24 Kasım Öğretmenler Günü’nde birçok kişi sosyal medyada anılarına, özlemlerine, sevgilerine, saygılarına yer veren yazılı ve görsel mesajlar paylaşarak, Başöğretmen Atatürk ile öğretmenleri andı.

Ben ise, gazetecilikten önceki mesleğim olan öğretmenliğe ilişkin anılarımı ve üzerimde emeği olan öğretmenlerime olan vefa borcumu bu haftaki yazımda siz değerli okuyucularımla paylaşmayı uygun gördüm.

Van Alparslan Öğretmen Okulu’nda 6 yıl (1962-1968) süren yatılılık hayatımda öncelikle, yemekhane nöbetinde soğan, patates soymayı, bakla ayıklamayı ve masaları hazırlamayı öğrendim.

Hoparlörlerden yayın yapan okul radyosunda, kadın rolünü de üstlenerek seslendirdiğim skeçler ilgi görüyordu.

Fotoğraf çekmekten, karanlık odada filmleri yıkayıp tab etmekten, mandolinimle gurbet ezgileri seslendirmekten ve resim yapmaktan keyif alıyordum.

Kışın, Beden Eğitimi dersinde yağlı güreş pehlivanı gibi üst kısım çıplak vaziyette yaklaşık bir kilometre koşup, diz boyu karın içinde güreş yaptığımız oluyordu.

Yaz çalışması kapsamında, okula ait olan Adır Adası’na götürülerek 20 gün süreyle otları yolmamız ve çevre temizliği yapmamız sağlanıyordu. Bu da ‘yaparak-yaşayarak öğrenme’nin bir parçasıydı.

Okulumuz Van Gölü’nün kıyısında olduğundan, fırsat buldukça yüzmekten ve akşamları sahilde yürüyüp güneşin batışını izlemekten hoşlanıyorduk.

Son sınıftayken, (Yaşar Kemal’in ailesinin Adana’ya göçmeden önce yaşadığı söylenen) Ünseli Köyü’ne yürüyerek gidip şarap alırdık. İlk kez bir alkollü içecekle tanışmam o yılda oldu.

Öğretmen-öğrenci karmasının sahneye koyduğu Hürrem Sultan adlı tiyatro oyunuyla Doğu Anadolu illeri turnesine çıkmamız da unutamadığım okul anılarından biridir. (Ben Sarı Selim rolünü canlandırıyordum).

Öğretmen Okulunda tümü yetenekli ve özverili olan, bize çok şey öğreten öğretmenlerimizden hayatta olanları minnetle, hayatta olanları saygı ve rahmetle anıyorum.

ARTIK ÖĞRETMENDİM, HEMEN ATANDIM

Okuldan (1968 yılı) Temmuz ayında mezun oldum, Ağustos ayında atandığım okul belli oldu. Bursa İznik Müşküle Köyü…(Yani bugünkü gibi, atanamamak diye bir şey yoktu.)

İlk görev yerim olan (1968-1970) Müşküle Köyü’nden merhum İsmail Başaran, Nazım Hikmet’in Bursa Cezaevi’nde koğuş arkadaşıymış. Köy kahvesinde cezaevi anılarını dinleme şansına sahip oldum. Köyün Muhtarı merhum Fevzi Kavuk ilkokul mezunu, ancak kendisini iyi yetiştirmiş. (Bir nevi İsmail Başaran’ın öğrencisi). Sık sık ünlü solcu aydınlar köye ziyarete gelir, Fevzi Kavuk’un duvarları kitaplıklarla kaplı çalışma odasında İsmail Başaran ile birlikte ağırlanırdı.

Müdürüm ve biz 2 öğretmen olarak okulda gösterdiğimiz performansın yanı sıra, koro, müsamere ve diğer etkinliklerle velilerin velilerden takdir görüyorduk.

Fakir Baykurt’un Genel Başkanı olduğu Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS)’nın kararı doğrultusunda ülke genelinde 3 gün grev yaptık, okullarımızı açmadık (veliler de destekledi), hakim karşısına çıktık, yargılandık beraat ettik. Türkiye’deki tüm öğretmenler Ankara Tandoğan’da toplandı, Kızılay’a kadar yürüdük. Engellenmedik, sorgulanmadık.

Müşküle Köyü’nden bazı öğrencilerim ve velileriyle iletişimimiz hala devam ediyor. Sağ olsunlar beni unutmamışlar.)

TEMELTEPE’NİN TOZU, ÇAVUŞLARIN POZU

İki aylık temel askerlik eğitimine tabi tutulduğumuz Sivas Temeltepe Askeri Kışlası, ‘Temeltepe’nin tozundan, çavuşların pozundan geçilmez’ diye ün yapmış. Kısa devre askerlik yaptığımız için asker kıyafetlerimiz, beden ölçüleri uymadığı için üzerimizde iğreti dursa da yüzlerce öğretmen çakı gibiydik. Sabah koşusunda yaylalar yaylalar türküsünü ritmine uygun söylettiğim fark edilince, İstiklal Marşı, Öğretmen Okulları Marşı, Harp Okullları Marşı gibi müzik eserlerinin icrasını yöneten şef oldum. Marşlarıyla Temeltepe’yi inleten öğretmenler korosunu bir şef gibi el hareketleriyle yönetmemi ‘asker el kol sallamaz’ diye eleştiren astsubay komutanımızı tesadüfen olay yerine gelen üsteğmenimiz bir güzel haşladı ve bana dönerek ‘devam’ dedi.

ÇORUM ALACA ÇELEBİBAĞ, ERENLERİN KÖYÜ

Askerlik sonrası er öğretmen olarak Çorum Alaca Çelebibağ Köyü’ndeyim (1970-1972).

Burası alevi köyü. Köy Enstitülerinin küçük bir modeli olan Öğretmen Okulu’nun bana kazandırdığı mandolin ve daha sonra kendi imkanımla amatörce çalmayı öğrendiğim bağlama burada işime yaradı.

Güler yüzlü, saygılı ve misafirperver olan köy halkıyla çabuk kaynaştık.

Bana çok yardımcı olan, aynı yörenin insanı, öğretmen arkadaşım Hüseyin Kaya ile birlikte köydeki dostlarla saz çaldık, türkü söyledik, tatil günlerinde, gün ağarmak üzereyken bacalarından ışık sızan tandırları ziyaret ederek imbikten akan ilk damlaları kadehlerimize doldurup yudumladık.

Mandolin dersi verdiğim öğrencilerim oldu. Folklor ekibimiz ilçedeki okullar arası yarışmada başarı kazandı, azımsanmayacak sayıda öğrencimiz ilçede ortaokul öğrenimine başladı, yatılı sınavını kazananlar oldu. Çelebibağ’da iken 12 Mart Askeri Muhtırası üzerine ‘Demirel şapkayı aldı gitti’ diye sevindik, ancak çok geçmeden Türkiye’nin zokayı yuttuğunu anladık ve kahrolduk.

ANKARA’DA, SATI ÇIRPAN’IN KÖYÜ

Bu kez Ankara’nın Kızılcahamam ilçesinin Çırpan Köyü’ndeyim (1972-1974).

Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde elde edilen ‘kadınların seçme ve seçilme hakkı’ sayesinde, muhtar iken 1935 yılında Milletvekili Seçilen 17 kadın arasında bulunan Satı Çırpan’ın köyü burası.

Okul öğretime başladı, çoğu kız olmak üzere çok sayıda öğrenci okula gelmiyor. Aldım mandolinimi, çıktım köye cepheden bakan okulun balkonuna, bildiğim bütün çocuk şarkılarını çalıp söylemeye başladım. Fareli köyün kavalcısı gibiydim. Ancak seslendirdiğim ezgi fareleri çağıran birinci ezgi değil, çocukları çağıran ikinci ezgiydi.(Fareli Köyün Kavalcısı Masalı).

Başarmıştım. Çok geçmeden devamsızlar okula akmaya başladı.

Köyde bir ‘eğitmen’ amcamızla birlikte görev yapıyordum. (Eğitmenler, askerdeki çavuşlar arasından seçilip kısa bir eğitimden geçirildikten sonra, okuma yazma öğretmek için köylere gönderilen eğiticilerdi.) Bizim eğitmenimiz şapkalı, elinde ince bir sopa olan yaşlı bir amcaydı. Çocuklar bazen onu sinirlendirecek muziplikler yaptığında önce çenesi titreşir, sonra da arkalarından koşarken, takma dişi fırlamasın diye elini ağzına tutardı.

ÖĞRETMENLİĞE VEDA GAZETECİLİĞE MERHABA 

Çırpan benim öğretmenlikteki sonuncu köyümdü. 

Öğretmen Okulu yani Meslek Okulu mezunu olduğum için üniversite sınavlarında örneğin hukuk, gazetecilik ve benzeri fakülteleri tercih etme hakkım yoktu. (Bu haksızlık Tayyip Erdoğan’ın iddia ettiği gibi sadece İmam Hatip mezunlarını değil, tüm meslek okulları mezunlarını kapsıyordu.) Böyle olunca Bitlis Lisesi’nde dışarıdan bitirme sınavlarına girdim. Aylarca ders çalıştım, hazırlık yaptım, 6 fark dersini geçerek Lise Diploması aldım. Ardından 1974 yılında girdiğim üniversite sınavını kazanarak, o günkü adıyla Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi (AİTİA) Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nun Gece Öğretimine kaydımı yaptırdım. Lakin tayinimi, Ankara’nın içine olmasa da en yakın köye bile gerçekleştiremedim. 

Çünkü, Öğretmen Okulunu yatılı okumuştum. 9 yıl mecburi hizmetim vardı. 6 yılını bizzat görev yaparak ödemiştim. 3 yıl borcum daha vardı. İdealim olan üniversitede okumayı tercih ettim ve 1 Ağustos 1974 tarihinde, içim buruk bir şekilde, o zaman ki Milli Eğitim Kızılcahamam İlçe Müdürü (daha sonra CHP Ankara Milletvekili, ardından Yenimahalle Belediye Başkanı seçilen) merhum Abdurrahman Oğultürk’e verdim.    

TRAFİK KAZASI SONRASI YENİ YAŞAM

Yağmurlu bir gündü. Dilekçemi verdikten sonra Ankara’ya dönmek üzere bindiğim dolmuş, Kurtboğazı Barajı yakınlarında yanlış sollama nedeniyle takla attı. Sonradan öğrendiğim kadarıyla 3 kişinin yaşamını yitirdiği kazadan hafif sıyrıklarla kurtuldum.

Rahmetli annem ve babam doğduğum yılımı ve gününü herhangi bir yere kaydetmemiş. Doğum yılımı, babamın memleketimize özgü taş binalardan birini inşa ederken duvarına kazıdığı 1948 yazısından öğrendim. Doğum ayımı ise annem, ‘çok sıcak bir yazdı, ramazan ayındaydık doğduğunda’diye anlatırdı. Ben bu verileri de dikkate alarak geriye dönük olarak takvimini taradım, hem en yakın tarih, hem de ölümden döndüğüm gün olarak 1 Ağustos’u doğum günüm olarak benimsedim.

Selam olsun sizlere Sevgili Öğretmenlerim..

---

İYİ HAFTALAR

remzidilan_48@hotmail.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Cezmi Dilan 3 yıl önce

Beni yıllar öncesine götürdü.Çok güzel kaleme almışsın.Emeğine,yüreğine ve kalemine sağlık.

Avatar
Zeki Denayi Kavuk 3 yıl önce

Degerli ögretmenim.Anılarınızı cok güzel ifade etmişsiniz.Müşküle köyümüzden ve rahmetli babam Fevzi Kavuk'la ilgili zaten bizlerin bildiği guzel duygularınızi bir kez daha paylasmanız bizleri onore etti.Güzel ve saglıklı günler dileriz.

Avatar
Zeki Senayi Kavuk 3 yıl önce

Degerli Ögretmenim. Anılarınızı çok güzel ifade etmişsiniz. Müşküle köyümüzden ve rahmetli babam Fevzi Kavuk'la ilgili zaten bizlerin bildiği güzel duygularınızı bir kez daha paylaşmanız, bizleri onore etti. Güzel ve sağlıklı günler dileriz.