15 Haziran, Türk şiirinin ve düşünce hayatımızın büyük isimlerinden Attilâ İlhan`ın doğum günü.

15 Haziran 1925 tarihinde doğan şairimiz, tıpkı “An Gelir” adlı şiirinde dediği gibi 2005 yılının 10 Ekim günü ayrılmıştı aramızdan… Ruhu şad olsun.

«…görünmez bir mezarlıktır zaman

şairler dolaşır saf saf

tenhalarında şiir söyleyerek

kim duysa / korkudan ölür

-tahrip gücü yüksek-

saatli bir bombadır patlar

an gelir

attilâ ilhan ölür…»

Vefatından 7 ay önce 2005 mart ayında Bursa kitap fuarında adıma imzaladığı “Dersaadet’te Ezan Sesleri” adlı romanının ve dünya gözüyle kendisini görüp edebildiğimiz üç beş sözün benim için taşıdığı değeri kelimelere sığdıramıyorum. Genç bir heyecanla “Ben de şiir yazıyorum, kitabım var, şiirlerimi size göndermek istiyorum hocam” demiştim, “gazeteye gönder” diye karşılık vermişti gözlerindeki ışıltı ve dudağındaki nazik tebessümüyle… Eline geçti mi bilmiyorum ama ilk şiir kitabımı ve derlediğim diğer şiirlerimi göndermiştim ilerleyen günlerde.

Hocayı yıllarca televizyonda yaptığı programlarda dinledik. Sağlam, yılmaz ve yıkılmaz duyarlılığı ile hiç vazgeçmeden yürüdü yolunca... Emperyalizmin ne olduğunu, Atatürk’ün yaptıklarını ve yapmak istediklerini palavradan değil gerçek “yerli ve millî” bir dille anlattı.

Vatanseverliği ve Atatürkçülüğü kuru bir söylem olmaktan çıkarıp hayatının her alanında coşkun bir fiil olarak haykırdı dünyaya. Daima dimdik durdu emperyalizm ve onun muktedir maşalarına karşı. Ne var ki programını kaldırmıştı mevcut “ileri demokrat” iktidar. Ama o yılmadan başka başka sahalarda son nefesine kadar anlattı dünyanın ve ülkenin kopkoyu hakikatlerini.

Çünkü O, Attilâ İlhan`dı. Hepimize “Parola: Vatan, İşareti: Namus / Aksi halde sen yoksun; hiçbirimiz yokuz!” diyerek yol göstermek için çırpınan adam! Aklının ve müthiş muhakemesinin ışığında hakikati arayan ve buldukça da milletine göstermeye çalışan bir fikir emekçisi.

Adındaki Türklük, inkâr edilemeyecek bir şuur olarak, iliklerine kadar işlemişti. Vatanseverliğin, 40 yıldır örselenen “milli kimlik” ve “vatan” duygusunun, bu ülkenin bir mensubu olarak var olup yaşayabilmemizin “olmazsa olmaz” bir gerekliliği olduğunu, her türlü emperyalizm karşıtlığını reddedilemez bir temele oturtarak anlatırken, “hain ya da gaflet içinde olmadığı müddetçe” her kesimden insanın kulak kesildiği gerçek bir kanaat önderi.

“Türk basını, hiçbir zaman Türk olmamıştır” derdi. Bugünü, bugünün yandaşlarını görse ne derdi acaba?

Beri yandan…

“Ayıpsız ama ellerimizi kirletmeden” sevmeyi de ondan öğrenmiştik, “ayrılığın sevdaya dâhil” olduğunu da… Bin yıllardan süzülüp gelen Türk`ün şiir sesi ve zevki, onun şiirinde gelecekle buluştu. Çünkü o, her sahada, “taklidin” değil, “yenilenerek, tazelenerek var oluşun” temsilcisiydi.

Şiirlerinin yanı sıra bilhassa bugüne ışık tutuğunu düşündüğüm “Hangi…” serisi başta olmak üzere, bütün eserlerinin okunması gerektiği kanaatindeyim.

Doğum günün kutlu olsun büyük usta!

Bugün vatan en hafif deyimle ümmetçi liyakatsizlerin elinde oyuncak, namus ise çoluk çocuğa musallat olan alçaklar ve destekçilerinin bacak aralarına sıkışmış durumda belki ama…

Bir gün herkes anlayacak!

Gazi’nin kurduğu cumhuriyeti, benliğimizde, hayatımızda “mıh gibi” tutmamız gerektiğini…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.