Gazeteci arkadaşımız Yusuf Kanlı’nın değerlendirmeleri ile yazımızın ikinci bölümüne başlıyoruz:

Yusuf Kanlı ikinci turda seçime katılımdaki yüzde 12’ye yakın farka dikkat çekerek, bunun Akıncı’nın kazanacağı bir tablo ortaya çıkması üzerine sandığa gitme ihtiyacı duyan liberal sağ ile aşığı sağ seçmenlerden kaynaklandığını işaret etti.

Sandığa gitme kararı alan seçmenlerle sonucun Akıncı aleyhine olduğunu vurgulayan Kanlı’nın değerlendirmeleri de şöyle:

“Liberal sağ ile aşırı sağ yani eski Türk Mukavemet Teşkilatı’nın ardılları seçimi boykot etmişti. Çünkü seçimde Kıbrıs Türk kimliğini Ankara’ya yakın davranarak yıpratan Tatar vardı. Diğer yanda ise Kıbrıs Türk kimliğini korumakla birlikte Rum tarafına teslimiyet içerisindeki bir Akıncı vardı. Teslimiyeti kabul edemedikleri gibi kimlikteki erozyonu kabul edemiyordu. Ama ikinci turda görüntü Akıncı’nın yüzde 52 civarındaki bir oyla kazanacağı olunca bu grup yani liberal milliyetçi ve TMD ardılları sandığa gitti. Seçime katılım oranı daha önce de yüzde 65 ile 70 arasındaydı ve yine öyle oldu. Geriye kalan oyun önemli bir bölümü yurt dışındaki Kıbrıslı Türkler, salgın dolayısıyla adaya gidemedi ve bir kısmı da salgından korkarak sandığa gitmeyen yerleşik Kıbrıslılar. Akıncı’nın ikinci kez seçilmesiyle kendi varlıklarının ciddi tehlikeye gireceğini düşünenler, tırnak içerisinde Rumlar’a teslimiyetin, kırmızı hatların ortadan kalkacağı ve garantörlüğün Rumlar’a peşkeş çekileceği korkuları bu durumda rol oynadı.Birincisi Kıbrıs kimliğine sıkı sıkıya sarılacağının mesajını verdi. İkincisi Kıbrıs’ta barış sürecinin devam etmesi gerektiğini ve Rum tarafına şartlı da olsa elini uzatacağını söyledi. Bu şartta ise Tatar üniter veya federasyon değil iki devletli bir çözüm istiyor. Ama Ankara’nın ifade ettiği üzere federasyon dahil görüşmeye hazır aslında. Üçüncüsü de herkesin Cumhurbaşkanı olacağı yani karpuz gibi ikiye bölünmüş Kıbrıs Türk halkını kucaklayacağı mesajını verdi."

Tatar’ın Rumlar’la müzakere masasında hem Kıbrıs Türk varlığını hem siyasi egemenlik hakkını kırmızı çizgi olarak zemin kabul ettiğine işaret eden Kanlı, şimdiye değin cumhurbaşkanları düzeyinde yürütülen müzakere modelinde de Tatar’ın değişiklik talebi olduğunu söyledi.

Kanlı, “Tatar diyor ki ‘hem zemini hem modalitesi değişmelidir.’ Kıbrıs’taki iki tarafın da temsil edileceği büyük bir gayriresmi konferans yapılması talep ediliyor” diyerek hem Türk hem de Rum taraflarından cumhurbaşkanlarının yanı sıra çok daha geniş katılımlı şekilde çözüm önerilerinin Kıbrıs’ta tartışılması beklentisi olduğunu anlattı.

Tatar dönemiyle birlikte Kıbrıs’taki son durum için “Her işin başı da hayal etmeye bağlıdır. İki devletli çözüm yeni bir hayaldir. Aslında gerçekleşebilmesi en kolay çözümdür” diyen Kanlı, sonuçsuz müzakereler itibariyle Rum tarafınca Kıbrıs Devleti’nin sahibi olma iddiasından vazgeçilmediğini ve Türkler’in ortak olarak istenmediğini söyleyerek, bu nedenle iki devletli çözümün gerçekçi olduğunu söyledi.

Yusuf Kanlı, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin olası doğalgaz kaynağı tespit etmesi halinde ise ekonomik ortaklık temelinde Türk ve Rum tarafları arasında çözüm sağlanabileceğini belirtti. Kanlı Avrupa Birliği’nin demir, çelik ve kömür ticareti anlaşmasıyla kurulduğunu anımsatarak, Türkiye’nin adada Avrupa Birliği üye ülkeleri vatandaşlarına tanınmış haklardan faydalanabilmesi şartıyla Türkler ve Rumlar arasında ekonomik ortaklık kurulabileceğini kaydetti.

Yazar Yusuf Kanlı, Tatar’ın KKTC Cumhurbaşkanlığı döneminde beklediği en büyük sorunu ise “Türkiyeli ve Kıbrıslı gerginliği meselesine hiç değinmedi. Tatar’ı bekleyen en önemli sorun ise bu ayrım, gerginlik olarak görünüyor. Doğum yeri Türkiye olan vatandaşların oturduğu bölgeden oy aldığını görüyoruz” diyerek açıkladı.

Emekli Büyükelçi Ahmet Zeki Bulunç da, “Uluslararası sahada özellikle Crans-Montana’dan sonra artık Kıbrıs’ta Birleşmiş Milletler parametrelerine dayalı bir uzlaşının olamayacağı gerçeği ortaya çıkmıştır. Nitekim Annan Planı sürecinde Rumlar hayır dedikten sonra şimdi de son olarak Guterres’in 6 maddelik belgesini de Rumlar’ın kabul etmediği görüldü. Crans-Montana görüşmeleri, sıfır asker sıfır garanti şeklindeki maksimalist diye değerlendirilen aşırı talepler bulunmaları nedeniyle çıkmaza girdi ve artık bu parametrelere dayalı olarak bir görüşme olamayacağı gündemdeydi” diye Tatar öncesindeki durumu özetledi.

Mustafa Akıncı’nın yeniden seçilmemesiyle bundan sonra hem Cumhurbaşkanı Tatar hem de KKTC hükümetinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin açıklamalarının dikkate alındığı ortamda yeni bir politika olduğunu söyleyen Bulunç, “Bundan sonraki süreçte federasyon seçeneği dışında bağımsız iki egemen devletli anlaşma olabileceği tezi gündemde. Özellikle Mavi Vatan Doktrini ile birlikte artık Kıbrıs’ta bir federal devletin Türkiye’nin, KKTC’nin ve Kıbrıs Türk halkının çıkarlarına yönelik değil Rumlar’ın, Yunanlar’ın hatta Doğu Akdeniz’de pay almaya çalışan Avrupa Birliği ülkelerinin ve Amerika’nın çıkarlarına hizmet edebileceğini dikkate aldığımızda artık iki devletli egemen bir yapının ortaya çıkması tezi öne çıktı. Fakat Akıncı’nın seçilmesi halinde federasyonu ille de savunacağı açıklaması vardı. Kıbrıslı Türkler önlerindeki iki seçenekten birinde tercih yapmışlardır ve bu tercih federasyon lehine değil bağımsız egemen iki devletli bir uzlaşı olarak sonuçlanmıştır. Dolayısıyla artık 2004 yılında Kıbrıs Türk halkının ortaya koyduğu referandumdaki eğilimle bugün ortaya koyduğu eğilim arasında tamamen değişim vardır dönüşüm vardır ve bu dönüşüm iki devletli egemen bağımsız bir devletlerin yan yana olacağı bir çözümdür” diye konuştu.

Uluslararası arenda şimdi Kıbrıslı Türkler’in ortaya koyduğu bu eğilimin dikkate alınması gerektiğini belirten Bulunç, Tatar’ın seçilmesiyle Türkiye’yle de görüş ayrılığı yaşamayan bir tavrın KKTC’de tercih edildiğini kaydetti.

.

necdetbuluz@gmail.com

www.facebook.com/necdet.buluz

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.