Gözlemin, özleme dönüşme arzusu bilinçin arzusudur. Neye özlem?

HAKİKATE!

Gözlemci olmak zorundayız. Neden?

Mesela; maddesel ve ruhsal yaşamın birbirine kolayca akması için. Akışkanlığımız arttıkça sağlıklı olacağımız için. Farkındalık arttıkça, bu yaşamda varoluş sebebimizi fark edip, sorumluluğumuzu alacağımız için. Bu sorumluluk hem beni, hem seni, hem bütünü etkileyeceği için! Gözlemlemez isek ego hayatımızı yönetir. Gözlemlerle arındıkça iç hayatımız dış yaşamla birleşir, bütünleşiriz.

Yaşamı anlamdırırken kavramları dolaplara yerleştirerek rahatlarız. Dolaptakiler ezberimizdedir ve yeniden bakmayız. Bu durum, otomatik davranmaya yöneltir bizi. Yenilenmeyen dolapların içleri kokuşmaya başlar.

Gözlem üç göz ve tüm hücrelerle bakmak anlamını içerir. Üç akış ile yatay, dikey, bütünsel akışla bakmak. Akış halini yaşarken, aynı zamanda oluşan olguları yakalama becerisidir. Şu dünyalık gözümüzü, kulağımızı arar ara kapatmamız gerekir. Sebep sonuç çıkarmadan, bir dolaba koymadan oluşma sürecini, değişkenliğini fark etmek. Gözlemci olurken aynı zaman da gözlenen olduğumuzu hatırlamak ise mükemmel bir yaşaman bütünselliğin paylaşılmasıdır. Huzurlu olmayı istiyorsak “HER AN HUZURDA OLDUĞUMUZU” da unutmamak bir şifre gibidir. Tüm oluşumun hem içinde, hem dışında hem de oluşturan olduğumuzu fark etmek. Bütünün parçası olmanın gücü ve güzelliği ile yaşamak.

Gözlemci kavramına kuantum fiziğindeki “çift yarık” deneyi örneği ile de bakabiliriz. Fatomlar çift yarıktan geçerken gözlendiklerinde değişik davranıyorlar. Tıpkı iki kişi konuşurken yanlarına bir üçüncü kişi geldiğinde, konuşmaya katılmasa da konuşmanın seyrinin değiştirmesi gibi.

GÖZLEMCİNİN ÖZELLİKLERİ:

Gözlemci olmanın “AN” ile ilişkisi var. Geçmişi veya geleceği gözleyemeyiz çünkü! An içinde var olmak, uyumlu olmak için gözlemci olmamız uygundur. Nasıl gerçektem doğru bir gözlemci olalım, neye önem verelim?

1- Gözlemci oluşumun akışkanlığına inanır, zıtlıklarda duraksamaz1

2- Gözlerken aklı devre dışı bırakır ki bunun içinde yargılar, geçmiş ezberler, duygular yani dolapta yerleştirdiklerimiz bulunur.

3- Bir çocuk bakışıyla, yeni görüyor ve merak ediyor gibi bakmak.

4- Göbekli bir adam geçiyor, bu bir olguyadur. Bu olguya eklediğimiz her tanım bizim kişisel geçmişimizden kaynaklanır. Gözlemci olguyu saptar ama onu yargılamaz.

5- Saptadığını değiştirmek ise zıttını güçlendirir, direnç oluşturur. Olgulara hükmümüz kişisel frekansımızla orantılıdır. Sadece fark edilmesi kendini yok etmesine sebep olur, gözlemci bu rolü oynar.

6- Gözlem, bizimle ve tüm varoluşla ilgilidir. Kişisel gözlem ara sıra kendimizin anlık fotoğrafını çekmeye benzer. Kendimize uzaktan bakmaya, yalan ve yalnışları an içinde yaklamamızı sağlar.

7- Özdeşlemek, bilinen bir şeyi aramak gözlem değildir.

8- Gözlemci rastgelişlere açık olur.

9- Tüm alışkanlıkları, bilgileri, akıl ve duyguların ötesinden, sadece sade izlemek. İlk kez görülen bir böceğe, çiçeğe bakar gibi.

Derken; neredeyse bir yıldır denize girdiğim kumsalda hiç görmediğim bir uçan böcek geldi, “yusufçuk” ailesinden. Gözlerimi ona diktim. Hakkında pek bir şey bilmeyince gerçek bir merak oluşuyor. Göz göze gelmemizi istedim. O da havluma kondu. Nerdeyse yarım saat bakıştık. Aramızda yirmi santim uzaklık vardı. Sırtımda yanma çoğalınca, içsel teşekkürlerle denize atladım.

GÖZLEMCİ OLMAK İÇİN

1- Gözlem yaptığımız anda kendimizi gözlemlemek yada ne kadar süredir kendimizi gözlemlemediğimizin farkına varalım. Nasıl konuşuyoruz, ses tonumuz nasıl çıktı, iki kişiye farklı mı gibi.

2- Ne zaman daha uyanık ne zaman yorgun olduğumuzu gün, hafta ve ay olarak fark edelim.

3- Anlık psikolojimizin sık sık fotoğrafını çekelim. Bizim dışardan biri gibi kendimize yeni bakışla bakmamız ve “O şimdi ne yapıyor, ne düşünüyor?” diyerek psikolojik davranışlarımızdaki tutarsızlığı yakalamamız gerekir. Bu tıpkı “TIP OYUNU” oynamaya benzer.

4- Alışkanlıklarımızı gözlemeye, not etmeye başlayabiliriz. Alışkanlık, akışkanlığın diğer bir engelidir. Hep aynı şeyleri aynı şekilde mi yapıyoruz? Aynı yerden denize giriyor, aynı masada oturuyor, aynı saç kesimini yıllardır sürdürüyor muyuz? Alışkanlıklar, korkudan destek alır ve yerimizde saymamıza neden olurlar.

5- Gözlem sonu mücadele edebiliriz. Ama “Dikkat”dirençtir, zorlama değil tanım koymamız ve ara ara farkındalık dikkatimizi yöneltmek yeterlidir. Bilirsiniz, denizde ancak çıpınan batar, bilinçli olan kişi nasıl dalacağını öğrenir!

6- Kendini haklı çıkarmayı seven aklımız da engeldir. Düşünceleri duyguları azalttıkça dağınıklık kalkar. Dağınıklık kalkarsa içimize boşluk, sessizlik, dinginlik dolar. Biriktirdiğimiz eşya, duygu azalır. Dolaplar havalanır!

6- Varoluşun içinde var olduğumuzun bilinci ile seçimler yapmak, uyumlu ve huzurlu doğal akışı yakalamak güzeldir. Dalga yükseldi ise alçalmasını bekleyerek, sulara o zaman dalmak gibi.

Bir grupta ellerini İslami geleneğin tokalaşma şekline göre tutup, gözlerime bakmalarını söyledim. İlk kez bu tokalaşmayı deniyordum ve aldığım his: iki tarafta birbirini kucaklıyordu! Bir el iki el arasındaydı. Geleneksel tokalaşma mükemmeldi ama henüz kadın ve erkek ayırımını geçemediğimizden birlik hissini yaşayamıyoruz! Gözlerime bakanlar gözlemci değil çoğunlukla kolay olan yargı halindeydiler. Cümlemi; “gözlerimde kendinize bakın” diye değiştirdiğimde yaşanılan şaşırtıcı idi. Allak bullak olma, göz kaçırma, sıkılma, devam edememe çoğunlukta idi. Çok az kişi ile beraber olma, yargısız akabilme hazzı yaşandı, bu bütünleşme için teşekkürler.

RASTGELİŞLER

Rastgelişler, bütünle ilişki içindedir. Biz merak ediyor, soruyorsak yanıt geliyor. Rast gelmek aramak değil merak sonu oluşuyor, yani seçimimizin etkisi var. Yoksa aramak eylemi bilinenle sınırlı kalır. Rast gelmek için hareket halinde, yolcu olmamız gerekir. Merak etmediğimiz bir konuda yanıt gelse bile algı alanmıza girmeyebilir. Elmanın Newton'un kafasına düşmesi ile bizim kafamıza düşmesi arasındaki algı farkı gibi!

RESİMDE GÖZLEMCİ

Yaşamdaki rastgelişler ile

resimdeki rastgelişlerin gözlemle bir ilişkisi var mıdır sizce?

Resimde gözlemcinin yolculuğunu bir ressam bir de izleyen tarafından bakalım;

Bildiğimizi aradığımız sürece yeniyi görmemiz mümkün olur mu? Ressam, yaptuğı resimde ne yapacağını, şekillerini belirlemiş ise yolculuk, rastgelme, sürpriz azalır. Keşif hazzı yaşanmaz! Resmin kompozisyonunu, akışkan bütünlüğünü yakalamak zorlaşır. Ayrıca haz yaşanmayınca yapılan şey evrensel sihirden yoksun kalır. Resimde bildiğini arayan izleyici de gözlemci olamaz. Bilinen şekli bulduğunda ise sadece ona yoğunlaşır, bütünü, yolculuğu, yeniyi, keşif hazzını yaşamaktan uzaklaşır. Çalışmalarımızda rastgelişleri yaşayabilmemiz için ara ara akıl dışarıda bırakılır. Böylece kişi hem ressam, hem resim, hem de boya olma hissini yakalar.

Kavramsal resimler için, bulunan fikir yenidir (sanat). Akış, zihinsel bir alanda yaşanır. Bunu resim aracılığı ile ifade etmek, resim dilini kullanmak demektir. Şemalar, haritalar, grafikler gibi.

Farkındalık dikkatimiz arttıkça gözlemci halimiz doğallaşır. Gözlemci hali bizi sürekli yenileyen hem uyum hem uyanıklık haline dönüştürür. Dinginleşiriz. Bu huzurlu bir haz halidir ki ağzımızdaki tat bildiğimiz hiç bir tatla kıyaslanamaz!

Her an, her şeyle yeniden YENİLENMEK ne güzeldir!

www.leylasabah.net

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.