Koranavirüsün bizleri evlerimize hapsettiği bu günlerde stresli ve sıkıntılıyız. Morale ve tebessüme ihtiyacımız var. Sizler, adı ve tadı 40 yıllık dostluğun hatırını ifade eden kahvenizi içerken ben de, pazar sohbeti ile sizlere eşlik etmiş olayım.

Tebessümünüzün tesellinize sebep olmasını diliyorum ve esprilerle, fıkralarla keyifli olmanıza vesile olmak istiyorum.

.

Fıkra ve espri zeka işidir. Çok zeki millet olduğumuz için fıkra ve espri kültürümüz oldukça zengindir. Özellikle yöresel olanlar bilgi vermesi bakımından ilgi çekmektedir.

Ben, Yozgat'ın Sarıkaya ilçesindenim. Komşumuz Muttalip dayı, harman yerinde çalışırken yorulmuş. Sırt üstü yatıp gökyüzünü seyretmeye başlamış. Bir uçağın geçtiğini görmüş. Dikkatlice bakmış, incelemiş, "buna tayyare diyorlardı, bundan ben de yaparım" demiş. Ertesi gün, evinin damında, iki kalası uçağa benzeterek T şekline getirmiş. Gazyağı ile çalışır diye dolu tenekeyi de bağlamış. Komşularını çağırmış, ön kısmına oturarak, "teyyare yaptım, hadi, siz arkadan itin, bu uçacak" demiş. Komşuları, "yok, olmaz" dese de, ısrarı sonucu itmişler. Muttalip dayı, damdan aşağı yere çakılmış. Komşular korkmuşlar, telaşla yanına koşmuşlar. Muttalip dayı yerden kalkarken, "Allah, Allah !, nerede hata yaptık, ne eksiği vardı ki, uçmadı." demiş.

*

Gençlik yıllarımda futbol oynuyordum. İlçeler arası amatör küme maçları çok heyecanlı oluyordu. Hollanda’ya gidip gelmiş olan Mustafa ağabeyimiz çok renkli bir simaydı. Futbol anılarını anlatırlardı.

Çok önemli bir maç yapılıyormuş. Sarıkaya Spor 1-0 galip durumdaymış. Maçın 89. dakikasında zamanın geçmesi için oyuncu değişikliği yapılmak istenmiş. Mustafa ağabey değiştirilirken saatine bakmış. "ne oldu be kardeşim, niye beni değiştiriyorsunuz, daha yeni ısınmıştım" demiş.

Yine önemli bir maç. Mağlup durumdayız. Beraberlik, şampiyon olmamıza yetecek. Penaltı oldu. Mustafa ağabey, "durun, ben, Hollanda'da futbol oynamış adamım, bu penaltıyı ben atacağım" demiş. Topu almış, penaltı noktasına koymuş, geri geri gitmiş, kaleye, kaleciye dikkatlice bakmış, ölçmüş, biçmiş, hızla gelip topa öyle bir vurmuş ki, top taca çıkmış.

*

Hemşehrimin biri, ilk defa gittiği bir şehirde gezerken, vitrinde gülümseyen mankeni görmüş.

"Bu güzel bayan benden hoşlandı herhalde" diyerek el, kaş, göz hareketleri yapaya başlamış.

Bu tipik jest ve mimik işaretlerini gören mağaza sahibi dışarı çıkmış.

"Ne yapıyorsun be adam, deli misin, çekil, git..." diye kızmış.

Hemşehrim de, "kusura bakma, senin kızın olduğunu bilmiyordum" demiş.

*

Çok güzel siyasi fıkralar ve espriler de vardır.

Süleyman Demirel, başbakan iken gazetecilerin sorularını cevaplandırıyormuş.

"Bakın, bu söylediklerim çok önemli. Altını çizin" demiş.

Bir gazeteci, "olmazsa ne yapacaksınız, efendim" diye sorması üzerine,

"O zaman siz de bu sözlerimin üstünü çizersiniz" demiş.

*

Bir dönem, bir başbakanımıza danışmanı, "efendim, yarın Fenerbahçe-Galatasaray maçı var, gidecek misiniz?" diye sormuş.

"Gerek yok. Ben, o maçı geçen sene gördüm" demiş.

Görevli, başbakana, "efendim, arşivlediğimiz evrakları koyduğunuz depo doldu, ne yapalım" diye sormuş.

"Birer fotokopisini alın, yakın gitsin..." demiş.

*

Bugün günlerden pazar olunca aklıma şu fıkra da geldi.

Tımarhanede üç deli, akıllandıklarını iddia ederek çıkarılmaları için müdüre müracaat etmişler.

Müdür, karşısındaki üç deliye, "madem akıllandığınızı iddia ediyorsunuz, size bir soru soracağım, vereceğiniz cevaba göre karar vereceğim" demiş.

"Pazar günü, yolda yürüyordum. Bana bir araba çarptı. Elim, kolum, gözüm, burnum... etrafa dağıldı. Kalktım, topladım. Eczaneye gittim, yapıştırttım. Olur mu, olmaz mı?" diye sormuş.

Birinci sıradaki deli, "olur, hem de çok daha iyi olur" demiş.

İkinci deli de "eskisinden daha iyi olur" demiş.

Üçüncü deli, "olmaz" demiş.

Müdür, "tamam, sen akıllanmışsın" diyerek akıllı raporunu yazmış, tam imzalayacağı sırada, "peki, neden olmaz dedin" diye sormuş.

Deli de, "pazar günü eczaneler kapalı olur efendim" demiş.

*

Fıkra anlatılır da Temel fıkrası anlatmadan olur mu?

Temel, Dursun, Cemal birbirlerini çok seven üç kardeşmiş. Ne alırlarsa, ne yaparlarsa birbirleri için de olmasını isterlermiş. Mesela, Temel gömlek alacağı zaman kardeşleri Dursun ve Cemal için de alırmış. Bu üç kardeş, kendi aralarındaki bu geleneklerini sürdürmüşler. Fıkra bu ya, bir gün ayrılmışlar, başka ülkelere gitmek zorunda kalmışlar. Bir gün Temel, Almanya'da bir meyhaneye girmiş, garsonu çağırmış, "bana üç bira getir" demiş. Garson, "siz bir kişisiniz, neden üç tane istiyorsunuz?" diye sormuş. Temel de, “biri benim, diğerleri kardeşlerim Dursun ve Cemal için, biz böyle anlaştık" diye cevap vermiş. Bu durum birkaç ay devam etmiş. Yine bir gün Temel garsona, "bana iki bira getir" diye seslenmiş. Garson şaşırmış. "hep üç tane isterdiniz, neden iki tane, ne oldu?" diye sormuş. Temel de "ben içkiyi bıraktım" demiş.

*

Fadime'ye aşık olan Temel, kurban pazarını gezerken kurbanlıklara bakan Fadime'yi görmüş.

Selam, sohbet, sevgi… derken, "ben sana kurban olurum Fadime..." demiş.

Fadime de, "bu sene öküz kesmeyeceğim" diye cevap vermiş.

*

Fadime'yi çok seven Temel, bir türlü evlenmeye ikna edemiyormuş. En sonunda, "sana söz veriyorum Fadime, seni ölene kadar seveceğim" diyerek ikna etmiş. Evlenmişler. Yıllar sonra bir gün Temel ölmüş. Birkaç ay sonra da kahrından Fadime ölmüş. Bakmış, Temel orada güzel bayanlarla beraber, "kör olasıca Temel, hani bana ne söz vermiştin" diye kızmış. Temel de, "sana ölene kadar demedim mi Fadime" demiş.

*

Adam, eşeğiyle kasabaya gidiyormuş. Yorulmuş. Yoldan geçen bir kamyoneti durdurmuş, "beni de götür" demiş. Eşeği arkaya atmışlar, adam da şoförün yanına binmiş. Kasabaya varmışlar. Adam "borcum ne kadar" demiş. Şoför de "senin için 10 TL, hadi eşek için de 5 TL alayım" demesi üzerine adam, "benim ondan ne farkım var" demiş.

*

Adamın balkonuna koyduğu papağanı, yoldan geçen komşusuna devamlı küfrediyormuş. Sonunda komşu kızmış, adamı mahkemeye vermiş. Mahkeme papağana küfretmeme cezası vermiş. Ertesi gün, komşu, evin önünden geçerken papağan, "anlarsın ya" demiş..

*

Eğlenmeyi seven 4 arkadaş sinemaya gitmişler. Arka tarafta bir yere oturup filmi izlemeye başlamışlar. İçlerinden birisi "şu öndeki adamın ensesine 1 tokat atarım, var mı benimle iddiaya giren" demiş. Yanındaki, "tamam, tokat at,10 TL vereceğim" demiş. Kalkmış, ensesine tokatı patlatmış, "vay Ahmet, nasılsın dostum" demiş. Adam, "ne Ahmet'i kardeşim" diye kızmış. Tokatı atan "pardon" diyerek özür dilemiş. 10 TL yi almış. Az sonra, diğer arkadaşı "hadi, bir daha vur da göreyim, 10 TL de ben vereceğim" demiş. Tamam demiş, tokatı patlatmış. "vay be Ahmet, yanında bayan var tanımazlıktan geliyorsun değil mi" demiş. Adam kızmış, "kalk hanım, gidelim" demiş, ön tarafa geçip oturmuşlar. Üçüncü arkadaşı, "git, ön tarafta vur, ben de 10 TL vereceğim" demiş. Kalkmış, öne gitmiş, adamın ensesine tokatı patlatmış, "ya Ahmet, burada olduğunu söylesene, arkada birine vurup duruyorum" demiş.

Sağlıklı, huzurlu, mutlu gümleriniz, fıkra ve kahve tadında nice pazarlarınız olsun…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.