Recep ayının ilk cuma gecesine Regaip gecesi denir. Regaip, Arapça bir kelimedir ve “Rega-be” kökünden gelmektedir. “Rega-be”, kelime olarak, bir şeyi istemek, arzulamak, ona meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarf etmek demektir. Cenab-ı Allah, Beled suresi 11-16 ayeti kerimelerinde,

Fakat o, sarp yokuşu aşamadı. O sarp yokuş nedir bilir misin? Köle azat etmek ve açlık gününde yakını olan bir yetimi yahut aç açık bir yoksulu doyurmaktır.

buyurarak Regaip Kandilinin hakikatini bizlere bildirmiştir. Kelime kökenine göre ayette, “fekku rekabetin” denilerek vurgu yapıldığı şekliyle Regaip Kandili köle azat etmeyle yetimi ve yoksulu doyurmaktır.

Şimdi anlaşılması gereken kölelik bizim bir kölemiz olması ve onu azat etmemiz şeklinde değildir. Eğer böyle anlıyorsak, o zaman “Bizim kölemiz yok ki azat edelim! Bu sebeple Regaip Kandil’inde namaz kılıp dua etmemiz Regaip Kandil’ini yaşamaktır” deyişimiz hak olurdu ama maalesef bu anlayışın ibadet ve kulluk adına yaptıkları hak değil batıl olmaktadır.

Günümüz şartlarında bizim kölemiz yok lakin asıl köle olan bizleriz hem de kendimizi özgür zannederken.

Al-i İmran suresinin 14. Ayeti Kerimesinde,

Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır.

denilerek, bizlerin kendimizi, nefs-i emmarenin taleplerini yerine getirmek için emmaremize nasıl köle yaptığımızı anlatmaktadır. Evet bizler kendimizi, yaşamak için yemek yerine yemek için yaşar hale dönüştürerek kendi dünyevî isteklerimize köle yaptık. Azat etmemiz gereken “Köle” kendimiziz!

Yusuf suresinin 53. Ayeti Kerimesinde,

Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir dedi.

denilerek ifade edilen, “Nefsin aşırı derecede kötülüğü emretmesi” gerçeğini dünyada, dünyanın sahte tatminliğini elde etmek için eksiksiz yerine getiren her birey nefsin emmare halinin kölesidir. Onun tüm yaşamı nefsin emirlerini yerine getirmekle geçer. Bu yaşam kişinin köle halinde yaşarken kendisine zulmetmesi olur çünkü asıl olan kişinin nefsine emir vermesi olmalıdır çünkü nefis, varlığın sahibi değil asıl sahibine hizmetkârdır. Varlığın asıl sahibi bireyin kendisidir ve birey nefsin emmare hali değil varlığın “Ruh” halidir. Nefsine köle olan birey, nefsin her türlü isteğini yerine getirdiğinden, isteklerini elde etmek isteyen nefis bu amaç için gerektiğinde Rahmanî vasıfları kullandığı gibi zulmanî vasıfları da kullanır. O bireyin kendisine ve diğer insanlara zarar vermesi, incitmesi, üzmesi, hakkı olmayana sahip çıkıp gasp etmesi ve hatta gerekirse öldürmesi hiç önemli değildir. Bunlar amaca ulaşmak için yapılması gerekenlerdir. Nefis için önemli olan isteğinin gerçekleşip sahte tatminini yaşamaktır.

Nefsine köle olan birey, efendisi olan nefsine uygun düşmediği için Allah’ın, “Yetimi, yoksulu ve açları gözetin” dediği gibi davranmaz, gözetmez, yardım etmez. O nefis, cömertlik, yardımseverlik, hayır işleri, sevgi, saygı, hoşgörü gibi ruhu özgür bırakıp kendisini emreden konumundan emir alan konuma düşürecek faaliyetlerden uzak durur ve hiç sevmez. Nefsin Rahmanî sıfatlar üzerine sahte bir şekilde bulunması dahi kendi amacına ulaşmak içindir. Gerçekte nefs-i emmare sadece ve sadece ancak kendisini sever, kendisine saygı duyar, kendisine karşı sonsuz hoşgörü içinde olur, kendisine karşı cömert ve bağışlayıcıdır. O nefs-i emmare her türlü zorbalığı ve zulmü karşısında kendisini her zaman haklı görür ve bağışlar.

İşte, azat edilmesi gereken kölelik bizim kendi köleliğimizdir.

Kendi köleliğini azat etmeden köle haliyle her türlü zulmanî sıfat üzerine yaşayıp Rahmanî sıfatlardan uzak yaşarken, yine nefs-i emmarenin izin verdiği ölçüde ibadetin şeklî boyutunu yapmak, gerçekte ibadet etmiş ve kulluğumuzu yerine getirmiş olmak değildir. Bu zihniyetin Regaip Kandil’ini kendisini özgürleştirmeden, yetim, yoksul ve açları gözetmeden yaşamış olması mümkün değildir.

Nasıl ki zahiri anlamında bir köle azat etmek gerekiyor ve Regaip Kandil’inde özgürleştirilmesi gereken kölelik kendi köleliğimizse aynı bunun gibi gözetilmesi gereken yetim, yoksul ve aç olanın, zahiri anlamında bizim dışımızdaki insanlar ve her türlü canlılar olmasının yanında, bizim kendimizle de bağı vardır. Yetim, yoksul ve aç olan bir insanı doyurup giydirmek, hastaysa tedavi ettirmek, eğitimi için yardımcı olmakla birlikte, bir hayvanı da gözetip doyurmak, su vermek, tedavi ettirmek de bir bitkiye su dökmek de Allah’ın emridir. Yani nerede zor durumda olan yaratılmışlık varsa, tüm yaratılmışlıkta tasarruf sahibi olarak yaratılan insanın bu zor durumu çözmesi de insan oluşunun sorumluluğundandır. Tasarruf sahibi olduğumuz gibi mesuliyet sahibiyizdir de.

Yetim, yoksul ve aç olmanın bizimle bağı oluşu, bir gün bizim de yetim, yoksul ve aç kalacağımızın gerçekliğini kapsaması gibi ruhumuzun yetimliği, yoksulluğu ve açlığı da söz konusudur. Bizler, ruhumuzun nefs-i emmaremiz tarafından zulmedilip esaret altına alınmasına izin verip emmareye köle olarak sadece nefsimizin isteklerine cevap verir hale geldik. Ruhumuzun isteklerine duyarsız kaldığımız için ruhumuz yetim kaldı. Bizler sadece emmarenin kölesi olarak zulmanî sıfatlar üzerine olduğumuzdan ruhumuz rahmanî sıfatlardan uzak olmasıyla yoksul kaldı. Bizler, emmaremizin gıdasını aksatmadan düzenli olarak verirken ruhun gıdası olan maneviyattan uzak durmayla ruhumuz aç kaldı.

Bu sebeple, kendimizi nefs-i emmarenin kölesi olmaktan, iman üzerine Allah’ın “Kulum” dediklerinden olmayı başarma sonucu kendimizi kölelikten azat ederek ruhumuzu yetimlikten, yoksulluktan ve açlıktan kurtarmalıyız. İşte hakikatte, Hz. Muhammed ve Ehlibeyt efendilerimiz gibi gerçekte Regaip Kandil’ini yaşamak istiyorsak yapmamız gereken budur. Bu hakikati kendimizde gerçekleştirmedikçe yaşadığımız Regaip gerçeğin taklidi olarak kalacaktır ki bize hiçbir faydası olamaz. Gerçekte yemek yemeden yemek yiyor gibi yapmaktan bir farkı yoktur.

Ey Allah’a inandığını söyleyip imanının Allah tarafından kabul edilmesini isteyen insan! Allah’a kulluk, Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ve bu şehadet üzerine yaşamaktır.

Regaip, bizi bu şehadetten mahrum bırakan şirk anlayışından arınmak, şehadeti gerçekleştirecek manevî ilim ve ahlak üzerine bulunarak şehadeti gerçekleştirmektir. Bizler, dünyada yaşarken şehadete erip şahitlerden olduysak Regaip Kandil’ini yaşayanlar olmuşuz, eremeyip şahitlerden olmadıysak yaşamamışızdır. Kendimize tevhidî gerçeklik üzerinden bakmalıyız.

ozkan.gunal@emekyayinevi.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.