Ülkemizde Ramazan ayı pek önemlidir.
İnananlar için tabi ki !
Hicri takvim 350 gün olması nedeniyle her 36 yılda bir Ramazan, aynı zamana denk geliyor.
Biz aynı zamana denk gelen Ramazan’a kavuşanlardanız.
Çocukluğumuzda bu günlerde yaşadığımız günleri şimdi biz çocuklarımızla yaşıyoruz.

Yıllar ilerledikçe toplumda azgınlıklar fazlalaşmış gibi görünüyor.
Çocuktuk tatlı telaşla beklerdik mübarek günleri. Yemek yenen, bir şey içilen mekanlar kapalı olurdu. Açan olursa pek açılmazdı ama halk büyük tepki gösterirdi.
İş yerlerinde çalışanların işleri kolaylaştırılırdı. Ağır işler sonraya bırakılır, oruç tutmayanlar tutmadıklarını gizlerdiler.

Yıllar sonra lokantalar kahvehaneler camlarını kireçle boyayarak veya gazete ile kapatarak Ramazan ayında da açmaya başladılar. Şimdilerde gelinen durum ortada.

Rahmetli annem anlatırdı.
Bursa 1960’larda malum. Açık gezen insan sayısı çok düşükmüş, hoş nüfusta çok yüksek değilmiş. Açık gezenler genelde gayri-müslim vatandaşlarımız imiş. Onlarda mantolu dolaşırlarmış sokaklarda.
Birbirine saygı ile herkes bir arada yaşarmış.
Zahiren baktığımızda giderek maneviyattan uzaklaşan bir toplum var.

İslami değerlerden hızla uzaklaşan bir yapıya doğru gidiliyor.
Tesettür, başörtüsü yasağına son verilmesinin ardından adeta yok oldu gitti.
Bir türbe cami ziyaretine gittiğinizde tesettürün içler acısı durumda olduğunu düşünebilirsiniz. Müslüman olmayan bayanlar bizim müslüman kızlarımızdan daha kapalı giyiniyorlar.
Evet zahiren böyle.
Peki, ne arıyor o açık saçık giysilerle bu kızlarımız türbelerde camilerde.
Yadırganacak çok yönleri olabilir ancak imanı inancı olmasa buralara nasıl gelsinler. Mevlana ‘ne olursan ol gene gel’ sözünü boşuna söylememiş.
İnsanları kılık kıyafetlerinden dolayı eleştirebiliriz ancak iman ve inançlarını eleştirmek ne haddimize.
Biz eleştirme hakkını kendimizde göremeyiz. Kriterleri, var olma sebebimiz Hz. Muhammed (SAV) ve her şeyi yoktan var eden Yüce Rabbimiz belirlemiş.
Gezegenleri belirli yörüngelere oturtmuş.
Yazı ve kışı yaratmış her şeyi yarattığı gibi..

Rabbimizin hangi nimetlerini inkar edebiliriz ki?
Verdiği nimetlerin farkında olmak bile büyük bir nimet.
Bizim yaratılışımızda fikrimiz alınmadığı gibi ebedi hayatın başlangıcı da bize sorulacak değildir.
Aklımızla biz inanç sahibi olmuşuz. İnancımızın gerektirdiklerini öğrenmekle mükellef tutulmuş olduğumuz gibi hayatımıza uygulamakla da sorumluyuz.
Bir futbolcu bir takımda oynadığında giyeceği formanın sorumlulukları vardır. Herkes formayı giydiğinde aynı takım mensubudur. Biz formamızı giymeye başladığımızda yapacaklarımızı sorumluluklarımızı öğrenmek zorundayız.

‘Bana göre’ yorumlarını bırakıp mensubu olduğumuz İslam inancın üzerimize yüklediği kulluk sorumluluklarını önce öğrenelim. Sonra birbirimizin üzerindeki sorumluluk ve haklarımızı hayatımıza uygulayalım.
Kimseyi yadırgamayalım.

Hz. Ömer müşrik yaşantısında kız evladını diri olarak toprağa gömen birisiyken, bir kelimeyle tüm dünyaya örnek olan bir şahsiyet olmadı mı?
O kelime La ilahe İllallah Muhammeden Rasülullah’tır.

O söz ile hala günümüzde adalet timsali bir Hz. Ömer tanıyoruz.
Mesele konuyu inanmış insanlara iyi aktarabilmek.
24 saatların da bir an da olsa var olabilmek.

Şu soruyu yöneltelim mi önce?
“Allah ile aran nasıl ? En son ne zaman kelime-i şehadet söyledin ?..”
Ramazan ayı bir çok dönüşlere sahne olan bir zaman dilimidir. Her Ramazan ayında çevremde değişime uğrayan dönüş yapan örnekler var. Bizim içimizden dört dörtlük tam kafir çıkmayacağını unutmadan;
Sabırla dua edelim. 
 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.