Razı olmak; kabul etmek, uygun bulmak, beğenmek, gibi anlamlara gelmektedir. Razı oluyorsak, o haliyle kabul edip beğeniyoruz demektir. Bu sebeple razı olmak, şikâyeti, isyanı ve tüm öfke, nefret, haset, kin gibi zulmanî özellikleri devre dışı bırakmaktır. Razı olmak halk arasında kullanıldığı gibi sadece hoşumuza giden işler için değil her iş için de geçerli olmadıkça noksan kalacaktır.

İnsanlar, içinde bulundukları dünya yaşamında dünyevî akıl ile kıyaslama yaparak bulunurlar. Kıyasları, kendilerince doğru olan ve çıkarları neyi gerektiriyorsa o’dur. Bu sebeple, karşılaştıkları olaylar ve fiillere kendilerine görelerle bakarak, nefsin emmare halinde hoşlarına giderse kabul edip beğenirlerken, hoşlarına gitmeyen durumlarda ise şikâyet ve isyan ederler. İşte bu hal, Cenab-ı Allah’ın “Kulum” dediklerinin hali değildir. Bu hal, Allah’a isyan edenlerin Allah’a göre bulunuşları değil, kendilerince kendilerini zulme soktukları haldir. Allah’ın “Kulum” dediklerinin hali, hiçbir oluşuma karşı Allah’a isyan edilmeyen haldir. Yaşamı, nefs-i emmaresine kul olanın rızalığı sadece hoşnut olduklarına, Allah’a kul olanın rızalığı her oluşuma olur çünkü onlar Allah’tan razı olmayı başarabilmişlerdir. Bakara suresi 207. Ayeti kerimede,

Yine insanlardan kimi de vardır ki, Allah'ın rızasına ermek için kendini feda eder. Allah ise kullarına çok merhametlidir.

denilerek bu gerçeklik beyan edilir. Bizler ayeti kerimede bahsedildiği gibi, Allah’ın rızasına ermek için kendimizi feda etmeliyiz. Feda edilecek olan kendimiz, kendimize göreler kıyasından geçmektir. İşimize geldiği yerde razı olurken, işimize gelmediğinde şikâyet etmekten geçmektir. Yaşamın içinde işimize geldiği gibi türetilen iman anlayışından geçip, Allah’ın istediği ve Hz. Muhammed ve Ehlibeyt Efendilerimizin yaşadığı gibi yaşamaya başlamaktır. Bu yaşam, Allah’ın istediklerinin bütünlüğünü kabul edip hayatımızda uyguladığımız yaşamdır. Öncelikle insanî değerler üzerine, adaletle, saygı ve sevgi içinde dürüstçe, kimsenin bizim yüzümüzden incinip, zarar görüp, zulme uğramadığı birisi olmalıyız. Yalan söylemeyen, çalmayan, gasp etmeyen, çalışan, aklını kullanan, düşünen, okuyan birey olmalıyız. Sonra insanî değerler temeli üzerine ibadetlerimizi yapmalıyız. İnsanlık değerleri temeli olmayan ibadet binası çökmeye mahkumdur. Evet, Allah bizden ibadet etmemizi istiyor ama insanlık değerlerine bürünmemizi de istiyor. İşimize gelmediği için insanlık değerlerine bürünmeden, Allah’ın istediği insan olmadan, sadece ibadetlerin suret olan taklit boyutunda bulunmak bizi rıza ehli yapamaz. Razı olmak kabul etmek olduğundan Allah’ın isteklerini yapmayı kabul etmemiş olacağımızdan Allah’tan razı olmamış oluruz. Bir insan Allah’ın istediği insan haline geçmediyse onun Allah’tan razılığı da ibadetleri gibi taklit üzerinedir. Fecr suresi 28. Ayeti kerimede,

Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!

denilmektedir. Birisinin yaptığı ve hoşumuza giden iş karşısında “Allah senden razı olsun” deriz. Yani, “Ben senden razı oldum Allah’ta razı olsun” demiş oluruz. Allah’ın bizden razı olması, ayette vurgulandığı gibi bizim Allah’tan razı olmamızdır. İşte bu yüzden öncelikle bizlerin “Allah’ım Senden razıyım” diyebilmemiz farzdır. Nasıl ki birisinin yaptığı iş için razıyız diyorsak, her işi Allah’tan bilip cümlesinden razı olmak da Allah’tan razı olmaktır. Ayetin, “Rabbine dön!” beyanı işte tam olarak budur. Rabbimize dönmemiz Rabbimizden razılıktır. Bu ayet bize gösteriyor ki bizler, Cenab-ı Allah’ın bizlere sunduğu, varlığımızdan, anne ve babamızdan, içinde bulunduğumuz toplumdan, yaşamdan razı olurken, başımıza gelen ve bizlerin dert dediğimiz tüm oluşumlardan da razı olmadıkça Rabbimize dönük olmuyoruz. Rabbimize dönük olmadığımız durumda dönük olduğumuz şey, Rabbin rızasının dışında kalmaktır.

İblisin Hz. Âdem’e secde etmeyişi, Allah’ın buyruğuna, dolayısıyla Allah’a isyan etmekti. İsyanın yanında rızalık olmayacağından İblis Allah’tan razı olmamış oldu. İblis Rabbine dönük olmaya sırtını çevirdi de yüzünü kendi şirkine, küfrüne, isyanına dönmüş hale geldi. İşte bizler, Allah’tan razı olmadığımız halimizle aynısını yapmış olduğumuz gerçeğinin farkına varıp bir an önce küfrümüze tövbe ederek demimize razı olmayla Allah’tan razı olmaya yani Rabbimize dönmeye başlamalıyız.

GDO’lu gıdalar olduğu gibi, GDO’lu zihinler ve GDO’lu zihinlerin ürettiği GDO’lu inanç sistemi de vardır. GDO’lu sistem, organik olan inancın aslından uzak, içine inanca ait olmayan dünyevî özellikler katılarak gerçekliği değiştirilmiş sistemdir. Nasıl ki GDO’lu gıdalar insan için zararlıysa, GDO’lu zihin ve inanç sistemi de zararlı hatta daha zararlıdır. Bu sistem içerisinde, inanca ait olan her şey ismen ve taklit düzeyinde bulunurlar, asla tevhit olamazlar. Bu sistemde razı olmak da ismen ve dilde kalan ama içi boş olan razı olmaktır. Onlar, inancın her değerini gayba atıp öldükten sonraya bıraktıklarından, razı olmayı da gayba atıp öldükten sonraya bırakırlar ama dillerinden de düşürmezler. Onlar, “Allah’tan razıyım” derler ama içini rızalık yaşamıyla doldurmazlar. İstedikleri bir şey olmayınca, “Olmayışı da hakkımda hayırdır” deyip sabırlı olmak yerine istedikleri olmayınca hemen isyan ederler. Başlarına gelen hadiseler karşısında “Bu Rabbimin istediği” deyip sabır göstermek yerine şikâyet edip küfrederler. Onlar, insanlığa ait değerleri inkâr edip menfaatlerinin gerektirdiğini elde etmek için zulme başvururlar. Onlar, Allah’ın rızasına uymayan işler içinde birbirleriyle yarışırlar. Onlar, Allah’ın lanetlediği, gurur, kibir, benlik ve ego içinde kendi ilahlıklarını yaşarken yine kendilerince uydurdukları, “O ayrı, bu ayrı” yalanıyla ibadetin şeklî boyutunda bulunup taklidî bir ibadetle ibadet ederler. Nisa suresi 14. Ayeti kerimede,

Kim de Allah'a ve Peygamberine isyan eder ve Allah'ın koyduğu sınırları aşarsa Allah onu da ebedî kalacağı cehennem ateşine koyar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.

denilerek bu gerçek vurgulanır. Onların, yaşamın içinde Allah’ın istediği gibi bulunmaktan uzak olmayla Allah’tan razı olmadıkları halleri Allah’a isyandır ve razı olmayarak ayette belirtilen “Allah’ın koyduğu sınırı” aşanlardır. Onlar, kendi hallerini kendilerine olması gereken hal olarak bildirip kendilerini rahatlatırken aslında yine ayette belirtilen aldatıcı azap içinde olanlardır.

Allah’tan razı olmak, her yaratılanı sevip, saygı duyup, kendimizi tümünden aşağıda, hepsini kendimizden üstün görmeyle tümüne secde etmektir. Allah’tan razı olmak, her işin bir hikmeti olduğunu kabul edip cümlesine “Hakkımda hayırdır” deyip isyan etmemektir. Allah’tan razı olmak, kendimizi olduğu haliyle kabul edip, Allah’ın istediği yaşama bürünmektir. Allah’tan razı olmak, dokunabildiğimiz kadar insana dokunup yardımcı olabilmektir. Ancak bu şekilde kendimizden ve tüm âlemden Allah’tan başka ilah olmadığına şahadet edebiliriz. Razı olmadığımız tek bir yaratılmışlık ve fiil olduğu sürece şehadet mümkün değildir çünkü şehadet yaratılmışlıkta bütünselliğe ulaşınca gelir. Allah’tan razı olanın Allah’tan başka ilah olmadığına şehadeti vardır. Yoksa rızalık da şehadet gibi dilde kalmış ezber tekrarıdır.

ozkan.gunal@emekyayinevi.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.