Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunun yüzüncü yıldönümünde yaşanmakta olan yoğun siyasal trafiğin yanı sıra bir de genel seçimler ile uğraşmak zorunda kalmıştır. İçinde bulunduğumuz yıl itibarıyla devletin ve siyasal rejimin yüzyıllık bir süreç içinde kendisini yenileyerek yoluna devam etme sürecinde Türkiye Cumhuriyeti kendisini var etmek ve bu doğrultuda ilelebet payidar kalabilmek uğrunda zorunlu olan adımları atmak zorunda kalmıştır. Yüzüncü yıl kutlamalarıyla dolu olan bir yılın aynı zamanda genel seçimlerle de birlikte hareket edilmesi yüzünden, devletin kamu kurumları aynı yıl içinde hem cumhuriyetin yüzüncü yıl kutlama törenlerinin işlemlerini tamamlamaya çaba göstermişler ve aynı zamanda da anayasal bir zorunluluk olarak genel seçimlerin zamanı geldiği için, bu çizgideki kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi doğrultusunda geleceğe dönük olarak bazı önemli adımlar atılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti birinci yüzyılını doldururken, aynı dönemde genel seçimlerin yenilenmesini başararak, cumhuriyetin yüzüncü yılına bir de demokrasinin yarım yüzyılını eklemesini sağlayarak geleceğin çağdaş rejimleri arasına girmesini bilmiştir. Böylece, kurucu önder Atatürk’ün Türk ulusuna armağanı olan Türkiye Cumhuriyeti devlet modelinin, uluslararası siyasal arenada ön planda yer alması gerçekleştirilebilmiştir. Giderek değişen ve yenilenen yirmi birinci yüzyıl dünyasında zamanla hızlanan bir yenidünya düzeni arayışı, merkezi coğrafyanın tam da ortasında yer alan Türk devletinin uluslararası alandaki rolünü daha da öne çıkartarak, Atatürk Cumhuriyeti’nin bütün dünya ülkeleri için geçerli olabilecek özgün bir model durumuna gelmesini sağlamıştır. Türkiye bugünkü konumu ile Türk devletleri, İslam devletleri, Asya ve Afrika devletleri ile doğu bölgesinde yer alan bütün diğer devletler için geçerli olabilecek bir düzeyde, model olabilecek bir laik ulus devlet yapısı ile, gelecek için bir köprü oluşturabilecek çok ciddi bir siyasal potansiyeli gündeme getirmektedir.

Yenidünya düzeninde Türkiye’nin yeri ve rolü fazlasıyla artarak öne geçerken diğer devletler arasındaki rekabet düzeni ve bu çizgideki çekişmeler siyasal gündem içinde daha fazla yer alırken, Türk diplomasisinin hızlı bir değişim süreci içine girmiş olduğu görülmektedir. Bir yandan uluslararası konjonktürün öne çıkardığı sorunlar ile uğraşırken, bu doğrultuda bütün ulus devletler için zaman içinde tehdit yaratabilecek bazı yeniliklere uyum sağlayarak, var olan devlet yapılarının gelecek yüzyıla bir an önce geçişi için yeni bir mücadele hareketine kalkışmışlardır. Türk devleti gelmiş olduğu böylesine bir aşamada geçmişi ve geleceği birlikte ele alarak var olan devlet modelinin korunmasına ağırlık vermiştir. Geçen yüzyıldan gelen eski düzeninin yeni koşullar doğrultusunda zorlanması ulus devletleri sıkışık durumlara sürüklerken, büyük devletlerin kendi öncülüklerinde yeni düzenler oluşturma girişimleri birbiri ardı sıra devreye girmeye başlamıştır. Dünya haritası üzerinde yer alan beş kıta ve iki yüz devlet giderek yeni düzen arayışlarının gerçekleştirilme alanları olarak bölgesel anlamda harita üzerinde konum değiştirmeye başlamışlardır. Her kıta gibi ülkelerin ötesinde harita üzerinde yer bulabilen güçlü devletlerin de kendi komşularını yanlarına alarak birbirinden çok farklı özellikler ya da yenilikler ortaya koyan girişimler, dünya savaşları sonrasında içine girilen dünya savaşları döneminde ülkeleri etki altına almaya yönelmiştir. Dünya koşullarının sürekli olarak değişim içinde olması nedeniyle, tüm devletler bu gibi durumlardan etkilenerek kendilerini yeni durumlara göre uyarlamaya çaba göstermişlerdir. Bu tür girişimler ya da hareketli senaryolar devletlerin eski durumlarını etkilerken, var olan devlet yönetimlerinin içe ve dışa karşı izledikleri politikaları tümüyle etkileyerek izlenen yol, izlenen yöntem ve stratejiler konusunda da yeni durumlara göre kendilerini ayarlamalarını bir gereklilik olarak gündeme getirmiştir. Devletlerarası rekabet düzeninde, her devlet diğerleriyle sürdürdüğü yarışları kazanarak daha iyi ve güçlü bir konumda olmaya çaba gösterirken, en son karşı karşıya kalınan yeni koşullar ve durumlar ciddi strateji değişiklikleri gerektirmektedir.

Türkiye ulusal kurtuluş hareketini ve Atatürk’ü anma gününü Gençlik ve Spor Bayramı günlerinde kutlarken, karşı karşıya geldiği genel seçimler takvimi ile yakından ilgilenmek durumunda kalmıştır. Ulusal bayram günleri ile genel seçimler aynı döneme rastlayınca bir ortam karışıklığı aşaması yaşanmış ve bayram günleri geçip giderken, genel seçimler ile ilgili takvimin günleri de bu süreçte devreye girerek toplumdaki sosyal ve siyasal katmanların yeni bir hareketlilik aşamasına gelmesine yol açmıştır. Türk toplumunun cumhuriyetçi, ulusalcı ve vatansever kesimleri ulusal bayramı kutlarken, aynı önemi genel seçimlere de vermiş ve cumhurbaşkanı ile birlikte yeni parlamento üyelerini belirleyecek olan genel seçimler uygulamasına sahip çıkarak, Atatürk Cumhuriyetinin uzun süreli bir yönetim boşluğu sorunu ile karşılaşmasına izin vermemiştir. Seçim ve bayram günleri birlikte öne çıkarken bazı programlarda aksamalar ortaya çıkmış ya da yanlış yollara gidilerek, sahneye siyasal yapılanmalar açısından hatalı uygulamaların çıkmasına neden olunmuştur. Türkiye genel seçimlerinde ilk kez ittifaklarla seçimlere gitmek gibi bir uygulamaya yönelirken, siyasal partiler geride kalmış ve demokratik siyasal rejimlerin vazgeçilmez unsuru olan bu örgütlerin içine girilen yeni dönemde seçimlerin ana unsurları olmasına izin verilmemiştir. Son dönemin koşullarında Türkiye’de yüzden fazla parti kurulmasına rağmen beşli, dörtlü ya da üçlü ittifaklar aracılığı ile genel seçimlere gidilmiş ve yeni iktidarı belirleyecek kadroların partiler üzerinden değil ama siyasal ittifaklar kullanılarak, daha karışık bir siyasal ortam yaratılmak istenmiştir. Rejimi yönlendiren önde gelen siyasetçiler partiler arasında açıktan bir koalisyon oluşturulmasına karşı çıkarlarken, bir anlamda örtülü koalisyon adı verilen ittifak uygulamaları ile üstü kapalı bir koalisyon rejimine doğru Türkiye’yi yönlendirmeye çalışmışlardır. İki parti koalisyonundan şikâyet edenlerin beşli ve de altılı ittifakların öne geçtiği bir çizgide yeni bir tür koalisyon uygulamalarını onayan bir tarzda seçimlerin ittifaklar üzerinden tamamlanması gibi, çelişkili bir yeni durum stratejiler ile ortaya konulmuştur.

Yılardır Türk seçim sistemi yüksek baraj uygulamaları ile korunurken, yeni gelinen aşamada yüzde onluk seçim barajının değiştirilmesi de ciddi bir güven sorunu yaratarak yeni tartışmaların uzayıp gitmesine neden olmuştur. Türk seçim sisteminde ittifaklar öne çıkartılırken ve siyasal partiler arka plana doğru itilirken, halkın içinden çıkan gerçek temsilciler ile günlük siyasetin yapılmasına üst düzeyde bir yönlendirme mekanizması getirilmeye çalışılmıştır. Kırktan fazla parti seçimlere girme hakkı kazanırken üç tane ittifaka öncelik tanınması ve partilerin devre dışı bırakılmasıyla da daha üst düzeyde bir parti gibi davranan yeni ittifaklar ile eskisinden farklı bir döneme doğru siyasal gelişmeler yönlendirilmeye çalışılmıştır. Yüz otuz parti kuracak kadar aktif bir konuma gelen Türk seçmeninin üç siyasal ittifakın tercihleri doğrultusunda sınırlandırılarak yönlendirilmesi siyaset alanında ortaya çıkan gerçek temsil potansiyelinin görülmekten kaçınıldığını, yüzden fazla parti kurarak eskisine oranla daha geniş bir alanda siyasal temsil uygulamasını canlandırmaya çalışan Türk seçmeninin, demokrasiye sahip çıkan ve bu doğrultuda daha güçlü bir temsil gerçekleştirmek isteyen halk kitlelerinin, bu arzularına set çeken sınırlayıcı bir uygulama olarak, tam bu aşamada ittifak uygulamasının öncelikli bir biçimde devreye sokulması, Türkiye’de siyasal partilerin demokratik sistemin vazgeçilmez unsurları olduğuna dair tanımlamaları artık geride bırakmaktadır. Batı uygarlığının standartlarına uygun bir siyasal sistem olarak Türkiye demokrasisi parlamenter sistem ile birlikte modern dünya sistemine paralel bir düzeyde devam edip bugünlere gelirken, ani bir dönüşüm ile başkanlık sistemi gibi antidemokratik bir sisteme yönelinmesi parlamentoyu büyük oranda devre dışı bırakırken, meclise girmiş olan siyasal parti gruplarının ağırlığını da ortadan kaldırmıştır. Partiler siyasal alandan uzaklaştırılırken, koalisyonların da önü kesilmeye çalışılmış ve tam anlamıyla bir demokrasi arayışı içinde siyasal partiler meclis dışında olduğu kadar meclis içinde de sınırlanmaya çalışılmıştır. Meclis iç tüzüğünün değiştirilmesi de parlamento görüşmelerine ciddi anlamda sınırlamalar getirirken, Türk demokrasisi sınırlı bir rejim olarak başkanlık sistemine çanak tutmuştur. Tek adam diktatoryasına giden yolu açan sınırlı demokrasi uygulamasından dolayı, Türk devleti çağdaş demokrasisini kaybetmiş ve bu yüzden de Avrupa Birliği topluluğuna üye yapılmamıştır.

Genel seçimler sırasında geçmişin ve bugünün ilkeleri birlikte uygulanmaya çalışılırken, yarı demokrasi yarı başkanlık sistemi gibi karma ve de karışık bir uygulamaya yönelindiği aşamada seçimler tamamlanmaya çalışılmıştır. Bu yüzden uygulama alanında birçok terslik ortaya çıkmıştır. Türkiye Cumhuriyeti bir devrimci atılım sonucunda kurulduğu için devletin temelini oluşturan cumhuriyet ilkelerinden birisi de devrimcilik ilkesi olmuştur. Fransız devrimi ile Sovyet devriminin gerçekleştirildiği siyasal alanın tam ortalarında yer alan Türk devleti, bu devrimci yapılanmasını iki büyük devrimin arasında yer aldığı jeopolitik konumu ile kazanmaktadır. Bu çerçevede Türkiye kuruluşu itibarıyla bir devrim sonrası örgütlenmedir. Çökmüş olan bir imparatorluğun orta çağdan gelen çağdışı siyasal yapılanması sona erdirilmeye çalışılırken, yapılan devrimci atılımlar aracılığı ile Türkiye bir devrim yaşarken, batı ve doğu dünyalarına yer veren Türk devriminin iki büyük devrimin temel ilkelerini benimseyerek ortaya bir sentez koymaya çalıştığı, artık tarih kitaplarında yazan gerçeklik konumuna gelmiştir. Bir siyasal devrim sonucunda kurulmuş olan Türk devleti laik, demokratik ve sosyal hukuk modeline dayanan yapılanması ile kurulduğu günden bu yana, devrimci ilkelerden ödün vermeden ve çağdaş bir siyasal devrim yapan yapılanması ile cumhuriyetin yüzüncü yılı dolarken devrimci tutumunu sürdürmüştür. Ne var ki, ilk kez bu dönem uygulanan ittifaklar sistemi içinde sosyalist ve devrimci partiler dışlanarak geride bırakılırken, değişime karşı çıkan tutucu, sağcı, dinci, muhafazakâr kimliklerini koruyarak cumhuriyeti kuran devrimci partinin ittifak listesinde yer alarak, kendilerini başka bir partinin Millet Meclisinin yeni grupları olarak ilan etmeleri de son derece şaşırtıcı bir durumu ortaya çıkarmış ve ortada bir İslamcı parti iktidarı varken, bir de buna ek olarak ikinci ve üçüncü İslamcı parti grupları aynı çizgide meclise taşınmışlardır. Eski iktidar partisi kadroları içinden çıkartılmış olan iki yeni parti grubu eski yüzlerini iktidara paralel bir biçimde tekrar gündeme getirirlerken, Türk devletini kurmuş olan Atatürk’ün partisinin ideolojisi olarak cumhuriyetçi ulusalcı çizginin küçültülmesi sayesinde, kırk civarında yeni temsilci milletvekili alma şansını elde etmişlerdir.

(Devam edecek)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.