Sarıkamış Harekâtı Türk tarihinin en dramatik olaylarından biridir. Elbette kahraman bir milletin evladıyız fakat bizim kahramanlıklarımız aynı zamanda zaferlerle birlikte acılar da yaşatmıştır. Yemen´nin kavurucu sıcağından, Sarıkamış´ın dondurucu soğuğuna yazlık elbiseyle çarıksız koşan körpe fidanların hikâyesidir Sarıkamış.

Ve bir efsanenin ayakta kalma ve yaşamak için son çırpınışıydı. Asırlarca içten içe altını oyan dış ve iç mihraklar ve yıkılan bir devin çıkardığı feryadının adıdır; Yemen, Çanakkale, Sarıkamış...

Sarıkamış denince içim burkulur dağ taş çarıksız cesetlerle görünür gözüme, hüzün kaplar içimi.. Binlerce Anadolu evladı gömüldü karlara gecenin kör vaktinde, mosmor bedenlerle.. Tabi gömemedi onu Sarıkamış bağrına, acısını dayanamayıp attı baharın kardelenlerine. Ah Sarıkamış Ah!...

Sarıkamış şehitler yurdu Sarıkamış acılar yurdu...Bu harekâtın askeri açıdan, teknik açıdan  vebalı büyük ama ona değinmeyeceğim. Yokluk içinde karlı dağları zemherinin kavurucu soğuğunda aşmaya çalışan; ayakkabısız, paltosuz Anadolu çocukları, hatalara kurban gitmiştir. Biz bu şehitlere borçluyuz. Onlar olmasaydı, belki de bu topraklarda Ruslar olacaktı. Sarıkamış, Türk Tarihinin ve savaşlarının en acı olanıdır. Bu acıyı fedakârlıkları, cesareti, ulvi davranışı en iyi şekilde idrak edip gençlerimize aktarmalıyız. Bu aslında yenilgi değil, kendini feda etmenin destanıdır.

Diyeceğim o ki; bugün Millet – Devlet olarak, abideleşmiş kahraman Mehmetçiğimizi, kendisine layık bir şekilde anmak mecburiyetindeyiz. Bu bizim boynumuzun borcu. Sarıkamış Harekâtı´ndan aynı zamanda ders de çıkarmalıyız. Ve ölümsüz nağmelerle milletimizin hafızasına nakşolan bu facia ve kahramanlık, on binlerce vatan evladının buz tutmuş feryadı, dağlardan taşlardan yankılanan, kalanların ise ağıtlarına yanık türkülerine dönüşmüş ve milletine mal olmuştur. Tarihin bu acılı sayfası halkın hafızası olan türkülerle ve ağıtlarla kayda geçirilmiştir. Sarıkamış Harekâtı´nda Mehmetçik her zamanki cesaret ve kararlığıyla üzerine düşeni yerine getirmiş aldığı emirle yola koyulmuştur. Dostlar, var olmanın iklimi Sarıkamış… Şu an sanki Sarıkamış ve o günlerin ikliminde yaşıyoruz adeta yüreklerimizde. Savaşın vahametini çok yıllar sonra detaylı öğrenip idrak ettik ve içimize ateş düştü. Öyle bir ateş ki bu, öyle bir kor ki ocaklara düşen, hayali bile yakar kavurur yürekleri...

Bu günlerde yine Sarıkamış’ın dağlarına gözyaşı karıştı. Acı karıştı. Feryat karıştı. Yürek yangını karıştı. Türk milleti unutamaz, üstünden on yıllar geçse de... Hele hatalar daha yakıcı olmalı. Daha bir kahredici... İyi ki “Şehid” denmiş adlarına... İyi ki Kur’an’ımız onları cennete götürmüş. Rabbimiz “Ölmedi onlar” demiş, “Yaşıyorlar, diriler ama siz farkında olmazsınız” demiş.. Hep bir burukluk hissettiren anılarıyla, gülüşleriyle, içemedikleri suyla, yiyemedikleri burcu burcu ekmek kokusuyla yaşarlar sinemizde. Anaların kalbi unutmaz. Dizine yatırıp başını okşar şehit yavrusunun ana. Ana yaşatır..

Sarıkamış cennet kokar bu günlerde... Şehitlerin düştüğü toprak başka dost olur insan. Yüreğini dayar karlı toprağına ve sanki fısıldaşır sarıçamlar ile... Rabbin muştusu ile teselli bulur seyredenler. Onlar gitmiş ve kutlu Peygambere komşu olmuşlardır. Onları Peygamber kucaklamıştır, saçlarını okşamıştır. Şehit bu, kolay mı? Can pazarında vermiştir canını. Allah ile alış - veriş yapmıştır. En büyük alış – verişi yapmıştır. Şehitler bilir bunu. “Gitti gelmez bahar yeli şarkılar yarıda kaldı” Bir tarih ve hüzün bir kelepçe gibi sıkar yüreklerimizi... Doksanbin fidan bu… Her biri Denizli'den Erzurum'a, Diyarbakır'a, Urfa'ya kadar... Anadolu'nun ve Yemen'in bir köşesinden gelmiş yalın ayak yazlık kıyafetle. Doğusuyla batısıyla, Türkü Kürdü ile birlikte. “Sözün bittiği nokta” Sarıkamış..

Destan mı desek facia mı desek... Çünkü sonu az çok belli olan bir maceraydı bu. Ancak Anadolu'ya karşı oynanan emperyalist oyunla karşı karşıya olduğu dönemdi bu dönem, Milli Mücadele iklimiydi. Anadolu insanının, kadını erkeği ile vatanın üzerine kapandığı bir yaman iklimdi. Ve emperyalizme karşı bir haysiyetli duruştu.. Anadolu toprağı Sarıkamış’ta böyle yoğrulmuş Allahuekber Dağları’nda böyle harman olmuş yiğitler...

Şimdi ise ülkemizde yüreklerin ve şehitlerin ayağa kalkma zamandır. Ve ebediyen de ayaktalar onlar dimdik… Şehitler, Allahukber Dağları’nda kutlu toprağa emanet edildiler. Rabbimiz mekânlarını cennet eylesin…

Sarıkamış Mehmetçiğin her şart altında irade, cesaret ve disiplinden oluşan karakterini nasıl muhafaza ettiğini tarihe altın harflerle yazdığı bir semboldür. Bu sembolü, 'Sarıkamış askeri açıdan var olma azminin, direnen mücadelenin, inancın, fedakârlığın ve her şeyden önemlisi de, Türk halkı ve askerinin en zor şartlarda vatanı için neleri göze alabileceğinin abideleşmiş bir sembolüdür' diye tarif eden eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, 'Sarıkamış yönetim biliminde hayal ile gerçek ve yönetilemeyen risk ile yönetilebilir riskin ne anlama geldiğini gösteren çarpıcı örnektir' diye de eklemiştir. Sarıkamış Harekatı o dönemde gizlenmiştir hatanın sahipleri tarafından… Şehitleri gereken şekilde ilgi gösterilmemiş saklanmıştır. Millet kendi evladının acısını duyamamış ve anılamamıştır. Ancak son yıllarda ülke genelinde çeşitli etkinliklerle anılmaya başlanmıştır

Değerli dostlar,

Gümüş tenli çam ağaçları, rengârenk tüllenen masmavi gökyüzü ve nergis bakışlı çocuklar ayazdan yüzleri güz patatesi gibi delikanlılar… Tıpkı bir mecnun misali bitimsiz bir sevda sarmalıyor gamzeli kız edasıyla her Sarıkamış ismi geçtiğinde içimden... Ne kadar sevda çekseniz azdır bu beyaz duvaklı süzülüp göklere uzanan tutkunun diyarına…

Kar yağıyor ışıl ışıl Allahüekber Dağları’nda. Kardelen irem bağı şehitlerin bağrında.. Az ilerde bir ozan “Taze Gelin Zülüflerin Tarumar” diye bir türkü tutturmuş sanki karanlığın ardından… Binbir renge boyanmış hüzünlü çehresiyle.. Zirvede sis bir duman, fırtına esmeye başlıyor. Uğultulu rüzgârda hicranla yürüyor. Bir elinde Al Bayrak yelken açmış yürüyor tarihin ahengiyle. Karşılıksız çıkarsız düşe kalka yürüyor. Kim yürümez ki şehidin armağanı o yamacın bağrında Itri gibi ses verir… Ve ilerde Şehitler Abidesi bir ulu çınar gibi…

Sarıkamış bir sevda onunla yatar onunla kalkar musikili yürekler.

Muhterem kardeşlerim;

Sarıkamış var olmanın sevinci. Sarıkamış bir tarih, Sarıkamış okşanacak, koklanacak büyülü bahçe. Her şehrin ruhu vardır mutlaka amma Sarıkamış’ın ruhu apayrı…

Kış oldu mu gelin gibi süslenir

Leyla mecnununa burdan seslenir

Yeşil ormanından makber beslenir

Ölümsüz ülkemde yâr Sarıkamış

Sarıkamış’ı seyretmek, şehit sesleri duymak sessizce dünyaya kapalı, ruhlara açık huzur içinde... Sarıkamış’ı seyretmek, apayrı bir beste sarıçamlar beyaz kardelenler sanki ruhumu çerçeveliyor. Bir kaç dakika da olsa seyredip hissetmek ve sessizce şehit kokularıyla koklaşıp konuşmak.. Yine o günlerin acı iklimi İçimde bir kor gibi, yazıp söyleniyorum kendi kendime.. Önce kaybettiğim tarih ve yağsız buğday taneleri içinde ılık su hoşafımsı menü.. Sarıkamış’ı seyreyledim içimi çekerek ve başımı yere eğerek.. Sanki bana bakıp, tatlı tatlı gülümsedi bir ara "Hoşçakal, Ömerciğim!.." diyerek… Ben maziyle oynayıp, keyifle yazarken o bağıra bağıra muhasebe yapıyordu. Daha sonra sitem ediyordu ödevine çalışmayan komutanına "Peki, neden komutanım neden ?.." sorup dinliyordu sanki… Nafile, ses yok, komutan yok, görüyor gibiyim o ak alınlı ana kuzusu Yiğitleri; çamlarla fısıldaşıyor gibi.. Hiçbir şey söylemeden sadece "Hoşça kal, şehidim Seni seviyorum!.." deyip, sonra benliğime geri döndüm. Bir uhrevi ses ve boş boş ayazlara bakarak uzun uzun tefekkür…

Sarıkamış seni seyrediyorum ve yeniden yaşıyorum bir ömür yaşadıkça yaşayacağım…

Seninle tüter o yeşil ve beyazın içime sindiği hüzün besteleri. Şehitler sana sıcacık gülümseyip koynunda yattıkça ben de yatağımda rahat ve gülümseyerek uyuyacağım, sen şehitlerin ana kucağı benim vatanımın buğu buğu hüzün tüten beyaz ülkesisin. Seninle yaşayıp seninle öleceğim. Bugün yönetenlerin sorumluluklarla dolu olması için, seninle iç içe insan, eşya ve varlığın farkında; basiretli idare gerçeğini ve gereğini ancak seni seyre çıkmalarıyla mümkün olur diye düşünüyorum,

"Niye, Neden, Niçin" Sarıkamış ve Sarıkamış Şehitleri Türkiye'nin ibret ve acı veren manevi mirasıdır. Duyarsız kalınamazdı elbette. Çanakkale nasıl ki, İslam coğrafyasının en ücra köşesinde bir duyarlılık kaynağıdır. Aynı şekilde Sarıkamış da duyarlılık kaynağımız ve hiçbir Türk vatandaşı bunu göz ardı edemez. Şehitler bizim nurlu teberrüklerimizdir, oradaki ayaza karışan körpe fidanlara karşı Türkiye'nin sorumluluğu vardır, artı Sarıkamış doğuda Türkiye'nin hayati bir güvenlik siperidir. Enver Paşa'ya her ne kadar şahsen kızsak da yaptığı sefer boşuna değildir. Sarıkamış Harekatı, normalde başarılı olabilecek bir harekattı ve olabilirdi de.. Başarılı olsaydı yerle bir edilen o insanların, şimdi kahraman olarak göklerdeydi isimleri…

Kimse yenilmek için savaşmaz. Bende herkes gibi hatalarını eleştiriyorum ancak bir Fatiha’yı onlara okumayı borç biliyorum. Türkiye'nin stratejik değerini o günün şartlarını dikkate alarak, o günleri eleştirmekle daha objektif olabiliriz. Ama tabi böyle facialar olunca, eleştiri hatta hakarete varan konuşmaları tırmandırma potansiyeli taşıyan tarihçilerimizde mevcut...

Böyle zamanlarda ancak bize düşen, ders çıkarıp ileriye iyi bakıp önümüzü iyi görmektir.

“Niye, Neden, Niçin" i araştırıp suçlu aramadan vazgeçmek en isabetli bakış ve tespit olur diyorum. Sarıkamış Şehitlerini Rahmet ve Minnetle anıyorum… Bir Sarıkamışlı olarak ve Sarıkamış faciasını yaşayan bir milletin evladı olarak, bundan ders çıkarmak zaruridir diyor ve mübarek makama erişen şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, sizler de yazdığım şiirlerle saygılar sunuyorum;

.

Sarıkamış Şehitleri

.

Gelinlik giyinmiş körpe kız gibi

Karlara serildi Sarıkamış’ta

Mevsimler ağlaştı gece buz gibi

Şafaklar gerildi Sarıkamış’ta

.

Mehmet’im çarıksız Yemen’den geldi

Şahâdet gürledi sonsuzu deldi

Gök mavi yer beyaz kefeni aldı

Ak yaşlar nar oldu Sarıkamış’ta

.

Yıldızlar ağlaştı bulutlar indi

Yokluklar yok oldu varlık silindi

Namlular yırtıldı taşlar delindi

Bir tarih yarıldı Sarıkamış’ta

.

Izdırap çilekeş dereleri kar

Dikenli tabyadan esiyor rüzgâr

Susun! Şehidimin söyleşisi var

Bâsiret kör oldu Sarıkamış’ta

.

Küfrün azgın devri mağmaydı vatan

Ölüm çığlıkları amansız meydan

Ferhat’ın çığlığı seni anlatan

İrâde buruldu Sarıkamış’ta

.

Vuslat harekât der müjdeyi bekler

Ağlaştı mevcudat ve de melekler

Hoşaftı menusu yağsız yemekler

Öğünler bir oldu Sarıkamış’ta

.

Yaram çok ağırdır çıban çok derin

Apansız çıyanı dipsiz çemberin

Cilvesidir lâkin buda kaderin

Silahsız vuruldu Sarıkamış’ta

.

Beyaz uykudaydı koca bir ordu

Dağ taş susuyorken komutan sordu

Mekân konuşuyor beden mosmordu

Pâk beden mor oldu Sarıkamış’ta

.

Çığlık yığınağı doksan bin fidan

Şavkı göğe vurdu süzülmüş yatan

Balkanlar Kafkasya Şırnak Ardahan

Şehitler soruldu Sarıkamış’ta

.

Şehit bu tarifi gelmez dilime

Ziyâsı izâhsız altın kelime

Vefâdâr ses verir cümle âleme

Âşıklar var oldu Sarıkamış’ta

.

Kutsal pervanesi o gün niyetin

Mehmet’te doğuşu samimiyetin

Övülmüş milleti sen ki ümmetin

Zor nizâm kuruldu Sarıkamış’ta

.

Şüheda vâdisi ne büyük mâna

Sırt sırtta diz dize yatar yan yana

Âsımdan emânet bu toprak sana

Pir Mehmet pir oldu Sarıkamış’ta

.

Sarıkamış dinle tarih seslenir

Mâziyle beklenen renkler hislenir

Kan-ter yudumlayan ruhlar süslenir

Emr-i Hak verildi Sarıkamış’ta

.

Ne çok şey anlatır bir mezar taşı

İmânla beslenir Hakk’ın savaşı

Şâirin efkârı birkaç gözyaşı

Islanıp kar oldu Sarıkamış’ta

.

Şehitler ölmez hây! Şehit her yerde

Ve onlar gittiler yüce seferde

Bak Ömer rikkatle bak perde perde

Cennete girildi Sarıkamış’ta

.

Bir Başka Güfte Var Sarıkamış’ta

.

bir beyaz güfte sarıkamış’ta

küskün bir eda ile sarar beni bir matem

gözyaşlarım dökülür gaipten sesler gelir

kör kağnılar gıcırdar ızdırap şarkısıyla

tasalara bürünür gömülürüm sihirli ağıtlara

bambaşka yankılanır sarıkamış, bambaşka

sonra ruhumu sarar efsunlu musikiler.

geceye bir sessizlik yayılır siner çileli

geceler uzanır uzanır

doksan bin şehit uzunluğunda

.

bir düşünce alır götürür beni

allahuekber dağlarına bulutlarla birlikte

zaman durur hayat durur yaşlar donar

ayazın kucağında

karlara her dokunuşta

yutkunur yutkunur boğulurum birkaç kez

ayazın en kırak yerinde

duygularım kâh coşar kâh emekler

Sarıkamış âh sarıkamış

şehitlerin mekânı hüzünlerin diyarı

her tarafın ızdırap ızdırabın türküsü

her tarafın bir destan bir destanın öyküsü

.

kim bilir belki de sarıkamış bir perde mi ne

vuslata açılan tarihin en sayfasında

ruhum soluklanır duygularım dirilir

karlar okşar baharın çehresiyle

her sarıkamış duyduğumda

.

ateşin donduğu ölümün gülümsediği

ölümün hayat bulduğu yer sarıkamış

yanar kelimeler aşkla allahuekber dağlarında

kardelenler açınca

.

köpürür şehit kokulu dereler kar sularıyla

hû deyip akar her mevsim baharın kucağında

öt bülbül öt işte tam zamanı ötmenin

gülde burada gülistanda

her tarafım bembeyaz her tarafım yemyeşil

gelin odası mı ne

beyazın ikliminde şehitliğin her rengi

.

konuş susmak yok yanık sevda bu

susmak yok konuş sen konuş sarıçam sen

şu merzifonlu mehmet

bak buda şırnaklı hasan

nasıl da yakışmışlar yan yana ve sırt sırta

utansın gabar dağı utansın şehadetsiz hortlaklar

konuş sarıkamış neden sessizlik

bu ne dertli sekinet sükûtta üşüyorum

bu suskunluk nedendir

hem sitemin kimedir

.

Ömer Ekinci Micingirt

.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.