türkçe ile yapılmalı, tarikat ve cemaatler kapatılmalı, elebaşları sapık sahtekârlar ile bunlara göz yumanlar ve destek verenler yargılanmalıdır.

14 Eylül 2020.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Deniz Yılmaz 4 yıl önce

Konuyla ilgili şu yazıyı da okumanızı öneririm:

https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ertugrul-ozkok/badeleme-konusunda-bu-kadarini-yazabildim-41302099