24 Ocak 1980 kararları ile devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alındı ve ülkemiz serbest piyasa ekonomisine geçti. 24 Ocak kararları dünyada yaygın olarak kullanılan IMF politikalarından oluşan bir programdır. Bu programın ilkeleri faizlerin yükseltilmesi, sıkı para ve maliye politikaları, emek ücretlerinin baskı altında tutulması, kamu mallarına zam yapılması, kamumun piyasadan çekilerek özel sektörün önünün açılmasıdır.

Planlı kalkınma modeliyle ülkenin gereksinim duyduğu her türlü malın ülke içinde üretilmesi anlayışıyla dış alımın yerini tutan (ithali ikame) Türkiye, bu kararlar ile dış satıma (ihracata) dayalı bir ekonomik modeli benimsedi. Ayrıca döviz alım satımı serbest bırakıldı, dış alım (ithalat) serbestleştirildi. Yabancı sermaye yatırımları teşvik edildi, kademeli olarak sosyal devlete son verildi. Döviz piyasası üzerindeki kontroller kaldırıldı, faiz oranları serbest bırakıldı, fiyat kontrol ve sınırlamaları kaldırıldı, özelleştirmeler başladı.

Alınan kararlar kapsamında %33 oranında devalüasyon (Türk Lirası’nın değeri düşürüldü) yapılarak günlük kur ilanı uygulamasına gidildi ve 1 dolar 47 liradan 70 liraya yükseltildi. Kamu İktisadi Teşekkülleri’nin ürettikleri ürünlerin fiyatları artırıldı, tarım ürünleri destekleme alımları sınırlandırıldı; gübre, enerji ve ulaştırma dışında sağlanan destekler kaldırıldı. 1980 yılında enflasyon %107 olarak gerçekleşti.

Aradan geçen yaklaşık 42 yıla karşın, serbest piyasa ekonomisine bırakılan ekonomimiz hiç ayar tutmamış, sürekli iniş ve çıkış yaşayarak, büyük sıkıntılara neden olmuştur. 1994 ve 2001 yıllarında da krizler yaşanmış ve hep kemer sıkma politikasıyla bugünlere gelindi.

AKP iktidarıyla birlikte devam eden serbest piyasa ekonomisi ile bugün daha da büyük bir ekonomik krizle karşı karşıyayız. Planlamaya son vererek, üretimden uzaklaşmak, dış alım, yanlış kur politikası ve dövize bağımlı olmanın sonucunda gelinen nokta üzücüdür. Türk Lirası’nın sürekli değer yitirmesi, yurttaşların alım gücünü düşürmektedir. Bunun yanında hayat pahalılığının artmasına neden olduğu gibi yoksulluk, işsizlik ve hiperenflasyon sarmalı sürmektedir. Kasım ayında dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 3.192 TL, yoksulluk sınırı 10.396 TL oldu. Enerji fiyatlarındaki büyük artış ve yüksek dış borç ekonomiyi zorlamaktadır.

2021 yılı Ocak başında 7,4 TL olan dolar, bugün 13 TL’ye dayandı; 9,1 olan euro 14 TL oldu. Paramız dolar karşısında yaklaşık %70, euro karşısında %55 değer yitirmiştir. Ocak ayında litresi 7,1 TL olan benzin 9,7 TL, litresi 6,6 TL olan motorin 9,8 TL olmuştur. Her şeye sürekli zam yapılmaktadır. Böylece korkunç bir yoksullaşma ve dibe vuruş ile karşı karşıyayız.

Bu yılın Kasım ayı başında 9.50 TL olan dolar, dün 12.50 TL oldu. Böylece dolar, 27 günde 3 TL yükselirken Türk Lirası da %32 değer kaybına uğradı. Aynı şekilde Kasım ayı başında 11 TL olan euro, dün 14 TL oldu. Euro da dolar gibi 27 günde 3 TL yükseldi ve Türk Lirası %28 değer kaybına uğradı. Enflasyonun yükselmesini göze alarak kuru başıboş bırakan siyasi iktidar, ‘ihracatta rekabet gücü kazanacağız, Çin'e göre daha ucuz olacak mal ve hizmetleri dünyaya satacağız, TL değer kazanacak ve enflasyon düşecek’ teorisinin boş olduğunu anladığı zaman, belki ekonomiyi düzeltebilirler.

Ekonomik sorunlar dış güçlerin oyunu diye açıklanamaz. Ekonominin kitabını yazanlar, doğru bir ekonomi politikası izlediklerini söyleyenler, ekonomistim diye övünenler şimdi ekonomik kurtuluş savaşı veriyoruz seviyesine geldiler. Ancak ekonomik kurtuluş savaşı ifadesi inandırıcı değildir çünkü serbest piyasa ekonomisine bağlılık içinde ekonomik kurtuluş savaşı verilemez. AKP iktidarı en katı şekilde liberal ekonomi programı izlemektedir. Özelleştirmelerle yoluna devam eden, planlamaya son veren, üretimden vaz geçen, dış alım odaklı bir kapitalist sistemle devam eden bir iktidar, nasıl ekonomik kurtuluş savaşı verir?

Krize neden olanların, krizi yaratanların aynı zamanda çözüm üretemeyecekleri bilinmelidir. Birleşik Arap Emirlikleri’nden gelecek 10 milyar dolarlık yatırım ile ya da Katar’dan gelecek paralarla, ekonominin düzelemeyeceği çok açıktır. Ekonomik kurtuluş savaşı dış ülkelerden gelecek paralarla verilmez.

Türkiye eğer gerçekten ekonomik kurtuluş savaşı verecekse, bu ancak Atatürk’ün modeli ile gerçekleştirebilir. Neo-liberal ekonomiyle kurtuluş savaşı verilmez. Bunun için kamucu ve halkçı hamleler yapılmalı, sosyal devlet yeniden yapılandırılmalı, planlı üretime geçilmelidir. Ülkemizi ekonomik bataktan çıkarmak için öncelikle yolsuzluk, rüşvet ve israfa son verilmelidir. 128 milyar doların hesabı sorulmalıdır, yap-işlet-devret projeleri için garanti ödemelerine son verilmelidir.

24 Ocak 1980 kararlarından beri uygulanan ekonomik modelin özü dövize bağımlılık ve sürekli borçlanmadır. Bu model Türkiye’yi üretmeden tüketen, borçlanarak lüks yaşayan bir topluma dönüştürdü. Çözüm bu modelde değildir. 1923-1938 arasındaki cumhuriyet ekonomisine dönülmelidir. 1961 yılında kurulan Devlet Planlama Teşkilatı’nın öncülüğünde planlı ekonomiye geçilmelidir. Çözümün anahtarı halkçılıktır, devletçiliktir, planlamadır, üretimdir, karma ekonomidir ve denk bütçedir.

Bu siyasi iktidar tükenmiştir, bitmiştir. Yerine gelecek muhalefet partileri de neo-liberal ekonomik modele, serbest piyasa ekonomisine devam edecekse, değişen hiçbir şey olmayacaktır. Bu durumda bizlerin de ekonomi tıkırında demekten başka sözümüz olamaz. Eşsiz liderimiz Atatürk’ün “Tam bağımsızlık, ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür” sözünü unutmamamız gereken günlerden geçtiğimizi bilmeliyiz.

29 Kasım 2021

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.